Kemal Okuyan yazdı: ODTÜ saldırısı ve AKP taktikleri

soL gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kemal Okuyan, AKP'nin ODTÜ saldırısını ve taktiklerini yazdı.

AKP taktikleri...

Dedik ya, artık günü kurtarmak için her şeyi ama her şeyi yapacaklar diye…

Suriye, Olimpiyatlar, ODTÜ, türban, yerel seçimler, “barış” süreci… Bunların her birinde AKP stratejisi, üç ay, beş ay sonrasına devredeceği hangi sorun olursa olsun, bugünü kazanmak üzerine kurulu.

Kavgada, çok da farkında olmadan adam yaralayan birini düşünün… Sonra olaya tanık olan bir başkasını panikle vurup öldürür, kaçarken birini daha ve bir anda kontrolden çıkar. Artık kaçabilmekten başka bir şey düşünümez hale gelir.

Hükümette de o hesap!

Ertesi gün yalanlanacak şeyler söylüyorlar, hiç çekinmeden. O gün, o an önemli. Sonra yarın bir yalan daha…

“ODTÜ’de türbanlılara saldırılıyor” nasıl da büyük, kocaman bir yalandı. Önemi yok, yola devam! Aynı gün uluslararası bir skandala imza atıldı. Bir Başbakan dedi ki, “zirvedeki liderler müdahaleden yana…” Vay canına! Bunu bütün dünyanın gözünün içine bakarak söyledi ve herkes biliyor ki zirvedeki 20 liderden sadece 5’i şu anda Suriye’ye askeri müdahale istiyor!

Olimpiyatlar için tanıtım yapılıyor, Başbakan’ın İslamcı dünyasına resmen sansür uygulanmış. Etrafta mini etekli kadınlar, Yılmaz Özdil’in yazdığı gibi, görüntülerde türbanlılardan eser yok. Tavlayalım delegeleri, sonrasına bakarız!

Demek ki artık tarz bu. O anı kurtaralım, devamı gelir.

Seri cinayet işlenecek yani…

Ve bu noktada “Gezi ruhu”na provokasyon düzenliyorlar. ODTÜ’de yapılan budur. Henüz okul tam açılmadan, kent sakinlerinin bir bölümü mevcut değilken, direniş ölçeğini küçültüp ezmek için her tür dalavereyi çeviriyorlar.

Halkın odaklanmasına, tepkinin yoğunlaşmasına izin vermeksizin sürekli saldırı, sürekli yalan, sürekli tehdit, sürekli provokasyon!

Bu tuzağa düşülmemeli… Evet tepki anında verilirse gerçek ve etkili olur. Ancak süreklileşmiş küçük eylemlerle AKP’ye karşı mücadele edilemez. Savaşın eşiğindeki bir ülkede “ağaç” nedeniyle her zaman büyük halk hareketleri yaratılamaz. Çevre önemsiz olduğu için değil. Toplumsal duyarlılık denen şey değişken olduğu için...

Odaklanmak, toplumsal duyarlılığın biriktiği noktaya yüklenmek, kontrolden çıkmış olan siyasi iktidarın peşinden sürüklenmemek gerekir.

Unutmayalım, günü kurtarmak için sürekli hamle yapan AKP geride muazzam boşluklar bırakıyor. Bir 30 yıl daha beklenmesin elbette ama artık bu halka güvenmeyi öğrenmeli, AKP’nin saldırdığı noktalara değil boşalttığı alanlara odaklanan bir tarzla hareket edilmeli.

Diktatör “vurun, kafayı uzatanı da kırın geçin” demiş besbelli. Hem rövanş alacak, hem etkisizleştirecek, hem de karamsarlığa sürükleyecek aklınca…
Oysa… Tüm Türkiye’de ayağa kalkan halk, direnenler, boyun eğmeyenler, zaman ve mekan tercihini diktatöre bırakmak zorunda değil ki!

Bırakalım üç yumruğundan bir tanesini boşa savursun, hiddetlensin, kendini tüketsin…

Artık Türkiye daha büyük hesaplaşmalara doğru gidiyor.

Savaş… Ekonomi… Seçim!

O da kaçamaz, halk da!