Karabulut cinayeti, ülkeye tutulan ayna!

Münevver Karabulut cinayeti hemen her gün yeni bir skandalla gündeme geliyor. Adli Tıp Kurumu, Emniyet ve Valilik yetkilileri ile milletvekillerinin açıklamaları çelişkilerle dolu. Medya, olayı reytingi garantili bir magazin olayı edasıyla yansıtırken, konunun üzerinden dönen tartışmalar, sorunun kurumlarla sınırlı olmadığını, toplumsal yozlaşmanın da hızla tırmandığını gösteriyor.

Münevver Karabulut cinayeti, her gün yeni bir skandalla gündeme geliyor. Soruşturma sürecinde İstanbul’un eski ve yeni emniyet müdürlerinden valiye, milletvekillerinden meclis başkanına kadar devletin farklı düzeylerinde sorumluluk taşıyan pek çok yetkilinin açıklama ve yorumları birbiriyle çelişiyor.

Konuyla ilgili incelemenin en kritik kısmını üstlenen Adli Tıp Kurumu çelişkiler konusunda bir skandala imza atarak önce, kurban üzerinde sperm bulduğunu belirtip soruşturmanın yönünü değiştirdi, sonra hata yapıldığı açıklamasında bulundu. Üzmez davasındaki tartışmalı raporuyla, “bilimsel ve mesleki etik” yerine “AKP’nin kadrolaşma standartlarının içselleştirildiğini” ortaya koyan kurumun bu davadaki skandalı, farklı tartışma ve soruları da beraberinde getiriyor.

Baba Süreyya Karabulut: “Çok büyük yolsuzluklar dönüyor”
Adli Tıp Kurumu hakkında Adalet Bakanlığı tarafından başlatılan inceleme kapsamında dün ifade veren Karabulut “Adli Tıp Kurumu'nda dönen kirli işler su yüzüne çıksın. Bu kurumların temiz olması lazım. Bu kurumlarda rantın dönmemesi lazım, paranın dönmemesi lazım. Ben inanıyorum ki Adli Tıp Kurumu’nda çok büyük yolsuzluklar dönüyor, paralar dönüyor. Adalet Bakanlığı’na da sesleniyorum, sayın Başbakan'a da, Cumhurbaşkanı'na da sesleniyorum: Artık yeter bu kurumları temizleyin” dedi. Karabulut, Adli Tıp Kurumu’nun hatalı analiziyle ilgili rapor kendilerine ulaştığında kurumu dava edeceklerini de vurguladı.

Adli Tıp yeni bulgular açıkladı
Açıklamaları şüphe ile karşılanan Adli Tıp Kurumu, son olarak cinayette kullanılan valizde bulunan DNA'ların Cem Garipoğlu tarafından çağrılan korsan taksiciye, poşet ve testeredekilerinse Garipoğlu’nun testereyi satın aldığı nalbura ait olduğunun saptandığını açıklandı.
Adli Tıp Başkanlığı’nca hazırlanan otopsi raporuna göre, cinayeti Garipoğlu ailesinden birden fazla kişinin işlediğinin kesinlik kazandığı ifade edildi. Rapor doğrultusunda G. ailesinden birden fazla kişinin yargılanacağı ortaya çıkarken, cinayetle ilgili olarak Cem Garipoğlu’nun babası Mehmet Garipoğlu tutuklanarak cezaevine gönderilmişti.

Cem Garipoğlu’nun yeri konusunda çelişkili açıklamalar
Dava ile ilgili basına yansıyan bir diğer “son gelişme” İçişleri Bakanı’nın zanlı Cem Garipoğlu hakkındaki açıklaması oldu. CHP Adana Milletvekili Gaye Erbatur’un, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesini Bakan, İstanbul Valisi Muammer Güler’in bilgi notuyla yanıtladı. Güler’in bilgi notunda, “Cem Garipoğlu’nun yurtdışına kaçtığına dair herhangi bir iz ve delil mevcut değildir. Hazırlık soruşturmasının gizli yürütülmesi ve her cinayet olayının kendine ait özelliği ve şifresi olmasından dolayı bazı bilgilerin kamuoyuyla paylaşılması, yürütülen soruşturmanın neticesine tesir etmektedir.” dendiği belirtildi.

Açıklamada Garipoğlu’nun yurtdışına kaçtığına dair “iz ve delil” bulunmadığı yönündeki ifade dikkat çekti. Zira, Cem Garipoğlu’nun Rusya’da bulunduğu haberleri uzun süre basında yer almış, hatta meclis Başkanı Toptan, Rusya Federasyonu Meclis Başkanı ile görüşerek konuyla ilgili destek istemişti.

Magazin medyasına malzeme
En başından bu yana olaya reyting kaygısıyla yaklaşarak, cinayeti irkiltici detayları üzerinden öne çıkaran medyanın gelişmeleri aktarırken seçtiği dil ve üslup da dikkat çekiyor. Medyada, birbirini izleyen bölümler halinde günlerce yer alan cinayetin, bir aşk masalının romantizmi ile korku filminin vahşeti arasında gidip gelen bir hikayeye konu edildiği gözleniyor.

Adli Tıp Raporlarındaki tutarsızlıkların bile, Münevver Karabulut’un yaşam tarzı nedeniyle suçlanması ya da aklanması üzerinden ele alınarak yorumlandığı görülüyor.

Bir yanlış bilgilendirme süreciyle perdelenen cinayet, Türkiye’de kurumların ötesinde, sistemin işlemediğinin bir kanıtı aslında. Garipoğlu’nun yakalanamaması, bir katilin, ailesinin sahip olduğu maddi kaynaklar ve toplumsal ilişkiler üzerinden, hukuk sisteminden muaf kalabilmesi anlamına gelirken, sürecin toplumsal yansımalarının oldukça tehlikeli olabileceğine dikkat çekiliyor. soL - Haber Merkezi