'Kandırılmış' Nuray Mert ve 'derin' Amberin Zaman: Yeni başlayanlar için siyaset

Nuray Mert'e göre siyaset şöyle bir şey: Çeşitli aktörler, çıkıp kendilerine dair, hedeflerine dair sözler söylüyor. Bu sözlerin dışında herhangi bir şeyi veri almak, “niyet okuması”, “otoriter yaklaşım”, “ahlaki olmayan tavır”. Kim güzel şeyler söylüyor, kendini size yakın tanımlıyorsa onu destekliyorsunuz.

Yiğit Günay

Önce Amberin Zaman'da okudum.

İki hafta önceydi. Ceyda Karan bir televizyon programında seçim değerlendirmesi yaparken söyledikleri üzerine yandaşlar tarafından “Seçmenlere aptal dedi” diye hedef tahtasına oturtulmuş, Amberin Zaman da Taraf'ta, Karan'a karşı sürdürülen kampanyayı eleştiren bir yazı kaleme almıştı.

Yazıda şöyle bir ifade geçiyordu:

“Maksat Karan’ı itibarsızlaştırmak. Çünkü Karan 'tehlikeli'. Çünkü Karan ilk günden itibaren körü körüne AK Parti düşmanlığı yapan, rahatça karikatürize edilebilecek türden 'militan laikçilerden' değil. Dolayısıyla Karan’ın iktidara yönelttiği eleştirilerinin bir entelektüel ağırlığı, ahlaki derinliği var.”

Tersten okursak, öneri şu: Baştan beri AKP'ye karşı mısınız, demek ki bu karşıtlığa ilk günden başladığınıza göre körü körüne karşıymışsınız, demek ki bu aslında AKP düşmanlığı, demek ki rahatça “militan laikçi” olarak karikatürize edilebilirsiniz*, demek ki sizin AKP'ye yönelik eleştirilerinizin hiçbir entelektüel ağırlığı, ahlaki derinliği yok.

Yani, şu 12 yılın bir dönemecinde, mesela “bu hükümet bizi AB'ye sokar”, “askeri vesayetin sona ermesi için AKP'nin demokratikleşme adımlarını desteklemek lazım”, “iyi oldu, devlet bağırsaklarını temizliyor, sonuna kadar gidilsin”, “faşist cuntanın anayasasının değişmesi fena mı olur yahu” falan demediyseniz, emin olabilirsiniz: Kafası çalışmayan, ahlaktan uzak, ülkeye at gözlüğüyle bakan bir militan laikçisiniz.

“Maksat Karan'ı itibarsızlaştırmak” değilmiş demek ki yalnızca.

Başından bu yana tutarlı bir şekilde AKP karşıtı pozisyon alanlar da itibarsızlaştırılmak isteniyor.

İki gün önce. Diken adlı haber portalında, Nuray Mert, “Evet kandırıldık, ama iyi ki kandırıldık!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Uzunca bir alıntı yapacağım, affedin:

“AKP’yi ‘muhafazakar demokrat’ ve daha sonra sadece muhafazakarların partisi diye tanımlıyorduk. Çünkü kendileri partilerini ve siyasetlerini böyle tanımlıyorlardı. Hatta ‘İslamcı’ tanımından özellikle kaçınıyorlardı. Peki, kandırıldık mı? ‘Evet ve hayır’, daha doğrusu ‘hayır ve evet,’

‘Hayır’, çünkü, içinde benim de olduğum farklı bakış açılarına sahip birçok demokrat, Kemalistlerin bizi zorladığı ‘niyet okuması’nı reddettik. Bu, sonuna kadar doğru bir yaklaşımdı. (...)

Ama bir noktadan sonra, artık ‘Evet, kandırıldık’ diyebiliriz o nokta AKP’nin kendini ‘devrimci’ bir parti olarak tanımlamaya başladığı, ‘tarihsel bir parantezi kapatıp yeni bir başlangıç yapmak’tan söz ettiği, siyasetini kökten restorasyona dayandırdığı nokta.

Sözkonusu olan, AKP iktidarını takip eden yeni bir kuşak falan da değil. Daha dün demokrasiden söz edenler bugün devrimden söz ediyorsa, birilerini kandırmışlar demektir. Bu birilerinin içinde ben de varım. ‘Biz bir devrim hareketiyiz’, ‘Yeni bir çığır açacağız, bu uğurda köklü restorasyonlara gideceğiz, ‘Dindar, milli, yerli bir nesil yetiştirmek için kolları sıvıyacağız’ demiş olsalardı, bu konuları kendileriyle tartışmak mümkün olur, tartışma sonunda ise anlaşamazdık. (...)

Kemalistlere, onların otoriter yaklaşımlarına, siyasetlerine karşı durmakla haklı ve ahlaki bir tavır sergilendi. Unutmayalım, kınanması gerekenler, özgürlükçü hayallere kapılanlar değil, en yakın dostlarına bile yalan söyleyebilenlerdir.”

Nuray Mert'e göre siyaset şöyle bir şey: Çeşitli aktörler, çıkıp kendilerine dair, hedeflerine dair sözler söylüyor. Bu sözlerin dışında herhangi bir şeyi veri almak, “niyet okuması”, “otoriter yaklaşım”, “ahlaki olmayan tavır”. Kim güzel şeyler söylüyor, kendini size yakın tanımlıyorsa onu destekliyorsunuz. Haklı çıkarsanız ve o aktör güzel şeyler yaparsa suçlu “niyet okuyanlar”. Haksız çıkarsanız ve o aktör çirkin şeyler yaparsa suçlu “kandıranlar, en yakın dostlarına bile yalan söyleyebilenler”.

AKP'nin sahiden de güzel şeyler söyleyip söylemediği bir yana...

Ekonominin, tarihsel sürecin, sınıfsal ilişkilerin, uluslararası politik sürecin, hatta her bir siyasi aktörün geçmişinin bile hiç önemi olmayacak, kimse analiz yapmayacak, öngörmeyecek, çıkarsamada bulunmayacak, bunların hepsi ahlaksızca niyet okumaları olacak, tabii bu arada “ilk günden beri körü körüne AKP düşmanlığı yapanlar” kategorisi Kemalistlere indirgenecek, sosyalistler de “kendilerini nasıl tanımladıklarına bakılmaksızın” bu kefeye konulacak ama Erdoğan kendisi hakkında ne diyorsa herkes onu veri alacak, gerekirse de kandırılacak... Yok ya!

Tarih, kananları değil, anlayanları haklı çıkarır.

Umut da orada. Gideni ve gelmekte olanı anlamakta.

---

* Şu “militan laikçiler” lafı geçmişken, değinmezsem olmaz. Bu tuhaf lafın, ülkemize özgü olduğunu sanmayın. İslamcı gericiliğin tüm bölgemizde sürdürmekte olduğu dönüşüme destek verenlerin ağzında sakız bu laf. Yalnız, bazen pek komik durabiliyor. 28 Ağustos'ta Washington Post'ta yayımlanan Daivd Ignatius imzalı yazıdan aktarıyorum: “Bir kuşak boyunca, Amerikalılar ve Suudiler, Suudi Arabistan Krallığı'nın her an alev alabileceğinden korkuyordu, Müslümanlar ve laik aşırılıkçılar, muhafazakar monarşinin altını oymakta birbirleriyle rekabet ediyordu.”

Suudi muhafazakar monarşisine karşı körü körüne mücadele eden laik aşırılıkçılar... Demek “Suudi teröristler” dedikleri bunlar olmalı!