İkinci dalgada çarpıcı ilişkiler ağı

AKP’nin engellediği yolsuzluk operasyonunda ikinci dalganın dikkat çekici bir dış boyutu bulunuyor. Ancak bu, Erdoğan’ın diline doladığı dış mihrak söylemine uymuyor. Adı geçenlerden bazıları, doğrudan doğruya AKP ile Müslüman Kardeşler ve El Kaide arasındaki ilişkilerin açığa çıkarılmasının hedeflendiğini gösteriyor.

Alper Birdal - soL

Yolsuzluk, rüşvet ve kara para operasyonunun ikinci dalgası AKP tarafından hukuk skandalları göze alınarak engellendi. Yaşanmakta olan “devlet krizi”nin yarattığı sarsıntı devam ederken, hakkında gözaltı emri verilen isimlerin listesi de basında yer aldı.

41 kişilik listenin tamamı çok çarpıcıydı. Gözaltına alınması planlananların büyük bölümü AKP döneminde iyice semiren patronlardı. Saadet zincirine stratejik bir vuruş yapılmak istendiğini söylemeye gerek yok.

Şebeke açığa çıkıyor
Bunun yanı sıra ikinci dalga operasyonda adı geçen dört kritik ismin, aralarındaki bağlantılar ve iktidarla ilişkileri kısmen gözden kaçtı. O isimler Yasin El Kadı, Usame Kutub, Mustafa Latif Topbaş ve Cengiz Aktürk.

Bu isimler, yolsuzluk ve rüşvet iddiaları haricinde, başka bir şebekenin de çözülmekte olduğunu gösteriyor: Türkiye’deki Müslüman Kardeşler şebekesinin.

Bin Ladin'in hocası
Usame Kutub’dan başlayalım. Dün Hürriyet’e verdiği röportaj sayesinde, bu gizemli şahıs hakkında çok şey öğrenmiş olduk. Kendisi Müslüman Kardeşler’in en önemli liderlerinden ve günümüzde birçok cihatçı hareketin ilham kaynağı olan görüşler ortaya atan Seyyid Kutub’un yeğeni. Babası ise Seyyid Kutub’un küçük kardeşi Muhammed Kutub ki o da ağabeyi asıldıktan sonra, 1972’de Suudi Arabistan’a hicret edip, “gizli” Suudi Arabistan Müslüman Kardeşler’ini kuran kişi.

Muhammed Kutub’un tek özelliği bu değil. Suudi Arabistan’a gittikten sonra, Cidde’de bulunan Kral Abdülaziz Üniversitesi ile Mekke’deki Umm’ül Kura Üniversitesi’nde ders veriyor. Öğrencileri arasında El Kaide kurucusu Usame bin Ladin ve şimdiki El Kaide lideri Eyman el Zevahiri de bulunuyor.

‘Biz de Kardeşler'dendik'
Geçen yılın sonlarında Zevahiri’nin bir konuşmasından, bin Ladin’in başlangıçta bir Müslüman Kardeş olduğunu öğrendik. Seksenlerde CIA göreviyle Afganistan’da bulunduğu sırada örgütün kararlarına uymadığı için ihraç edilmiş. Tabi, yine Muhammed Kutub’un talebesi olan Eyman Zevahiri’nin de bir Müslüman Kardeş olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

Usame Kutub’un babasıyla Usame bin Ladin arasında hayli ileri bir muhabbet olduğunu da tahmin etmek güç değil. Muhammed Kutub’un 1975 doğumlu oğluna Usame adını vermesinin bir bağlılık olduğunu düşünmek için “onomastik” (adbilim) uzmanı olmaya gerek yok. İkilinin gönül ilişkisi sonra da sürmüş olmalı ki, bin Ladin 2004 yılındaki bir videosunda Muhammed Kutub’un “Doğrulanması Gereken Kavramlar” adlı kitabını destekçilerine tavsiye ediyor.

Kutub soL'u doğruladı
Usame Kutub’un röportajına dönelim. Kutub, röportajda önemli bilgiler veriyor. En önemlisi de, 15 Şubat’ta Merter’de gerçekleşen “kaza”yı doğruluyor.

Bu kazayı ilk kez soL yazdı ve adını da “AKP’nin Susurluk’u” diye koydu. Ne kadar isabetli bir adlandırma yaptığımızı Usame Kutub’un Hürriyet’e söyledikleri teyid ediyor. Araçta Usame Kutub, Yasin el Kadı ve Tayyip Erdoğan’ın koruması İbrahim Yıldız vardı. İddiaya göre Hakan Fidan’la görüşmeden çıkmışlardı. Olanları Usame Kutup şöyle anlatmış: “O gün Yasin El Kadı ile Ankara’daydık. Saat 23.30’da tarifeli uçakla İstanbul’a geçecektik. Uçağı kaçırdık. İşadamı Latif Topbaş’ın özel uçağı ile İstanbul’a geldik. Polis olduğunu bildiğim İbrahim Yıldız bizi karşıladı. Yasin El Kadı hakkında bir suikast tehlikesi olduğu için polis tarafından karşılandığımızı biliyorum. Bizi evlerimize bırakacaktı. Gece 02.00-03.00 sularıydı. Merter civarında yol boşken bir araba yan tarafımızdan şiddetle çarptı. Çarpışmanın ardından da kaçtı. Bizi ambulansla hastaneye kaldırdılar.”
Hatanede Bilal Erdoğan’ın kendilerini ziyaret ettiğini de doğruluyor ama “Hakan Fidan’ı tanımam” diyor. Yasin El Kadı ve Başbakan’ın korumasıyla birlikteyken suikast girişimiyle karşılaştıklarını söylemesi, kiminle, ne çeşit bağlantılar içerisinde olduğuna ilişkin ipucu sunuyor. Yaşanan bir “kaza” değil AKP’nin Susurluk’uydu bunu doğruluyor.

‘Yasin Abi'yi iyi tanırım'
Kutub’un “amcam” diye hitap ettiği Yasin El Kadı kim? 1999’da, FBI tarafından yapılan bir operasyon sonucu El Kaide-Müslüman Kardeşler bağlantıları faş edilerek, “terörist” ilan edilen kişi. BİM’de Zapsu’larla ortaktı ve şimdi o şirket, kendisi için özel uçağını tahsis eden Mustafa Latif Topbaş’ın.

Ve son isim. “Gizli ortak” olarak Bilal Erdoğan’ın adının geçtiği Bosphorus 360’ın patronu Cengiz Aktürk. Aktürk, aynı zamanda Aeros Kozmetik’te Usame Kutub’un ortağı. “Secdem Seccadeleri” markasıyla tesettür giyim işine girdi, oradan enerji sektörüne kadar uzandı. O da Hürriyet’e, “Yasin Abi’yi (Yasin El Kadı) iyi tanırım. Kendisiyle herhangi bir işimiz olmadı. Türkiye’de yeni yatırımlar yapmasını, buna aracılık yapmayı isterim” diyor. Mustafa Topbaş için de “saygı duyduğum bir büyüğüm” diye ekliyor.

İçeride soruşturmanın önü alınmış gibi görünüyor. Çeşitli yerlerde, yurtdışında bazı dosyaların açılacağı ve soruşturmaların başlayacağı spekülasyonları yapılıyor. Açılır mı? Bilemem.

Peki, ne oluyor? Çember daralıyor.


Yıldırım’ın kastettiği operasyon hangisi?
İHH Başkanı Bülent Yıldırım, hafta içi yaptığı bir basın toplantısında “İHH’ya operasyon yapmak için düğmeye bastılar” diyordu. Basın toplantısında Yıldırım’ın yanında, Müslüman Kardeşle’e bağlı Müslüman Alimler Birliği’nin lideri Ali Karadaği de vardı.

Yıldırım aynı açıklamada, Suriye’de kendilerine Kasım ayında kurulan cihatçı İslam Cephesi’nin büyük desteği olduğunu söyledi. Suriye’deki El Kaide örgütleri, El Nusra Cephesi ve Irak ve Şam İslam Devleti ile ortak saldırılar gerçekleştiren İslam Cephesi’nin en büyük örgütü Ahraru’ş Şam’ın lideri, geçtiğimiz hafta ABD Hazine Bakanlığı tarafından El Kaide lideri Eyman Zevahiri’nin Suriye’deki temsilcisi olarak nitelendi.

İkinci dalga mı?
Mossad’a yakın kaynaklar, Müslüman Kardeşler’in Türkiye şebekesi içerisindeki 7 “sivil toplum örgütü” arasında İHH’yı da sayıyor. Basına sızan 41 kişilik listede geçen isimler göz önünde bulundurulduğunda şu soru ortaya çıkıyor: Bülent Yıldırım’ın bahsettiği “operasyon”, ikinci dalganın parçası mı olacaktı?


Erdoğan nasıl bu kadar emin oldu?
Ankara’da üst düzey bir bürokrat kaynaktan aldığım duyum, Suudi işadamı Yasin El Kadı’nın hem MİT’e hem de CIA’e çalıştığı, 1998-1999’da FBI tarafından yapılan bir operasyonla El Kaide ve Müslüman Kardeşler’le finansal bağlantılarının açığa çıkartıldığı yönünde. Elbette böyle bu bir iddiayı doğrulatmak olanaksız.

Ancak 2006 yılında Mali Suçları Araştırma Kurulu, El Kadı’yla ilgili Türkiye’de soruşturma açtığında Başbakan Erdoğan, “Ben Yasin Bey’i tanıyorum ve kendime inandığım kadar inanıyorum. Yasin Bey’in bir terör örgütüyle münasebet kurması, ona destek vermesi mümkün değil” diyordu. Başbakan’ın, ABD’deki soruşturmada cihatçı gruplarla ilişkileri açığa çıkarılan El Kadı’ya bu kadar kesin bir biçimde kefil olması nedendi acaba?


Müslüman Kardeşler lideri El Kaide’yle çalıştı
Gerek Türkiye’deki İslamcı hareketin bir bölümünün Müslüman Kardeşler örgütüyle, gerekse Müslüman Kardeşler’in El Kaide tipi örgütlerle ilişkileri hayli köklü. Bu ilişkiler ağını gösteren güncel bir örnek ise Müslüman Kardeşler’in Suriye kolunun Siyasi Büro Şefi Faruk Tayfur. Suriye yönetimi tarafından “ölüm mangaları” kurmakla itham edilen Tayfur’a yöneltilen en önemli suçlamalardan biri, Hz. Rukayye Camisinin imamı Şeyh Abbas el Leham’a yönelik suikastın azmettiricisi olması.

Tayfur, Bugün gazetesine 2011’in Aralık ayında verdiği bir röportajda, iki yıldır Türkiye’de olduğunu söylüyor. Yani Suriye’deki çatışmalar başlamadan evvel Türkiye’ye gelmiş.

Hama isyanı’ndan bu yana ilişki sürüyor
1980’de örgütün başlattığı Hama isyanına liderlik eden Tayfur’un Türkiye’yle buradan da bir bağlantısı olduğu söylenebilir. Zira ABD ordu istihbaratının raporlarına göre, 1980 Hama isyanına Türkiye ve Irak’tan geçen militanlar da katıldı ve örgüt, o dönemde Ankara’da bir propaganda üssü kurdu.

El Nusra'yla işbirliği
Tayfur, Suriye’de cihatçı çetelerin ağırlığının artmasında da önemli bir rol oynadı. Tunus kaynaklı Tanit Press, 23 Ağustos 2012’de Faruk Tayfur ve bazı El Nusra liderlerinin bu ülkeden cihatçı militan transferi yaptığını yazdı. İddiaya göre para Avrupa’dan geliyor, Tayfur ve şebekesi o parayla Tunus’ta cihatçı topluyordu. Toplanan gençler daha sonra Libya’ya götürülüp eğitiliyor, oradan da Türkiye’ye yollanıp Suriye’ye sokuluyorlardı.
Bu olay duyulduktan sadece 3 ay sonra Suriye’de Ras el Ayn saldırısı başladı. Saldırıyı Türkiye üzerinden giren El Nusra militanları yaptı. Lübnanlı El Menar’a göre bu saldırı, o bölgede güçlü bir aşiretin lideri olan Nevaf Beşir ve MİT tarafından planlandı. Saldırıyı bizzat Faruk Tayfur yönetti. Saldırının istihbaratını ise Barzani yanlısı Kürt partileri sağladı. El Menar saldırıyı, “İhvan (Müslüman Kardeşler) liderlerinden Faruk Tayfur’a bağlı hareket eden Nusra Cephesi savaşçıları operasyona başladı” şeklinde duyurdu.

ABD, 2012 Aralık ayında Nusra Cephesi’ni terör örgütü listesine aldığında, en güçlü tepkiyi verenlerden biri de Faruk Tayfur oldu. Tayfur, bu açıklamaları yaptığında aynı zamanda Suriye Ulusal Konseyi İcra Kurulu Üyesi’ydi.