Hopa iddianamesi: Solu kriminalize etme çabası

Ankara’daki Metin Lokumcu eylemi sonucu yaşananlarla ilgili savcılık iddianamesi hazırlandı. Savcı, yasal çalışma yapan dernek ve partileri “terör örgütü” olmakla itham ederken, farklı siyasi örgütlere mensup tutukluların “bir merkezden” talimat aldığını söyleyecek kadar ileri gidiyor.

Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel tarafından hazırlanan "Hopa iddianamesi" birçok açıdan “ibretlik”. Temel olarak, “Silahlı terör örgütüne üye olmak, terör örgütünün propagandasını yapmak” suçlamalarının odak olduğu iddianamede, Ankara’da yaşananlar savcı Yüksel tarafından büyük bir taraflılıkla anlatılıyor.

Örneğin savcı, Hopa’daki olaylardan ve Metin Lokumcu’nun hayatını kaybetmesinden şöyle bahsediyor:

“31.05.2011 günü Artvin ili Hopa ilçesinde AK Parti seçim otobüsüne sol görüşe mensup şahısların saldırması neticesinde (1) polis memuru ağır yaralanmış, olaylara müdahale sırasında Metin LOKUMCU isimli bir şahıs da geçirmiş olduğu kalp krizi neticesinde vefat etmiştir.”

Yaralanan polis memurunun hangi saldırı sonucu yaralandığına dair herhangi bir bilgi yok. Önce, polisin atılan bir taş sonucu yaralandığı iddia edilmiş, daha sonra ise otobüsten düşerek yaralandığı anlaşılmıştı. Dahası, Metin Lokumcu’nun kalp krizi geçirerek öldüğünü iddia etmek, sanki evinde otururken kalp krizi gerçirdiğini söylemek gibi. Oysa, Lokumcu enikonu bir “orantısız güç” kurbanıydı. En kötüsü ise, olayların sıralamasının sanki önce "polise saldırı" yaşanmış, ardından olaylar çıkmış gibi gösterilmesi. Oysa sol güçler, AKP'nin miting alanından uzakta bir yerde eylem yaparken durduk yere polisin saldırısına maruz kalmışlardı.

Açık faaliyet yürüten dergiler ‘terör örgütü’ oldu
Savcının iddianamesindeki dikkat çekici hususlardan bir tanesi de, faaliyeti yasalar tarafından belirlenmiş dergilerin ve yayınların, bir “terör örgütü”nün yayınıymış gibi gösterilmesi. Lokumcu’nun öldürülmesinin ardından bu konuyu haber yapan Kızılbayrak, Partizan gibi dergilerin internet siteleri, hangi delillere dayandığı belli olmayan bir şekilde “terör örgütü”nün faaliyetiymiş gibi gösteriliyor. Burası hayli önemli, çünkü savcılık tüm iddianameyi Ankara’daki Hopa protestosunun “legal alanda da faaliyet yürüten terör örgütleri tarafından tertiplendiği” üzerine kurmuş.

Savcı ayrıca, hiç de hakkı olmayan bir şekilde, Ankara’daki protestolara katılan yasal sosyalist örgütlere “marjinal sol gruplar” deme cüretini gösteriyor. Bunun devamındaki cümle ise daha vahim: “Terör örgütleri adına faaliyette bulunan legal oluşumlar içerisindeki bazı şahıslar”. Savcı, yasal faaliyetlerini sürdüren siyasi örgütleri açıkça “terörist” olmakla itham ederek hedef gösteriyor.

Savcı Yüksel, “Tüm uyarılara rağmen dağılmayan” gruba biber gazlarıyla müdahale edildiğini söylese de, polislerin ve müdürlerinin açıkça protestoyu gerçekleştirenlere taş attığı biliniyor. Bu da “görüntülerde mevcut”. Güvenpark’ta bazı protestocuların “vatandaşları güvenlik güçlerine karşı kışkırttığı tespit edilmiştir” diyen savcı, aynı Güvenpark’ta başı önde yürümeyen, sivil polislerce tanınan neredeyse herkesin gözaltına alındığını iddianamesine yazmayı unutmuş.

Halkevleri’ni yasadışı ilan etme çabası
Daha sonra, Ankara’daki gözaltı terörüyle ilgili haber yapan siteleri de iddianamesine alan savcı, Demokratik Haklar Federasyonu, Alınteri, Kızılbayrak ve Halkevleri’ni “terör örgütü” olarak ilan ediyor ve “THKP/C Devrimci Yol-Devrimci Gençlik terör örgütünün güdümünde faaliyet gösterdiği değerlendirilen” Sendika.org’u da hedef tahtasına yerleştiriyor.

Halkevleri, faaliyetleri dernekler kanunu kapsamında değerlendirilen yasal bir kuruluş. Buna rağmen, savcının iddianamede özellikle üzerinde durduğu başlıklardan bir tanesi, Halkevleri ve Öğrenci Kolektifleri’nin THKP/C’nin “yasal uzantısı” olduğu yönünde. Savcının bu konuda elinde olan deliller ise, tutuklu devrimcilerin evlerinden çıkan kitaplar, Ö.A. isimli bir Halkevleri üyesinin daha önce “silahlı terör örgütü propagandası yapmak”tan aldığı 10 aylık bir ceza ve oldukça komik bir şekilde, polisler tarafından basılan bir evden çıkan, “ülkemizde faaliyet gösteren terör örgütleri ile legal uzantılarını gösteren şema”!

Savcının “şema” dediği, internette basit bir araştırmayla bulunabilecek, bazen basılı halinin de bulunabileceği, Türkiye solunun soyağacı şeması. Burada, TKP’nin kuruluşundan bugüne kadar kurulan neredeyse bütün sosyalist örgütlerin siyasi ve örgütsel “ebeveynleri” bulunabilir. Savcının özellikle üzerinde durduğu bu “delil”de, Halkevleri “açıkça” THKP/C’nin “devamcısı” olarak görülüyormuş. Ayrıca, “Mahir, Hüseyin, Ulaş, Kurtuluşa kadar savaş” sloganı da, savcıya göre, Halkevleri’nin “terör örgütü”nün stratejileri doğrultusunda hareket ettiğinin kanıtı.

Savcı Hakan Yüksel’in Halkevleri’ni “terör örgütü” olmakla itham ederken başvurduğu “delil”lerden bazıları da, daha önce polis sorgusunda belirli örgütlere üye olduğunu, ancak aynı zamanda da Halkevleri üyesi olduğunu söyleyen şahıslar. Savcının, THKP/C’nin devamcısı olmakla suçladığı Halkevleri’ne giden bu şahısların üye olduklarını iddia ettikleri örgütler ise “beş benzemezler”: DHKP/C, TKP/ML. Savcının örgütler arasından örgüt beğendiği anlaşılıyor.

‘Biz Halkevleri üyesi değiliz’ demek yetmez, sen teröristsin!
Daha vahimi ise, iddianamede dahi açıkça Halkevleri veya Öğrenci Kolektifleri kortejinde yer almadıkları belirtilen tutukluların ifadelerine savcı tarafından “itibar edilmemiştir” denmesi. Örneğin, TKP üyesi olan Cüneyt Çakır, sorgusunda açıkça TKP üyesi olduğunu söylemesine rağmen savcı bunu yeterli görmemiş ve THKP/C Devrimci Yol-Devrimci Gençlik “terör örgütüne” üye olduğunu hemen anlamış!

Savcının THKP/C Devrimci Yol-Devrimci Gençlik örgütünün “bugünü” hakkında söyledikleri de hayli tuhaf. Örneğin, savcı örgütün Milli Demokratik Devrim (MDD) stratejisi doğrultusunda hareket ettiğini söylüyor. Ya savcı 40 yıl öncesinin tartışmalarından bugünün iddianamesini yazmış, ya da THKP/C Devrimci Yol-Devrimci Gençlik örgütü hakkında -eğer böyle bir örgüt varsa- hiçbir şey bilmiyor zira hali hazırda MDD adında bir strateji savunan herhangi bir sol örgüt bulunmuyor.

Nerde bu "terör örgütü"?
Belki en trajikomik noktalardan bir tanesi ise, savcının hemen tüm devrimcileri bağladığı THKP-C "örgütünün", pratikte varlığına dair hiçbir somut kanıt olmaması. Bu isimle bir örgütün yaptığı son silahlı eylemin üzerinden on yıllar geçti.

‘Suç’ aletleri: plastik sopa ve yine puşi...
Savcının iddianameye yazdığı “suç aletleri” ise oldukça ilginç. Aletlerden bazıları şunlar: “2 adet yaklaşık 150 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında gri renkli sert plastik boru, 1 adet yaklaşık 150 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında açık gri renkli sert plastik boru, 1 adet yaklaşık 150 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında siyah renkli sert plastik boru, 1 adet 90x90 cm ebadında siyah-beyaz kareli puşi..."

‘Nevroz kovanındır de hakkın değil’
Savcılık iddianamesinde, komik bazı unsurlar da var. Örneğin, yapılan ev baskınlarında polislerce el konulan ve üzerinde büyük ihtimalle “Newroz Kawa’nındır, Dehak’ın değil” yazan bir kağıt, polislerin marifetiyle, “Nevroz kovanındır de hakkın değil”e dönüşerek iddianameye girmiş.

Bunun yanı sıra, savcılık şu anda piyasada bulunan ve serbestçe satılan kitapların da aslında yasaklı olduğunu keşfetmiş. Bu kitaplar arasında, V.İ. Lenin’in Devlet ve İhtilal, Gençlik Üzerine kitapları, Marx ve Engels’in Komünist Parti Manifestosu, Marx’ın Fransa’da İç Savaş kitabı, Jozef Stalin’in Strateji ve Taktik ile Anarşizm mi, Sosyalizm mi isimli kitapları, Mahir Çayan’ın Bütün Yazılar’ı, Abdullah Öcalan’ın Bir Halkı Savunmak kitabı da var.

Marx ve Engels isimli şahıslar!
Yanı sıra, savcı, Komünist Parti Manifestosu’ndan bahsederken “Marks ve Engels isimli şahıslar”, Kapitalist Toplum kitabından söz ederken ise, “Zubritski, Mitropolski, Kerov gibi şahıslar” diyor.

Fakat savcı hızını alamıyor ve “ele geçirilen” kitapların “özetini” geçtiği bölümlerden birinde, Stalin’in “Anarşizm mi, sosyalizm mi” kitabını anlattığı bir yerde şöyle diyor (yazım yanlışları savcıya ait):

“Sovyetler Birliğinin Komünist Partisi genel sekreterliğini yapan iktidar için her yol meşrudur sözünü tam anlamı ile uygulayan yüzbinlerce insanın ölümüne sebeb olan Jozef Stalin’in sosyalizme bakış açısının anlatıldığı(...)”

Böylece, Savcı Hakan Yüksel’in, iddianameyi hazırlarken “ele geçirdiği” kitapları okumaktan pek etkilenmediği anlaşılıyor.

(soL - Haber Merkezi)