Hanefi Avcı'dan cemaati sarsacak kitap!

Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, kaleme aldığı kitabında çok çarpıcı iddialarda bulundu. Avcı, Gülen cemaatinin devleti ele geçirdiğini, birçok komplonun arkasında cemaatin olduğunu, kendisinin de komploya hedef olduğunu ve çare bulamayınca kitabı yazmaya karar verdiğini belirtti.

Milliyet gazetesinden Nedim Şener'in haberine göre, Eski İstihbarat Daire Başkanı Avcı, Fethullah Gülen cemaatinin devleti ele geçirdiğini iddia etti. Kitabında telefonlarının dinlemeye alındığını, komployu fark edince İçişleri Bakanı’na şikâyette bulunduğu anlatan Avcı, tüm yaşananları Başbakan’ın Başdanışmanına anlattığını, aradan zaman geçmesine rağmen harekete görmeyince kitap yazmaya karar verdiğini ifade etti. Nedim Şener'in haberi şöyle:

Kitabına “Haliç’te yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” adını veren Avcı, emniyet, yargı ve Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki Fethullahçı yapılanma sorunun çözülmesi gerektiğini, aksi halde insanların özgürlüğü ve hayatı ile özel sektör ile holdinglerin tehlike altında olduğunu kaleme aldı.

Angora Yayınları’ndan çıkan 600 sayfalık kitapta Avcı, cemaate bağlı polislerin, savcıların cemaatin amaçlarına görev davrandığını belirtirken Emniyet’in de cemaate bağlı imamlar tarafından yönetildiğini kaleme aldı.

‘Kimse beni ikna edemez’
Görev yaptığı Mersin, Diyarbakır, İstanbul, Ankara, Edirne ve Eskişehir’de yaşadığı olayları anlatan Avcı, Danıştay saldırısı, Hrant Dink, Rahip Santaro cinayetleri ve Malatya Zirve Yayınevi katliamının yanında Ergenekon davasıyla ilgili de görüşlerini aktardı.

Avcı, kitabında “Danıştay saldırısı ciddi bir delile dayanmadan Ergenekon’a bağlandı” derken, saldırıdan sonra polisin, saldırgan Alparslan Aslan’ın telefonuyla ilgili teknik inceleme yaptığını, görüştüğü kişiler arasında takip altındaki Muzaffer Tekin’in adının ortaya çıkmasıyla saldırıyı Ergenekon’a bağladığını belirtti. Avcı, kitabında şunları ifade etti:
“Danıştay’a silahlı saldırı, Dink’in öldürülmesi, Malatya’daki Zirve Yayınevi katliamı gibi olayların görünen bugünkü faillerinden başka Ergenekon veya benzeri gruplar tarafından yapılmış olacağına mevcut deliller ve olayların oluş biçimine bakarak kimse beni ve makul birini ikna edemez. Bu iddialar zorlamadır.

Ergenekon örgütünün varlığı konusunda yazılı belge, doküman, örgütsel faaliyet sayılabilecek bazı ilişkiler varsa da eylemleri konusunda hiçbir ciddi emare yoktur. Geçmişte Türkiye’de meydana gelen pek çok olayın (Malatya’daki Zirve Yayınevi Katliamı, Rahip Santoro Cinayeti) Ergenekon tarafından gerçekleştirildiği iddia edilerek epey bir süredir uydurma tanık vs. aranmaya başlandığı net olarak görülüyor. Amacın olayları aydınlatmak değil, Ergenekon’la irtibatlandırmak olduğu açıkça ortadadır.”

Avcı ayrıca PKK, Hizbullah ve Dev-Sol gibi terör örgütlerinin iddianamelerde olduğu gibi Ergenekon’un kontrolü altında olduğu iddialarına katılmadığını da ifade etti.

‘Zindan edecekler’
Avcı, kitabında şunları kaydetti: Bunların (cemaat) hayatımın bundan sonrasını zindan edeceğini biliyorum, geçmişte bir çok örgütün hedefi oldum. Amu bu defakinin başka bir şey olduğunun da farkındayım.

Kimseye karışmadan sakin üç maymunu oynayıp belki de yükselerek hayatıma devam edebilirdim. ...Ama o zaman insanlığımdan, inançlarımdan, onurumdan utanırım, herkesi kandırsam kendimi kandıramam. Ben bu kitapla birlikte açıkça ifade ediyorum ki, tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu artık herkes bilsin.

‘Devlet içinde devlet’
Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaattir, onlardan bilgi alan da onlar adına konuşan da cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin polisi, savcı numarasını artık kimse yutmasın. Bu işler emniyet ya da hukuk adına yapılmıyor, cemaatin plan ve programı çerçevesinde cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor. Bazı internet siteleri basın ve yayın hizmeti değil cemaatin propagandasını yapıyor. Büyük illerin Emniyet Müdürleri ve valiler bilsinler ki emirlerindeki polislerin bir kısmı kendilerini değil, cemaat imamını amir olarak kabul ediyorlar. Hatta etrafları cemaat mensubu müdür ve amirler tarafından sarılmış durumda. ...Bu durumun farkındalar ve kısmen biliyorlar ama bilmiyor gibi davranıyorlar. Bazı operasyonları kendileri değil, cemaat yanlısı polisler ile cemaat yanlısı savcılar cemaat imamlarının talimatları ile yürütüyorlar.

‘İllegal ilişkiler’

Bu devlet uğruna bugüne kadar çok can verildi, zaten çok fazla sorunu olan bu devleti ve sistemi daha da bozmak, devleti içinde devlet kurmak akılla izah edilemez. Bu devletin polisi, askeri, medyası oluşturulmak istenen bu sistem içerisinde çalıştırılamaz, bugün olduğu gibi cemaatin hedefleri uğruna hukuksuzluklar, komplo, şantaj ve iftira yöntemleri ile çalıştırılırsa da gelecekte bu ülke herkes için adeta bir cehenneme dönüşür. Gördüğüm manzara korkunç, kadrolu devlet adamları devleti yönetemiyor. Emniyet Genel Müdürü, hatta İçişleri Bakanı haklı olduğunu bildiği bir kişiyi, doğruluğundan emin olduğu bir olayı ya da davayı savunamıyor, güvendiği ve inandığı adamları tuzağa düşürülüyor, haysiyetleriyle oynanıyor ama onlar bu kişilere sahip çıkamıyorlar. Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil mi yoksa Emniyet Genel Müdürü, Daire Başkanları mı polis teşkilatını yönetiyor?”

Olay bir örgütün, cemaatin devlet içerisindeki elemanları vasıtasıyla yürüttüğü örgütsel bir faaliyettir, karşımızdaki kişiler polis, hâkim ve savcı değil, örgütün cemaatin elemanlarıdır. Devletin hukukunu değil, cemaatin talimatlarını yerine getirmektedirler. İstanbul, Ankara, Erzurum ve İzmir’deki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığı açıkça gözükmektedir. Özel yetkili savcılar tarafından bu iller dışında gözaltına alınan ya da aranan kişiler hakkında karar çıkarmadan önce kimlik, iş ve ev adresleri gibi bilgilere ihtiyaç vardır. Normalde bu bilgiler o illerin savcıları veya çok uygun olmasa da Emniyet Müdürlükleri üzerinden resmi yazışma yoluyla temin edilmesi gerekirken, bugüne kadar hiçbir yazışma yapılmamıştır. O halde bu bilgiler nasıl temin edilmiştir?

‘Güvence yok’
Maalesef bu gruba karşı çıkmak çok kolay değil. Bir anlamda Fethullah Hoca’nın insafına kalınmıştır. Ama öncelikle şunların yapılması gerekir: İstihbari dinlemeler ciddi olarak araştırılmalıdır. Polis, Jandarma ve MİT teşkilatının vatandaşlara yönelik dinleme işlemleri mutlaka denetlenmelidir.

Özel Yetkili mahkemelerin tüm hakim ve savcıları emsali hakim ve savcılarla değiştirilmelidir, bu sağlanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlüğü ve hayatı güvencede olamaz Türkiye’de adalet çürüyor, gerçi zaten çürümüştü ama bu defa yok ediliyor. Böyle giderse iş adaletten çıkacak ve insanlar silaha sarılacak. İnsanların hayatları, şerefleri ile bu kadar oynanırsa, onlara en yakışıksız isnatlarda bulunulursa, hayatta onurlarından başka kaybedecekleri olmayanlar, kendilerine atılan lekeyi temizlemek için her şeyi yaparlar. Bu duruma çok uzak değiliz artık. Devletin vatandaşına iftira atması kabul edilmez. İzleme ve dinleme kontrol edilmezse ülkedeki tüm muhaliflerin hatta şimdiden sonra özel şirket ve holdingler için tehlike çok yakın hale gelmiştir. Adalet Bakanlığı’nda cemaat taraftarı olduğu bilinen Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı ve cemaat yanlısı müfettişler görevden alınmalıdır.

‘Benim de telefonum dinlendi’
Hanefi Avcı kitabında, bir uyuşturucu operasyonunda tutuklanan Emniyet Müdür Yardımcısı Emin Aslan’a “Ben yaparım o yapmaz” şeklinde kefil olduktan sonra cemaatin kendisine komplo kurduğunu ve telefonlarını dinlemeye aldığını belirtti. Avcı, şöyle devam etti: “Emin beye yapılanlara karşı çıktığım için İstanbul Emniyet’indeki cemaat lideri konumundaki polis şefleri benim toplumdaki saygınlığılı sarsmak için hakkımda araştırma başlattılar. Hakkımda araştırma başlatıldığını söyleyenler de cemaatin üst düzey polisleriydi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan randevu aldım. İstihbarat Dairesi’nin kanunsuz dinleme yaptığını hatta yalnızca beni değil bir çok kişiyi dinlediğini, özellikle Emniyet ve İçişleri Bakanlığı yöneticilerini isim vererek dinlediklerini söyledim.”

‘Başbakan harekete geçmedi’

Avcı kitapta, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na verdiği ve içinde kendisine komplo kurulduğuna dair ifadelerin olduğu dilekçelere de yer verirken tüm yaşananları Başbakan’ın Başdanışmanına anlattığını belirtti. Hanefi Avcı kitabında bunu süreci şöle anlattı: “Başbakan’ın Başdanışmanı’na olayı anlattım. Cemaatin nerelere kadar sızdığını, neler yaptığını, ülkenin güvenliğini ve insanların özgürlüklerinin tehlikede olduğunu anlatmaya çalıştım. Aradan zaman geçmesine rağmen harekete görmeyince bu kitabın bir an önce yazılması gerektiğine inanıp yazmaya karar verdim.”

‘Baykal olayı cemaat işi’

Baykal’ın gizli kamerayla çekilen görüntülerini içeren kaset olayını kim yaptı, niçin yaptı? Bu video görüntüleri daha önce çekilmiş. Baykal başbakan olsaydı ve ülke için kritik bir karar arifesinde birileri çıkıp elimizde bu görüntüler var, eğer şöyle davranmazsanız bunları kamuoyuyla paylaşacağız deseydi acaba durum ne olurdu?Acaba kaç bakan, kaç genel müdür, kaç komutan veya onların eşleri ve çocukları hakkında da bu veya benzeri görüntüler mevcuttur? Bu olayın ilk benzeri Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel’e yönelik hazırlanmıştı, bugün bu olayı cemaatin yaptığından en ufak şüphem yok.”