Gezi sonrası sosyal medya:
 Büyük Birader’le başa çıkmak

Sosyal medya Türkiye’de ana akım medyanın güçlü alternatiflerinden biri olmaya devam ederken, internet şirketlerinin güvenilirliliği de tartışılıyor. Dr. Özgür Uçkan: “Bugün iktidarların baskısıyla uğraşıyoruz. Ama yarının büyük tehdidi, bilgi tekeline dönüşen internet şirketleri olacak.”

Sunay Gedik - soL
Sosyal medyanın tartışılan başlıklarını İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve Alternatif Bilişim Derneği üyesi Dr. Özgür Uçkan’la konuştuk.


Gezi ile beraber sosyal medyayı daha çok tartışır olduk. Medyanın sansürü de düşünüldüğünde, iletişim konusunda önemli faydaları olduğu yok sayılamaz. Sizce bu eşit, özgür bir toplum isteyen insanlar açısından ne anlama geliyor sınırlarımız nelerdir?
Sosyal medya ve genel olarak internet, son yıllarda Türkiye’de ana akım medyanın gerçek alternatifi haline geldi. Ahmet Şık’ın “Dokunan Yanar” kitabının yok edilmek istenmesi, Roboski katliamı, Van depremi, Reyhanlı patlamaları gibi “hassas” olaylarda bilgi ve haber akışı sosyal medya üzerinden sağlandı. Gezi Direnişi de bu durumu perçinledi. Ana akım medyanın neredeyse tamamen susturulduğu, sansürlendiği, iktidar tarafından akçeli ilişkilerle yozlaştırıldığı, gazetecilerin tutuklandığı veya işlerinden oldukları bir ortamda, tamamen denetlenemeyen sosyal medyanın gerçek bir alternatif haline gelmesi doğal. Çünkü sosyal medyanın gerçek zamanlı, devasa, etkileşimli ve çarpan etkisiyle büyüyen içerik akışı iktidarlar tarafından kolaylıkla sansürlenemiyor.

Facebook güvenilirliğini kaybetti
Sosyal medyayı tamamen engellemedikçe, içeriğini seçici olarak sansürleyemezsiniz. Bunu ancak ilgili sosyal medya ortamını işleten şirketin tam işbirliği ile yapabilirsiniz. Bu da bize sorunun diğer tarafını gösteriyor: Şirketler kâr amaçlı kuruluşlar ve ifade özgürlüğünü savunmak için onlara ne kadar güvenebiliriz? Bu sorunun cevabı elbette olumsuz. Yani bir şirkete ifade özgürlüğünüzü teslim edemezsiniz. İfade özgürlüğünüze kendiniz sahip çıkmalısınız. Bir şirket, muhalefet ettiğiniz iktidarla konjonktürel durumlar yüzünden işbirliği yapmayabilir ama bu yapmayacağı anlamına gelmez. Mesela Twitter şimdiye kadar Türkiye’deki hükümetin keyfi ve hukuksuz taleplerini karşılamadı ve işbirliğine yanaşmadı. Twitter’ın, benzer bir tavrı, yasalarına tabi olduğu ABD’de de göstermeye çalıştığını biliyoruz. Ama aynı şeyi Facebook 
için söylemek pek mümkün değil. Facebook’un başta Kürt muhalifleri olmak üzere birçok eleştirel sayfayı sansürlediğini gördük. Burada önemli olan dinamik aslında yine ekonomik: Sosyal medya şirketlerinin ekonomik değeri kullanıcı çekimine, bu da kullanıcıların memnuniyetine ve güvenine bağlı. Facebook özellikle kullanıcı mahremiyetine karşı takındığı umursamaz tutumdan dolayı son yıllarda ciddi değer kaybetti. Ama çok sayıda kullanıcısı olduğu için bu durumu yönetip kârını maksimize etmeye çalışıyor. Twitter ise henüz iş modelini yerleştirmeye çalışıyor ve kullanıcı güveni konusunda daha dikkatli. Ama bu davranışını sürdüreceğinin güvencesi yok. Yani şu anda sosyal medyada ifade özgürlüğümüzün sınırları, sosyal medya şirketlerinin davranış örgüleri.

Sosyal medyada paylaşımda bulunan kişilerin bilgilerinin Twitter ve Facebook tarafından Türkiye hükümetine iletilmesine dair çok fazla rivayet oluştu. Bundan kaynaklanan tutuklamalar da düşünüldüğünde bu firmaların Türkiye ile ilişkileri ne durumda sizce? Yoksa burada Panoptikon’u mu görmeliyiz?
Ulaştırma Bakanı’nın çıkışlarından anladığımız kadarıyla Twitter, Türk hükümetinin keyfi taleplerini karşılamıyor ve işbirliğine yanaşmıyor. Nitekim bu konuda resmi açıklama da yayınladılar. Ayrıca düzenli olarak yayınladığı şeffaflık raporlarından da durumu takip edebiliyoruz. Ama Ulaştırma Bakanı “Facebook ile sorun yaşamadıkları”nı söylediğine göre, aynı şeyi bu şirket için söyleyemeyiz. Gerçi Facebook alelacele bir açıklama yayınlayıp işbirliği iddialarını yalanladı ama sansürlenen onca muhalif sayfaya bakıldığında, şirketin geçmişte demokratik sicili karanlık ülkelerle işbirliği yaptığı da düşünüldüğünde, ben Facebook’a güvenmek için bir neden göremiyorum. Nitekim herhangi bir şeffaflık raporu da yayınlamıyorlar.

Kullanıcı bilgilerinin otoritelere iletilmesi ise sansürden daha vahim bir durum. Twitter’ın kullanıcı bilgisi vermediğini biliyoruz. Umarım Facebook da vermiyordur. Akış güvenli protokollerle yapıldığı için kolluk kuvvetlerinin IP bilgilerine kendi başlarına ulaşması zor. Ama kötücül yazılımlar kullanarak, insanların şifrelerine vb. erişerek yapabilirler bunu. Türkiye’deki sosyal medya gözaltıları, IP gibi kullanıcı bilgileri üzerinden değil, kullanıcıların farklı sosyal medya hesapları ilişkilendirilerek ve biraz da rastgele yapılıyor. Amaç sosyal medya kullanıcılarına gözdağı vermekten başka bir şey değil. İktidar sansürleyemediği sosyal medyayı baskılayıp insanlara otosansür dayatmak için hukuksuz gözdağı operasyonlarına girişiyor. Ancak şunu unutmamak gerek: Sonuçta şirketler bütün bu bilgilere sahip ve paylaşımlarımız üzerinde tam bir denetimleri var. Ticari kâr odağıyla hareket eden bir şirkete ne kadar güvenebilirsiniz?

TT gerçek kullanıcı dinamiğini yansıtmıyor
Twitter’da başlatılan #mehmetalialaborasilivriye hashtag’iyle yapılan paylaşımlar kısa sürede trend listesinin ilk sırasına kadar yükselebiliyor. Bunların bir ekip tarafından organize edildiği konusunda ciddi kuşkular var. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
Twitter’ın yükselen eğilim listeleri (trend topic) güvenilir değil. Sosyal medya ajanslarının, reklam amaçlı olarak bunlara çeşitli uygulamalar aracılığıyla müdahale edebildikleri biliniyor. Hatta ücret karşılığında sponsorlu etiketlerin üst sıralara yükseldiği de bilinen bir durum. Bu biraz Google’ın sponsorlu arama sonuçları sıralamasına benziyor. Bu liste, şirketin reklam amaçlı kullandığı bir araç. Twitter’da görünen trend listelerinin gerçek kullanıcı dinamiklerini yansıttığı söylenemez. Listede görünmemesine rağmen gerçek içerik akışıyla hangi etiketin üst sıralarda olduğunu görmemizi sağlayan uygulamalar da var.

Gezi Direnişi’nden sonra bu trend kavgasının kızıştığını ve işin içine sosyal medya ajansları ve üçüncü taraf yazılımlarının girdiğini düşünmek için nedenlerimiz var. AKP’nin farklı sosyal medya ajanslarını kiralayıp, gerçek kişiler tarafından değil merkezi olarak kontrol edilen çok sayıda “bot” sosyal medya hesabı açtırdığı, trend listelerine sponsor olduğu, organize içerik akışı düzenlettiği duyumları geliyor. Bu tuhaf bir durum. Burada dinamik ticari değil, ideolojik. Aslında bu vaka kendi başına akademik bir incelemeyi hak ediyor.

Spam neredeyse artık günlük dilimize yerleşti. Bu sizce bir ifade özgürlüğü olarak görülebilir mi? Sosyal medya ile gerçek hayattaki ifade özgürlükleri arasındaki açıyı nasıl yorumluyorsunuz?
İfade özgürlüğü ile sosyal medya ve internet arasındaki ilişki, son dönemde çok daha hayati hale geldi. Gerek Birleşmiş Milletler, gerekse Avrupa Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, internetin ifade özgürlüğü kullanımının asli bir parçası haline geldiğine hükmetti. İnternete erişim hakkı da üçüncü kuşak bir insan hakkı olarak uluslararası hukuka geçti. Temel iletişim ortamlarından biri haline gelen internetin, özellikle de etkileşimli ve gerçek zamanlı yapısıyla sosyal medyanın ifade özgürlüğünün asli bir parçası olduğu konusunda kuşku yok.

Spam savaşları özgürlüğe tehdit
“Spam savaşları” sosyal medya literatürümüze yeni eklenen bir terim. Bu, Twitter’ın, normalde istenmeyen ticari içeriği engellemeye yarayan spam bildirme aracını kötüye kullanarak yok edilmek istenilen hesapların spam olarak etiketlenip askıya alınmaları anlamına geliyor. Açıkçası, Twitter yönetiminin kendisinin de Türkiye’deki bu duruma şaşırdığını düşünüyorum. Bu “yaratıcı” ama bir o kadar da istismarcı bir kullanım. Eğer, ticari içerik dışında bir hesap sizce istenmeyen (saldırgan, küfürbaz, nefret dolu vb.) davranışlar sergiliyorsa, bu davranışı Twitter’a bildirmek için destek sayfasındaki farklı bildirim formlarını kullanmak mümkün. Söz konusu hesabı görmemek için engelleyebilirsiniz de. Sadece hoşunuza gitmeyen bir içeriği spam olarak bildirmek, bu işlevin istismarı ve sonuçta ifade özgürlüğüne bir saldırıdır. Çünkü kullanıcının hesabını askıya aldırarak ifade özgürlüğünü kullanmasını engelliyorsunuz. Ben, Twitter’ın bu konudaki politikasını gözden geçirerek spam bildirim işlevinin kötüye kullanımını engellemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu amaçla, Twitter yöneticilerine yönelik bir Twitter kampanyası var: #deactivateSpamAppInTurkiye etiketi @dickc @jack @support hesaplarına yönelik olarak tweet’lenebilir... “Spam savaşları”, hepimizin ifade özgürlüğüne yönelik bir tehdit haline gelmeye başladı.

Sosyal medyada da alternatifler var
Alternatif sosyal medya arayışları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Odağı ticari kâr olmayan alternatif oluşumlara, kendimizi koruyacak güvenli teknolojilere ihtiyacımız var. Denetimi kendi ellerimize almamız gerekiyor. Bu konuda birçok çalışma yürütülüyor. Bir Facebook alternatifi olan “Diaspora”, Twitter benzeri “identi.ca” gibi platformlar, kullanıcı bilgilerini kaydetmeyen, tamamen anonim kalarak kullanabileceğiniz sosyal medya platformları ve bunlara sürekli yenileri ekleniyor. Ama kullanıcıların büyük bir çoğunluğu bu konuda yeterince bilinçli değil ve alışkanlıklarından vazgeçmek konusunda gönülsüzler. Bu tür alternatif oluşumların kitlesel kullanıma ihtiyacı var, henüz yeterli sayıya ulaşılmış değil. Ama sosyal medya şirketlerinin temsil ettiği riskler ortaya çıktıkça, alternatif arayışlarının yoğunlaşacağını düşünüyorum.

Bir başka alternatif de mevcut: Sosyal medya hesaplarımızı güvenli tekniklerle kullanmak. Mesela “identi.ca” ve VPN (sanal özel ağ) kullanarak, Twitter hesabınızı da identi.ca’ya bağlayarak, yani bu platform üzerindeki gönderilerinizin Twitter’da da yayınlanmasını sağlayarak anonim kalabilirsiniz. Identi.ca kullanıcı kaydı tutmadığı ve VPN de erişiminizi maskelediği için, kim olduğunuzu Twitter bile bilmez. Bunun gibi başka erişim maskeleme, anonimleştirme teknikleri de var. Güçlü şifreleme algoritmaları kullanmak da başka bir çözüm. Mesela “Tor” kullanan tarayıcılarla internette şifreli bir biçimde dolaşabilir ve sosyal medya hesaplarınızı daha güvenli bir biçimde kullanabilirsiniz. Bu teknolojiler bir ölçüde Büyük Birader’i sağırlaştıracak ve körleştirecektir. Bunlar da yüzde 100 güvenli değil ama her şeyin ortada olduğu bir kullanıma göre tercih edilir. Aslında sosyal medyaya e-posta hesaplarını da eklemek gerek. Google, son olarak Gmail kullanıcılarının mahremiyet beklememesi gerektiğini söyledi pişkince. Artık PGP gibi e-posta şifreleme tekniklerini kullanmanın ve/veya “riseup.net” gibi alternatif şifreli e-posta hesaplarına geçmenin vakti geldi.

Bugün iktidarların baskı ve gözetim iştahlarıyla uğraşıyoruz. Ama şimdi yanımızda durduğunu sandığımız bilgi tekeline dönüşen internet şirketleri, yarın asıl büyük tehdit haline gelecek...