Erdoğan'ın danışmanları, çanta taşıyıcılar ve trajik son

Tarih gücünü abartan kralların, devlet adamlarının, diktatörlerin trajik sonlarının yazılı olduğu ibretlik derslerle dolu. Erdoğan okumadığı için bunları bilmemesi doğal, danışmanları hatırlatsın diyeceğiz onları da dinlemiyor. Yani Erdoğan kaçınılmaz sona doğru hızla ilerliyor.

Volkan Algan/soL

Başbakan Erdoğan’ın Gezi protestoları sonrasında daha çok eleştirilir hale gelen sertlik yanlısı tutumu kamuoyunda ve dünyada eskiye kıyasla çok daha fazla tartışılır durumda. Bu tavırda Erdoğan’ın kişiliği kadar danışmanlarının da büyük etkisi olduğu yaygın bir kanaat. Danışmanları suçlama eğiliminin Erdoğan’ı korumak gibi bir tarafı olsa da, ortada Erdoğan’ın danıştığı bir ekipten çok, duymak istediklerini söyleyen dalkavuk bir toplamın varlığı konusunda da azımsanmayacak bir görüş hakim. Bu kanıyı Yiğit Bulut gibi yol yordam bilmez bir Erdoğan yalakasının danışmanlığa atanması iyice pekiştirdi.

Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan danışmanlar üzerinde yürütülen bu tartışmadan sıkılmış olacak ki bugün “danışman nedir, ne iş yapar”ı anlattığı bir yazı kaleme aldı. Akdoğan, hem danışmanların AKP politikasını belirlemelerindeki rolünü abartmamak gerektiğini söyleyerek özellikle en tanınan ve eleştirilen danışman olarak kendisini koruma gayretine giriyor, hem de Türkiye tarihinin en otoriter liderlerinden biri olan Erdoğan’ın ekip ruhuna önem verdiğini iddia ederek Erdoğan’a yönelik “tek adam” eleştirilerinin önünü almaya çalışıyor. Aşağıdaki paragraf Akdoğan'ın bugünkü yazısından:

“Eğer bir hükümet ve parti ilgili kurullarını çalıştırmadan belli kişilerin yönlendirmesiyle hareket ediyorsa orada büyük sorun var demektir. AK Parti 10 yıldır tüm kurum ve kurulları çalıştırmış ve üretilen ortak akılla hareket etmiştir. Hiçbir karar veya politika bireysel şekillendirmelerle oluşmamıştır. Bu yüzden AK Parti gibi kurumsallaşmış bir siyasi hareketi danışmanların bireysel müdahaleleri üzerinden okumak yanlış olur. Danışmanlık olgusuna parti içinde ve dışında yer alarak sürece katkıda bulunan, fikir veren, görüş aktaran, eleştiri getirenlerin ortak çabaları olarak bakarsak, elbette ortadaki siyasi başarı bu kolektif düşüncenin bir ürünü olarak görülebilir.

Ekipsiz ve danışmansız çalışmaya alışan liderlere nazaran Tayyip Erdoğan bir ekip ve hareket adamıdır. Teşkilatçılık özelliğinin bir parçası da ekipçiliktir. Erdoğan kadar ekibe, ortak çalışmaya ve istişareye önem veren çok az lider gelmiştir.”

10 yılı geride bırakan AKP iktidarı yaşanmamış olsa ya da AKP’nin demokratlık oynadığı iktidarının ilk yıllarında olsak Akdoğan’ın söylediklerine inanacak bir kesim bulmak çok zor olmayacaktır. Ancak hastalık derecesine varan kibri ve padişahları aratmayan buyurganlığı ile Erdoğan için “ekip ruhuna inanıyor” demek AKP’lilerin bile gülüp geçeceği bir iddia artık. Akdoğan’ın yazısının devamı ise daha trajik iddialara sahip:

“Başbakan’la çalışan danışmanların zayıf kaldığı, dalkavukluk yaptığı, hakikatleri söylemekten çekindiği gibi yakıştırmalar çok çirkin olduğu gibi gerçekle de bağdaşmıyor. Erdoğan gibi birisi korkak, pısırık bir kişiyi bir saniye bile yanında tutmaz. Söz söylemekten çekinen veya sürekli güzellemeler yapan bir kişi Erdoğan’ın çalışma ekibinin içine giremez.”

Şimdi bu sözlerden sonra “Erdoğan için ölürüm” diye Yiğit Bulut’un danışmanlığa varan yükselişini gözlerinizin önüne getirin… Tek özelliği sınırsız bir Erdoğan övücüsü olmak olan bu çap(sızlık)ta birisinin kısa zaman içinde geldiği konum Erdoğan’ın yanında kimleri görmek istediğini de açıklıyor. Bulut'un danışmanlığı yabancı basında dahi alay konusu olmuştu.

"Hiç ama hiç okumuyordu"
Haziran ayının sonlarında Açık İstihbarat sitesinde 24 Haziran tarihinde Fatma Sibel Yüksek imzası ile yayınlanan bir yazı ise Erdoğan’ın danışmanlar dahil çevresindeki herkesi nasıl hor gördüğünün çarpıcı örnekleri ile dolu. Yüksek, Erdoğan ile çok zaman geçirmiş bir gazeteci ve yazısında tanıklıklarını anlatıyor:

“Kendisini izlediğim yıllarda bir özelliği dikkatimi çekmişti: Tayyip Erdoğan, hiç ama hiç okumuyordu.

Elinde ne bir kitap, ne bir dergi gören olmadı. Yurtdışına yapılan uzun yolculuklarda, Dışişleri bürokratlarının gidilen ülke hakkında özenle hazırladıkları raporların kapağını bile kaldırmadı. Başbakan'a hazırlık yaptırmak için uçağın ön kısmına giden büyükelçiler, elleri boş ve bıkkın şekilde geri döndüler.

Dünyanın neresinde olursak olalım THY tarafından yetiştirilen günlük gazetelerin ruloso bile bozulmazdı. Dönüşe geçildiğinde, bakardık ki kimsenin dokunduğu yok, korumlardan biz isteyip okurduk gazeteleri.”

"Çanta taşıyan danışmanlar"
Resmi raporlar dahil hiç ama hiç okumadığı iddia edilen birisinin danışmanlarından nitelikli değerlendirmeler bekleyeceğini düşünmek saflık olur. Beklenen şey bu durumda liderin onaylanmasından başka bir şey olmayacaktır. Yüksek yazısına şöyle devam ediyor:

“Bütün kararları tek başına vermek, farklı fikir ve inisiyatiflerin varlığını kabul etmemek, dışlayıcı, korkutucu, kibirli ve değersizleştirici yaklaşımları, yakın çevresini bile 'Çevresi yanlış yönlendiriyor' diyenleri veya suçu 'danışmanlarına' yüklemeye çalışanları yanıltacak kadar canından bezdirmiş.

Zannedildiğinin aksine çevresinde Tayyip Erdoğan'ı yanlış veya doğru yönlendirecek bir 'danışmanı' filan yoktur.

Tayyip Erdoğan, danışmanlarına kendisine 'akıl verme yetkisi' bahşetmez çünkü. Böyle bir girişimi direkt 'haddini bilmezlik' ve 'saygısızlık' addeder.

Aklının ve bilgisinin Başbakan'a çok şey katacağına inanarak göreve başlamış, kısa sürede çanta taşıyıcılığına düşmüş, uzun vadede de uzaklaştırılmış veya kendisi çekip gitmiş nice danışmanlar gördük.”

Tarih gücünü abartan kralların, devlet adamlarının, diktatörlerin trajik sonlarının yazılı olduğu ibretlik derslerle dolu. Erdoğan okumadığı için bunları bilmemesi doğal, danışmanları hatırlatsın diyeceğiz onları da dinlemiyor. Yani Erdoğan kaçınılmaz sona doğru hızla ilerliyor.