Erdoğan’dan emekçilere: Direnmeyin, birbirinize düşmanlık edin!

23 Mayıs Grevi’nin ardından, öğretmen maaşlarını hedef alan Başbakan yine şaşırtmadı. Beyaz yakadan mavi yakaya, köylüden işsize, direnen her kesimden emekçiye yönelik saldırıları ile bilinen Başbakan, direnişe, hak talebine tahammül edemediğini bir kez daha göstermiş oldu.

Başbakan Tayyip Erdoğan 23 Mayıs grevinin ardından, öğretmenlerin maaşları ile çalışma saatleri hakkında skandal bir yorumda bulundu. Greve çok sayıda öğretmenin katılmasından kaynaklı yapıldığı anlaşılan yoruma Eğitim-Sen, Türk Eğitim-Sen hatta Eğitim Bir-Sen bile tepki gösterdi.

Açıklamasında kısaca “öğretmenler az çalışıp, diğer memurlardan daha fazla maaş alıyor” diyen Başbakan’ın, ilk bakışta eğitim hizmetinin iş yükümlülüğünden, öğretmenlerin çalışma koşullarından, Türkiye ile OECD ülkelerindenki durumdan bihaber konuştuğunu düşünebilirsiniz. “Fazla iyi niyetli” bu düşünce ile çelişecek birkaç örneği hatırlatmak istiyoruz. Ardından Başbakan’ın, aslında kiminle hem fikir olduğuna da değineceğiz.

Ah şu öğretmenler maaş almasa…
AKP hükümetinin kamu emekçilerine reva gördüğü zam oranlarına karşı 23 Mayıs’ta gerçekleşen greve uzun bir aradan sonra birçok kamu emekçisinin katıldığına şahit olduk. Sol sendikadan, milliyetçisine, yandaş sendikasına varana kadar geniş bir emekçi kesiminin katılım gösterdiği grevde, kamu emekçileri halkın da desteğini aldı. Özellikle eğitim emekçileri, öğretmenler velilerden ve öğrencilerden yoğun destek gördüler. Bu destek, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gözünden kaçmadı.

Tayyip Erdoğan grevin ardından, “Bir öğretmenin en düşük olanı 1624 lira alıyor. Ne karşılığı alıyor? Haftada 15 saat karşılığı alıyor. Peki, düz bir memur ne kadar çalışıyor? 40 saat. 40 saat için bu rakamın altında alanlar da var. Öğretmen ek ders verirse, bunun üstünde alıyor. Bir de tatili var. Yılda iki ay. Düz memurun tatili ise 20 gün. Şimdi soruyorum bu haksızlık değil mi?" dedi.

Erdoğan’a göre öğretmenler "bindirilmiş kıtalar"
Erdoğan öğretmenlerin eylemlerine tahammülsüzlüğünü daha önce de göstermişti. Eğitim-Sen’in 2005 yılı Kasım ayında Ankara’da düzenlediği “Büyük Eğitimci Yürüyüşü”nde İstanbul’dan gelenlerin polis tarafından engellenmesini destekleyen Başbakan Erdoğan, yürüyüşe katılanları “bindirilmiş kıtalar” olarak niteleyerek eylemcilerin öğretmen olmadığını ima etmişti. “Otobüslerle başka şehirlerden bindirilmiş kıtalar getirilmek istenmiştir” diyen Erdoğan’a en iyi cevap yine öğretmenlerden gelmiş, binlerce öğretmen, öğretmen kimliklerini kaldırarak hep bir ağızdan Erdoğan’ı protesto etti.

Erdoğan: Ne demek Atanamayan Öğretmenler Birliği?
Tayyip Erdoğan iki yıl önce, TEKEL işçilerine destek veren, atamaları yapılmadığı için platform çatısı altında bir araya gelen öğretmenlere yönelik şaşkınlığını dile getirdi. Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu’nda (AYÖP) bir araya gelen, öğretmenlik yapma şansları ellerinden alınan eğitim fakültesi mezunları için Erdoğan “Ne demek Öğretmen Olamayanlar Birliği ya? Böyle şey mi olur? Türkiye’de bazı şeyler cidden komikleşmeye başladı. Ne demek Öğretmen Olamayanlar Birliği?”

10 Haziran 2011’de yakalandığı hastalıktan dolayı yaşamını yitiren AYÖP temsilcisi Şafak Bay, Başbakan’ın bu sözleri için soL’a şu değerlendirmede bulunmuştu:

“Başbakan TEKEL işçilerinin haklarının verilmeyeceğini açıklarken, AYÖP’e de değindi. Uç unsurlar ve öğretmen olamayanlar birliği gidip TEKEL işçilerine destek veriyorlar dedi. Bizler mağdur olan ve ekmeğinin peşinde koşan insanlarız. Başbakan bize, öğretmen olamayanlar birliği diyerek kendi yaptığı benzetmeye güldü. Kendisi aslında komik duruma düşüyor. KPSS’de Türkiye birincisi atanamadı. Acaba bunu da komik buluyor mu? Asıl komik olan bu. Öğretmen olarak Başbakana bakış açımız değişti. Bizler bu ülkenin geleceğini yetiştirecek insanlarız. Yaptığı onur kırıcıdır. Eğer Başbakanın yaklaşımı bu şekilde devam ederse, eylem takvimimizi erkene çekip açlık grevi başlatacağız.”

TEKEL işçileri demişken…
Tayyip Erdoğan’ı Başbakanlığı süresince en çok kızdıranın TEKEL işçileri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Güvenceli çalışma hakları için Ankara’da çadır kuran, geniş halk kesiminin desteğini alan TEKEL işçileri için bakın Erdoğan ne demişti?

Erdoğan, 2009’da İstanbul’da Haliç Tersanesi’nde katıldığı bir açılışta, “TEKEL sizden müjde bekliyor” pankartı açan işçiler için: "Bunların anlayışları böyle. Bunlar 'Devlet deniz yemeyen domuz' dediler" yorumunda bulunmuştu.

TEKEL işçilerinin eylemlerini Ankara’da yoğunlaştırmaları ve ülke gündemine oturmaları üzerine Erdoğan’ın saldırıları da arttı. Erdoğan her ilden Ankara’ya gelenler için, “Buraya Ankara’ya gelenler TEKEL işçileri değildir. Bunların içinde cüzi bir grup TEKEL işçisi vardır, gerisi örgütler ve aşırı uçlardır. Yapılanlar Türkiye’de olumlu süreci gölgelemeye yöneliktir” dedi.

TEKEL işçilerinin haklarının korunması talebi için yaptığı bir değerlendirmede de Erdoğan, “Ne olacak? 'Bizi aynı şartlarda 4B'de değerlendireceksiniz. Olmaz kardeşim biz bu fazla istihdamlardan ülkemizi bir defa kurtaracağız. Devlet bu şekilde, üretime yönelik olmayan bir istihdamı sağlama alanı değildir. O zaman biz ne oluruz söylenen laf var ya 'devletin malı deniz yemeyen domuz', bu mantıkla bu iş yürümez” demişti.

İşçi ve memura köylü de eklendi
Başbakan Erdoğan 2006’da Mersin’de partisinin Merkez İlçe Kongresi’nin yapıldığı salonun önünde, kendisine "Çiftçinin hali ne olacak? Hangi yüzle geliyor buraya" diye bağıran vatandaşı yanına çağırarak, “Artistlik yapma”, “Lan terbiyesizlik yapma” gibi ifadeler kullandı.
Son olarak çiftçinin “ Anamız ağlıyor” sözlerine çok sinirlenen, çiftçiye gerekli desteği sonuna kadar verdiklerine büyük bir içtenlikle inanan Başbakan, “Hadi ananı al git buradan” dedi.

Erdoğan’ı kimler destekliyor?
Tayyip Erdoğan’ın insanca bir yaşam, güvenceli iş olanağı için direnen kesimlere yönelik açıklamaları bu ülkede en çok neoliberal ekonomik politikaların savunucularını mutlu ediyor. Yıllarca devletin küçülmesi gerektiğini, personel giderlerinin bütçe içersindeki payının azaltılmasının ekonomik büyüme için olmazsa olmaz olduğunu savunanlardan Bugün Gazetesi yazarı Gülay Göktürk, memur maaş zammı ile yorumunda, bu konudaki tavrını aynen sürdürdüğü gibi Erdoğan’ın öğretmen maaşları ile ilgili yorumunu, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yapılması planlanan iş güvencesini ortadan kaldıracak değişiklere açık destek sundu.

Gülay Göktürk’ün yazısında öğretmenlerle ilgili şu yorumda bulundu: “Devlet okulu öğretmeni de özel okul öğretmeni de aynı toplumun çocuklarını eğitmiyor mu? Kabul etmek zorundayız ki, yaptıkları iş bakımından işçi statüsünde çalışan diğer emekçilerden hiçbir farkı olmayan yüz binlerce insanı "memur" tanımına sokup bu kadar katı bir istihdam yapısı yaratarak devleti verimli hale getirmek mümkün değil.”

Başbakan Erdoğan, işçi emekçi kesimlerinin her türlü direnişinin, eyleminin art niyetli olduğuna yönelik açıklamalarla, çalışanları - öğretmen maaşı ile ilgili yorumunda olduğu gibi- karşı karşıya getiren söylemlerle baskılarken, Gülay Göktürk gibi yazarlara da bunun ne kadar meşru olduğunu savunan yazılar yazmak düşüyor.

Erdoğan'ın temsilcisi olduğu zihniyet, emekçilerin örgütsüzlüğünden faydalanarak yine emekçileri birbirine karşı kışkırtmayı görev sayıyor.

(soL – Haber Merkezi)