Ekin Oyan Altuntaş: 'Türkiye büyük suç işliyor'

Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyesi Ekin Oyan Altuntaş, Türkiye’nin Suriye’ye politikası ile hem uluslararası hukuk hem de iç hukuku nasıl ayaklar altına aldığını çarpıcı örnekleri ile anlattı.

soL Gazetesi, Suriye-Türkiye sınırında yaşanan gerginliği, Türkiye’nin silahlı grupları silahlandırmasını ve kim tarafından atıldığı kesin olarak bilinmeyen top mermileri nedeniyle Türkiye’nin Suriye’yi bombalamasını Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyesi Ekin Oyan Altuntaş ile konuştu. Altuntaş, Türkiye’nin uluslar arası hukuk açısında büyük bir hukuksuzluğa imza attığını ileri sürdü. Altuntaş'ın gazetede bir bölümü yayımlanan röportajının tamamını soL Portal okurlarıyla paylaşıyoruz.

Türkiye'nin silahlı muhalif güçlere sınırdan geçiş izni vermesi uluslararası hukuka uygun mu?

Uluslararası hukuk aslında devletler arasındaki ekonomik-politik dengenin bir yansımasıdır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan dengelerin tezahürü Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile olmuştur. Bu Sözleşme, 1945 sonrası kapitalist birikim modelinin hegemonu olma çabasında olan ABD’nin de istediği şekilde eski hegemonik yapıya ilişkin ait siyasi kalıntıları kaldırmayı hedeflemiştir. Bu amaçla, kâğıt üzerinde her ülkeye egemen eşitliği hakkı tanınmıştır. Aynı Sözleşmenin 2. Madde 4. Fıkrası da üye ülkelerin başka bir devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığa karşı BM’nin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma kullanmasını yasaklamıştır. Bu tanıma karşılık, nelerin kuvvet kullanmaya dahil olduğu ve savaşa varmayan kuvvet kullanımlarının, yani, doğrudan veya dolaylı silahlı yöntemlerle gerçekleştirilen müdahale-karışma gibi durumların nasıl sınıflanacağı belirtilmemiştir. Bununla birlikte, BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği çeşitli bildiriler 375 Sayılı “Devletlerin Hak ve Ödevleri Bildirisi”, 2131 sayılı “Devletlerin İç İşlerine Karışmanın Yasaklanması ve Bağımsızlık ve Egemenliklerinin Korunması Bildirisi”, 2625 sayılı “Dostane İlişkiler Kurma ve İşbirliği Yapmaya İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri Hakkında Bildirisi”, 36/103 sayılı “Müdahalenin ve İç İşlerine Karışmanın Kabul Edilmezliği Bildirisi”, 3314 sayılı “Saldırının Tanımı” Kararı ile 1986 tarihli Uluslararası Adalet Divanı’nın “Nikaragua’ya karşı Amerika Birleşik Devletleri” Kararı, müdahalelerin uluslararası hukukta nasıl değerlendirildiğine ilişkin bize yeterince bilgi vermektedir.

Ekin Oyan Altuntaş, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Yardımcı Doçent olarak görev yapmaktadır. ABD Dış Politikası, Terörizm ve Terörizme Karşı Savaş Stratejisi ve Avrupa Birliği konuları üzerinde çalışmaktadır.

Öncelikle, BM Bildirilerinin genel özelliklerini kısaca özetlersek

1-Bir devlet başka bir ülkede yaşanan iç karışıklıkları kışkırtmamak ve kendi ülke topraklarını bu amaçla kullandırmamak yükümlülüğü altındadır,
2- Her ülke başka bir ülke rejimini şiddet kullanarak devirmeye yönelik ayaklanmacı, terörist ya da silahlı faaliyetleri örgütlemekten, toprağında bulundurmaktan, yardım etmekten, finanse etmekten, teşvik, tahrik etmekten, doğrudan veya dolaylı olarak iç karışıklara karışmaktan kaçınmakla yükümlüdür,
3- Devletler savaşı veya savaş tehdidini diğer bir ülkenin toprak ve siyasi bağımsızlığını bozacak şekilde ulusal bir politika aracı olarak kullanmamalıdır,
4- Bir ülkenin diğer bir ülkeye silahlı çeteler gönderme, terörist hareketleri örgütleme, tahrik etme ve iç savaş başlatma şeklindeki müdahaleleri BM 2/4 maddesinin kuvvet kullanma yasağına girmektedir,
5- Bir devletin diğer bir devlete karşı silahlı kuvvet fiillerini icra eden silahlı çeteleri, grupları, gayri nizami askerleri göndermesi veya bu gibi fiillere önemli ölçüde karışması dolaylı bir saldırı olarak BM 2/4 maddesini ihlal etmektedir.

1986 tarihli Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) “Nikaragua’ya karşı Amerika Birleşik Devletleri” Kararını kısaca özetlersek, UAD, ABD’nin Nikaragua hükümetine karşı silahlı mücadele yürüten sağcı Kontralara siyasi, askeri, lojistik ve finansal destek vermesinin ve ülkenin içişlerine ve egemenlik haklarına dolaylı yöntemlerle müdahale etmesinin başta örf ve adet hukuku olmak üzere uluslararası hukuka aykırı olduğunu açıklamış ve ABD’yi davada suçlu bulmuştur.

Bu bilgiler ışığında, Türkiye Suriye rejimine karşı terörist faaliyetler yürüten silahlı çeteleri topraklarında barındırmak, silahlandırmak, finanse etmek, eğitmek ve dolaylı kuvvet kullanımıyla Suriye’deki iç çatışmaları teşvik ve tahrik etmekten dolayı uluslararası hukuk nezdinde suç işlemektedir. Bununla birlikte, biraz önce belirtmiş olduğum gibi uluslararası hukuk pratikte küresel olarak ekonomik-politik dengeleri gözeten bir durumda olduğu için Türkiye bu konuda uluslararası bir yaptırımla karşılaşmayacaktır.

Akçakale ve Hatay'a düşen top mermilerinin kim tarafından attığı konusunda kesinleşmiş bir bilgi olmamasına ve Suriye'nin konu ile ilgili soruşturma başlattığını açıklamasına rağmen Türkiye'nin Suriye'yi vurma hakkı var mı?

Bir devletin başka bir devlete karşı kuvvet kullanması BM 2/4 maddesine göre yasaktır. 2625 sayılı Dostça İlişkiler Bildirisinde de cezalandırma amaçlı kuvvet kullanmanın yasak olduğu açıkça belirtilmiştir, “Devletler kuvvet kullanılmasını içeren zararla karşılık eylemlerinden kaçınma yükümlülüğündedir”. Bu bağlamda, Suriye’nin Türkiye ile savaşa sebep olacak herhangi bir çatışmadan özellikle kaçındığı ve silahlı muhaliflerin Türkiye’yi savaşa sokmak için özellikle çaba sarfettiği bir dönemde, Türkiye’nin uluslararası örf ve adet hukukunun temelleri arasında yer alan iyi niyet ilkesi ve 2625 sayılı “Dostane İlişkiler Kurma ve İşbirliği Yapmaya İlişkin Uluslararası Hukuk İlkeleri Hakkında Bildirisi” kurallarına göre soruşturma sonucunu beklemesi veya silahlı karşılık vermemesi gerekmektedir.

TCK 306. maddede ‘Yabancı Devlet Aleyhine Asker Toplamak’ suçu düzenlenmiş bulunuyor. Türkiye'nin silahlı gruplara verdiği destek bu suç kapsamına girmiyor mu? Bu durumun uluslararası hukukta da bir karşılığı var mı?

TCK 306. Maddenin 1. fıkrasında “Türkiye Devletini savaş tehlikesi ile karşı karşıya bırakacak şekilde, yetkisiz olarak, yabancı bir devlete karşı asker toplayan veya diğer hasmane hareketlerde bulunan kimseye beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası verilir” deniliyor.

Bu maddenin doğrudan uygulanması halinde Türkiye’de faaliyet gösteren Özgür Suriye Ordusu ve parçalı şekilde faaliyet gösteren onlarca grubun Türkiye-Suriye ilişkini bozmaktan dolayı tutuklanmaları gerekir. Bununla birlikte, kovuşturma izni Adalet Bakanına ait olduğu için bu yasa pratikte uygulanmayacaktır.

Uluslararası hukuktaki karşılığı ise, UAD’nin “Nikaragua’ya karşı Amerika Birleşik Devletleri” davasında verdiği karar ile aynı olmalıdır. O dönemde, suçlu bulunan ABD önce mahkemeyi tanımamış sonrasında da BM Güvenlik Konseyi üyesi olma ayrıcalığı (egemen eşitsizliği) ile kararın uygulanmasını engellemiş ve Nikaragua’ya tazminat ödemekten kurtulmuştur. Günümüzde egemen eşitsizliği durumunun hızlanarak devam ettiği ve bu eşitsizliği yürütenlerin Türkiye’nin Suriye politikasına doğrudan destek verdikleri düşünülürse, Türkiye uluslararası hukuk bağlamında en azından şimdilik bir yaptırımla karşılaşmayacaktır.

Muhalif gruplar, Suriye'de vurulması gereken ordu mevzilerinin yerini Türkiye'ye bildirdiklerini ve Türkiye'nin de bu mevzileri vurduğunu açıkladılar. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu durum, Suriye’de iç karışıklık çıkartmak ve teşvik etmek bağlamında Türkiye ile muhalifler arasında sıkı bir işbirliği olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Aslında ordu mevzilerinin bombalanması, Suriye halkından bir destek bulamayarak güçsüzleşen muhalifler ile uluslararası müdahale ve tampon bölge desteğini bulamayan ve bir türlü Türk halkını savaşa ikna edemeyen AKP iktidarının Suriye’yi savaşa çekmek için yeni bir taktik geliştirdiklerini göstermektedir.

Türkiye'nin silahlı ve silahsız mültecileri sınıra çok yakın bir bölgede barındırması-kamp kurması hukuka uygun mu?

Uluslararası savaş hukuku ve uluslararası mülteciler hukukuna göre, tarafsız bir üçüncü devlet uluslararası bir çatışmaya katılmış muharipleri silahsızlandırma, sivil nüfustan ayırma ve sınırdan uzak bir bölgede izole etmek yükümlülüğü içindedir. Bir ülkenin, mültecileri silahlı ve silahsız ayrımı gözetmeksizin sınıra çok yakın bir bölgede konuşlandırması ve bu mültecilere diğer ülkede silahlı eylemde bulunmaları için özel korunma tedbirleri sağlaması hiçbir hukuk kuralına uygun değildir.

Yanıtlarınız için çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim…

Röportaj: Emre Deveci (soL Gazetesi)