Diziler mi sansürlenmeli, bu siyasetçiler mi?

Dün Meclis’te milletvekilleri arasında yaşanan dizi tartışmasının seviyesi, daha önce yaşanan örneklerle de birlikte düşünülünce, toplum sağlığı açısından diziler mi sansürlenmeli, yoksa her gün televizyonda insanların karşısına çıkan bu siyasetçiler mi sorusu akla geliyor.

Televizyonlarda yayınlanan ve her biri bir uzun metrajlı film uzunluğunda olan diziler, halkı ekran başına kilitleyerek atıllaştırmalarından içerdikleri milliyetçi-gerici mesajlara, çalışma saatlerinin 14-15 saat bulduğu dizi setlerindeki insanlık dışı çalışma koşullarına kadar pek çok açıdan tartışılıyor. Ama TBMM'de değil. Çünkü milletvekilleri dizilerin bu yönleriyle hiç ilgili olmadılar. Şiddet içerenleri övdüler, cinsellik içerenlere bir yandan sansür istediler bir yandan da bu dizileri müstehcen bir dille tartışmayı yeğlediler. Dün de öyle oldu...

TBMM Dilekçe Komisyonu’nun dünkü toplantısında milletvekillerinin televizyon dizileri üzerine yaptığı tartışmanın seviyesi ve sarfedilen kelimeler gerçekten çok düşündürücüydü. Siyasetçilerin bu tartışmasına bakınca, dizilerin şikâyet edilen içerikleriyle, ülkeyi yönetenlerin nitelikleri arasında bir kıyaslama gereği doğuyor.

TBMM Dilekçe Komisyonu’nun AKP Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman’ın başkanlığında yapılan dünkü toplantısının gündemi dizilerdi. Ancak dizilerin halk üzerindeki olumsuz etkisinin masaya yatırıldığı bu toplantıdaki konuşmalara bakınca, komisyonda bulunan milletvekilleri için ayrı bir “sansür komisyonuna” ihtiyaç var gibi görünüyor. Konuşmaları yorumsuz olarak paylaşıyoruz

“Diziye porno film sokulmuş, daha bile tahrik edici”
AKP’li Saracettin Karayağız, “Fatmagül’ün Suçu Ne” dizisinin kamuoyunun gündemini meşgul eden tecavüz sahnesini eleştirirken, şu ifadeleri kullandı: “Söz konusu tecavüz sahnesi, hiç kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde verilebilirdi. Adeta porno film dizinin içerisine sokulmuş, daha da tahrik edici bir şekilde verilmiş. Seyretmedim ama nasıl olduğunu tahmin edebiliyorum. Şiddet içerikli filmler de beni rahatsız ediyor. Savaş filmlerinde kullanabilirsiniz ama normal bir dizide herkes kavga ediyor birbirini vuruyor. Ortaya çıkan bir seri katil, ‘Bunu dizilerde gördüm ve yaptım’ diyor.”

“Bir sütyenin ipi koptu diye…”
AKP Bursa Milletvekili Ali Kul, komisyon toplantısındaki konuşmasında şöyle dedi: “… RTÜK Yasası’nın bir an önce çıkmasının bu dizilerin kendine gelmesi, senaristlerin ona göre eser yazması, dizilerde oynayan insanlarla yapılacak toplantılarda bu aile yapısının bozulmaması konusunda oyuncuların sırtlarının sıvazlanmasının faydalı olacağı kanaatine varıldı. Genel Kurul’dan geçecek kanun da Avrupa standartlarında olmayacaktır. RTÜK Başkanı, ABD’de gündüz saatlerinde yayınlanan bir televizyon yayınında, bir bayanın sutyeninin ipinin kopması dolayısıyla kanala 500 bin dolar ceza verildiğini açıkladı.”

“Pornoya da ihtiyaç var”
CHP’li Rasim Çakır, konuyu basın özgürlüğü kapsamında değerlendirmek gerektiğini söyledi ve tezini şu örnekle savunmaya çalıştı: “Konu basın yayın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli. Ben hiç korku filmi izlemedim ama izlemek isteyenlere de engel olmadım. Çocukların izlememesi gereken yayınlar da oluyor. Ancak orada uyarı işaretleri oluyor. Konunun, bunu kullanarak basın üzerinde iktidarın baskı unsuru olarak kullanabileceği bir noktaya gelmemesi lazım. Şifreli yayında porno film oynatan kanal da var. Ona da ihtiyaç duyan insan vardır.”

“Hepimizin şahit olduğu şeyler...”
MHP’li Muharrem Varlı ise konuya başka bir açıdan yaklaştı ve bu dizinin neden gerekli olduğunu şöyle açıkladı: “ ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’ dizisi var. Bu dizi tecavüz sahnesi ile ön plana çıktı. Ama dizinin konusu hakikaten çok güzel. Öyle bir yaygara koparıldı ki o sahne ile gündeme oturdu. O kızın yaşadıkları, toplum içerisinde hepimizin şahit olduğu şeylerdir. Bunları da toplumun görmesi, bilmesi, kanaat sahibi olması gerekiyor. Çocukların da kanaat sahibi olması gerekiyor. O sahne hepimizi üzmüştür. Ama filmin seyredilmesi gerektiği kanaatindeyim. Yapımcıların bu konularda daha hassas olması lazım.”

Bu tür sözler Türkiye’de siyasetçiler tarafından ilk kez kullanılmıyor. Görünen o ki dizilerden önce halkın her gün televizyonda dinlemek zorunda kaldığı siyasetçilerin davranışlarını denetleyecek bir kuruma da ihtiyaç var. Çünkü henüz dizinin etkisiyle birisine tecavüz edildiği ispatlanamamış olsa da siyasetçilerin kabalıklarının, ettikleri küfürlerin ve milyonlar önünde yaptıkları kavgaların sonuçlarını halk üzerinde hemen görmek mümkün oluyor. Üstelik siyasetçilerin seviyesiz konuşmalarına ilişkin sayısız örnek vermek mümkün, işte bazıları:

1994: Gökçek sanatın içine tükürüyor
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 1994 yılında müstehcen bulduğu için heykeltıraş Mehmet Aksoy’un ‘Periler Ülkesinde’ adını taşıyan yapıtını bulunduğu yerden kaldırmıştı. Gökçek yine bildik üslubunu kullandı ve heykel için “Böyle sanatın içine tükürürüm” diyebildi. Birçok ödül almış heykel yıllar sonra tekrar yerine konuldu. Gökçek’in fenomen olan bu lafı yıllar içinde dalga konusu haline gelse de bugün Gökçek gibi düşünen milyonlarca insanın sanat yapıtları için aynı seviyesiz üslubu yaşananlardan da aldıkları cesaretle kullandığını görebiliyoruz. Daha geçtiğimiz yıl MHP’li Kemer Belediye Başkanı bir heykeli aynı gerekçeyle kent meydanından kaldırtmıştı.

CHP’lilerden Meclis’te tezahürat: “Aç aç aç…”
Geçen yıl AKP’nin Kürt açılımı üzerine konuşma yapacak olan İçişleri Bakanı Atalay’a, CHP’liler “asker ocağının malum eğlenceleri”nin bu tezahüratıyla karşılık vermişlerdi.

“sen nerenin p...sin!”
Yine geçen yıl 1 Mart tezkeresi ile ilgili bir eleştiriye sinirlenen MHP’liler, kürsüdeki Suat Kılıç’a “sen nerenin p…sin” diye bağırmış ve “iddiaları ispatlamazsan i...sin” diyerek üstüne yürümüşlerdi. Tabii bu tartışmalar sırasında Meclis TV canlı yayındaydı.

Kontrol yapan polise küfür
AKP Elazığ Milletvekili Fevzi İşbaşaran'ın kendisine kimlik soran polislere ettiği ağır hakaretler cep telefonuyla kaydedilmişti. Görüntülerde kendisine kimlik sorulmasına çok kızan İşbaşaran, polislere “Sizi yakarım. S... git” diye bağırıyor.

“Ananı da al git”
Efsane olmuş bir Erdoğan sözü. Başbakan Erdoğan kendisine “Öldük bittik başbakanım…” diyen çiftçiye “Artistlik yapma lan!” demiş, çiftçinin “Lan mı, ayıp olmuyor mu başbakanım, anamız ağlıyor” demesi üzerine de “Ananı da al git lan” diyebilmişti. Daha sonra yapılan bir röportajda “hiç o söz için pişman oldunuz mu?” sorusu üzerine de “Ananı da al git sözünde ne var Allah aşkına, küfür mü bu şimdi?” diyerek kendini savunmuştu.

Meclis'i oturma odasına çeviriyorlar
TBMM'de yapılan uzun oturumlarda genel kuruldan çıkan milletvekillerinin televizyon karşısına geçerek maç izledikleri ya da sevdikleri diziyi takip ettikleri de biliniyor. Önemli futbol karşılaşmalarını bir tribün havasına girerek ve amiyane tabirler kullanarak izleyen milletvekilleri, dizi finallerini topluca izledikleri görüntülerle basında yer almışlardı.

Aile ahlakı bekçileri
Meclis'te görev yapan milletvekillerinin kullandığı üslup ortadayken son zamanlarda özellikle AKP'nin kadın milletvekilleri dizelere sansür konulması yönünde çağrılar yapıyorlar. RTÜK'ün de "bize halktan çok şikayet geliyor" diyerek kanal yönetimlerine baskı yaptıkları, yönetimlerin ağır cezalarla tehdit edildiği biliniyor. Gerek AKP milletvekilleri gerekse RTÜK'ün silahların susmadığı, etnik ayrımcılık, ırkçılık yapılan Kurtlar Vadisi gibi dizilerden rahatsız olmadıkları, sadece cinsellik içeren dizilere diş biledikleri görülüyor. BDP'nin Kürt düşmanlığı yapıldığı için RTÜK'e şikayet ettiği Kurtlar Vadisi Pusu, Sakarya Fırat ve Tek Türkiye gibi diziler AKP'li bakanlar ve milletvekilleri tarafından pek çok kez övülmüştü. BDP'nin şikayeti üzerine bir açıklama yapan AKP'li Bülent Arınç, Samanyolu'nda yayınlandığı ilk günden beri Tek Türkiye'yi beğenerek izlediğini açıklamıştı.

AKP'lilerin bu İslamcı, milliyetçi diziler dışındaki dizilere karşı gösterdikleri tahammülsüzlük, son zamanlarda dizi senaristlerine ve oyuncularına hakaret yağdırmaya kadar vardırıldı. Son olarak AKP'li Halide İncekara “Yaprak Dökümü” ve “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizilerinin sapıklıkları teşvik ettiğini ileri sürmüş “Senaristleri ruh hastası... Ruh sağlıklarından ciddi şüphelerim var” demişti. İncekara'nın da derdi bu dizilerin Türk aile yapısına uygun olmadığı iddiasıydı.

(soL - Haber Merkezi)