Dinçer: “66 aylık çocukların eğitimine karşı çıkanlarının KCK ile bağlantısı var”

NTV’de katıldığı bir programda açıklamalar yapan Milli Eğitim Bakanı Dinçer, 66 aylık çocukların okula başlamasına karşı çıkanlara saldırmayı sürdürürken öğretmen ve öğrenciler arasında ayrım yapmadıklarını ve objektif olduklarını iddia etse de yaşanan olaylar Dinçer’in samimiyetini sorgulatıyor.

Ömer Dinçer NTV’de bugün katıldığı bir programda eğitim konusunda kimi açıklamalarda bulundu. 66 aylık çocukların okula gönderilmesine karşı çıkanlara suçlamalarını devam ettiren Dinçer’in açıklamamaları yine şaşırtmadı.

4+4+4’e karşı çıkan Dinçer’e göre KCK’li
Milli Eğitim Bakanı Dinçer Akşam Gazetesi’ne verdiği röportajda 66 aylık çocukların okula gönderilmesine karşı çıkanların “PKK ve laikçiler olduğu” yönündeki sözleriyle ilgili konuştu. Açıklamasının farklı yansıtıldığını iddia eden Dinçer, 66 aylık çocukların okula gönderilmesine karşı çıkan sendikanın KCK ile bağlantılı olduğunu iddia ederek, sendikanın gösterdiği tavrın ideolojik olduğunu söyledi.

“İtirazların önemli bir kısmı ideolojik kaynaklı olduğunu söyledim. Bir sendika, - KCK’yla bağlantısı olduğu biliniyor- 'ya okula göndermeyin ya da rapor alın' dedi. Bu ideolojik bir tavırdır.”

Dinçer’in kastettiği sendikanın 4+4+4’e başından beri karşı çıkan Eğitim Sen olması ve bu sendikanın KCK ile bağlantılı olduğunu iddia etmesi, AKP iktidarının eğitim alanında attığı gerici adımlara karşı gösterilen direnci “KCK tepkisi” olarak değerlendirerek bastırmak istediğini ortaya koyuyor.

Dinçer’in objektiflik anlayışı?
Öğretmen atamalarına da değinen Dinçer, aldıkları tedbirlerin öğretmen olmayı ya da öğretmen kadrosuna geçmeyi zorlaştırmadığını ve bu tedbirlerin daha objektif bir seçme sürecini öngören teklifler olduğunu iddia etti:

“Bizim aldığımız tedbirler öğretmen olmayı veya öğretmenlik kadrosuna geçmeyi zorlaştıran tedbirler değil. Bizim aldığımız tedbirler öğretmenlerimizin yetişmesini, daha objektif bir seçme sürecini oluşturmayı ve nihayet öğretmenken de öğretmenlik mesleğini geliştirmeyi öngören tedbirler. Bu açıdan bakıldığında bunun süreçleri zorlaştıran bir tasarım olduğunu düşünmek yerine, aslında öğretmenlik mesleğini hak ettiği yere taşımaya, öğretmenlerimizin istihdam ve çalışma şartlarını iyileştirmeye, mesleki kariyerlerini geliştirmeye dair yeni tedbirler olarak düşünmekte bence yarar var.”

Konuşmasında öğretmenlere karşı “objektif” olma iddiasında bulunan Dinçer’in geçtiğimiz günlerde hatırlı yakınları bulunan 48 kişiyi Ankara’da görevlendirmesi, Dinçer’in “objektiflik” anlayışına ilişkin soru işaretleri yarattı.

Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, ve AKP Muş Milletvekili Faruk Işık gibi kişilerin yakını olan 48 kişinin Ankara’nın çeşitli okullarında görevlendirildikleri ortaya çıkmıştı. Oysa Milli Eğitim Bakanı Dinçer koltuğuna oturduktan sonra görevlendirmelere sıcak bakmadığını belirtmiş ve tüm görevlendirmeleri iptal ederek geçici görevle çalışan öğretmenleri okullarına döndürmüştü.

Dinçer ayrım yapmıyor mu?
Dinçer konuşmasında imam hatip okulları ile diğer okullar arasında ayrım yapmadıklarını ise şu sözlerle ifade etti:

“Toplum bilmeli ki, MEB’in gözünde imam hatip okulu öğrencisi ile normal bir ortaokul öğrencisi arasında, Anadolu lisesi öğrencisi ile meslek lisesi öğrencisi ayrımı asla söz konusu olamaz. Bütün çocuklar bizim çocuklarımızdır. Bütün çocukların her türlü talebini, ihtiyacını karşılamak Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevidir”

Dinçer ayrım yapmadıklarını iddia ederken, imam hatip okullarının öğrenci toplamak için başlattıkları kampanyalarda kayıt yaptıranların yemek ve taşıma masraflarının devlet tarafından karşılanacağını belirtmesi, Bakan’ın samimiyetini gözler önüne serdi.

“Bazı seçmeli dersler açılmayabilir, mazur görün”
Bazı seçmeli ders taleplerinde sıkıntı yaşayabileceklerini dile getiren Dinçer, Kürtçe ve bazı dersler için öğretmen bulunamaması nedeniyle ders açamamaları durumunda velilerden anlayış beklediğini şu sözlerle ifade etti:

“Kürtçe dersiyle ilgili birtakım tahminler yaptık, hazırlıkları yürütüyoruz. Çok sayıda talep gelebilir, biz de yeteri kadar öğretmen bulamayabiliriz. O yüzden öğretmen bulamadığımız için ders açamayacak olursak, yine kamuoyundan bu konuda mazur görülmemizi bekleriz. Sadece bu Kürtçe dersi için değil, başka dersler içinde çünkü biz bu sene bir değişiklik yapıyoruz sistemimizde, ilk defa kapsamlı bir seçimlik ders uygulamasına geçiyoruz.”

Din dersleri için sıkıntı söz konusu değil
Değişiklikler nedeniyle bazı seçmeli derslerde aksama olabileceği daha şimdiden dile getirilirken bu aksamaların dini içerikli derslerde olması beklenmiyor. MEB Haziran ayında 4+4+4’le ilgili hazırladığı kitapçıkta açılacak seçmeli derslere değinirken sadece “Kur’an-ı Kerim” ve “Hz. Peygamberin Hayatı” derslere değinmiş, diğer seçmeli derslerin ise Talim ve Terbiye Kurulu tarafından belirleneceğini belirtmekle yetinmişti. Bunun dışında atamalarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi hocalarına önemli yer ayrılırken bunun da yetmemesi olasılığına karşın yetkililer, din dersi öğretmenlerine imamlarla takviye yapılabileceğini belirtmişti.

Dinçer, bir soru üzerine Kur’an-ı Kerim dersinde öğrencilerin abdest alıp, alması konusunda şunları söyledi:

“Müfredatımızda ilk seviyedeki çocuklarımız mushaf (Kur'an'ın kitap halindeki şekli) olmaksızın da Kur’an-ı Kerim okumaya yönelik bir eğitimi alabilecekler. Bu açıdan bakıldığında mushaf yoksa abdest alma zorunluluğu yok. Ancak şayet Kur’an-ı Kerim biliyorsa, daha ileriki seviyelerde bir Kur’an eğitimi talep etmişse Mushaf getirmesi gerekiyorsa tabii ki abdest alması gerekecek. Çünkü Kur’an-ı Kerim okumanın da kendi adabı vardır. Hatta mushaf getirmediği halde abdest almak istiyorsa bizce hiçbir mahsuru yok.”

“Öğrenci başını örtmek istiyorsa itiraz etmeyeceğiz”
Daha önce kamuoyunda sıkça tartışılan Kur’an derslerinde türban takılıp takılmayacağı meselesine de değinen Dinçer şunları kaydetti:

“Başörtüsü ile ilgili yine Kur’an-ı Kerim okuyan çocuklarımız eğer mushaf getirmemişse başörtüsü örtmek zarureti yok. Çocuklarımızın zaten başlarını örtmeleri diye bir zorunluluk da yok. Ama çocuğumuz başını örtmek istiyorsa Kur’an-ı Kerim dersinde biz ona da itiraz etmeyeceğiz. Sonrası içinde genel kuralımız hukuk neyi emrediyorsa odur. Biz herkesin dine ne kadar saygı gösteriyorsa devletin hukukuna da o kadar saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz.”

"Çocuğumuz başını örtmek istiyorsa Kur’an-ı Kerim dersinde biz ona da itiraz etmeyeceğiz" diyen Dinçer'in orta okul çağındaki çocukların aileleri tarafından uğrayabilecekleri baskıya değinmeyerek olayı "çocuğun isteği"nden ibaret görmesi şaşırtıcı olmadı.

(soL - Haber Merkezi)