Denizler ne istiyordu?

Bugün, mücadeleleriyle genç kuşaklara esin kaynağı olan Denizler'in ölüm yıl dönümü. Düzen güçlerinin, emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadelenin yükseltilmesi gereken bir dönemde itibarsızlaştırmaya çalıştığı Denizler'in ne yapmak istediğini anlamak bugün daha da gerekli...

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan... 1960'lar Türkiye'sinin anti-emperyalist, yurtsever, devrimci gençlik mücadelesini Türkiye Sol Hareketi'nin ortak mirasına kazandıran, bu topraklarda umudu besleyen ve beslemeye devam eden, üç genç devrimci önder...

Mücadeleleri ile düzen cephesinin paniğe kapılmasına neden olan, 12 Mart 1971 darbesinin ardından kurulan sıkıyönetim mahkemelerinin kararı ile, biri 24 diğer ikisi 25 yaşlarında iken ölüme gönderilen, "üç fidan"...

6 Mayıs 1972 tarihinde idam edildiler.

Geride bıraktıkları anti-emperyalist, yurtsever ve ilerici birikimle, ölümlerinin 38. yıl dönümünde hâlâ ülkenin genç kuşaklarına esin kaynağı olmaya devam ediyorlar.

1960'lar Türkiye'si ve gençliğin mücadelesi
Deniz, Yusuf ve Hüseyin, 1960'ların ortalarından itibaren yükselişe geçen devrimci gençlik hareketinin en önemli önderleri arasında yer aldılar. En çok, kısacık yaşamlarına sığdırdıkları onlarca anlamlı eylemle anıldılar.

Denizler'i simgeleştiren, hayatları pahasına da olsa, genç yaşlarında bir ülkenin bütün yükünü sırtlanma konusunda sergiledikleri sorumluluk ve cesaretti.

Sola "geçerken" alan açan 27 Mayıs 1960 darbesi ve1961 yılında Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) kurulmasıyla başlatılabilecek olan, ortalarına doğru da, ilerici ve yurtsever gençliğin daha fazla sorumluluk üstlenmeye, Türkiye'deki siyasi gelişmelere renk çalmaya başladığı bir dönem, 12 Mart 1971 darbesi ile sona erdirildi.

TİP 1965 seçimlerinde 15 milletvekili ile Meclis'e girmişti. Büyük işçi grevleri gerçekleştiriliyor, gençlik ABD ve NATO karşıtı eylemlere imza atıyor, köylülüğün hareketli olduğu göze çarpıyor, ülkenin "Kürt sorunu"na parmak basan "Doğu mitingleri" düzenleniyordu. Bu yükselişe paralel olarak devlet destekli "Komünizmle Mücadele Dernekleri" de sahne alıyordu.

Anti-emperyalist, bağımsızlıkçı, yurtsever eylemleriyle hem öğrenci gençlik arasında hem de toplumda geniş bir kabul gören Denizler, 12 Mart 1971 darbesinin hemen öncesinde tutuklandılar. Bir dönemi sona erdiren 12 Mart 1971 darbesi yönetimi, yükselen sol, işçi ve gençlik hareketlerinin acısını, Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i yargılayıp sonunda idama göndererek, dönemin Mahir Çayan, Sinan Cemgil gibi diğer gençlik önderlerini de düzenlenen baskınlarda öldürerek çıkardı.

Denizler'e kara çalınması girişimleri
AKP iktidarı ile birlikte Türkiye'nin önemli bir dönüşüme uğratıldığı şu dönemde ise, Denizler'e dil uzatılamayacağı düşünülemezdi bile... Özellikle de, "Ergenekon"un icat edildiği, Taraf gibi bir gazetenin çıkarılmaya başlandığı, AKP destekçisi basının gücünü artırdığı son yıllarda, Türkiye sol hareketinin mirasında çok önemli bir yere sahip olan Denizler'in ne "İttihatçılığı" ne "darbeciliği" ne de "ırkçılığı" kaldı... Denizler'in ne yapmak istediğini bir kez daha hatırlamak ve hatırlatmak, somut tarihi belgelerden ve tanıklıklardan Denizler'e bir kez daha bakmak çok daha önemli bir hale geldi.

Tamamen yanlış değilse de eksikli olduğu söylenebilecek genel bir eğilim olarak, Denizler, dünyadaki gençlik hareketlerinin yükselişe geçtiği 1968 ile ilişkilendirildi, eksik olan yan Türkiye'deki gençlik mücadelesinin ülke gerçekleri ile tamamen örtüşmesiydi. Oysa dönemin gençlik hareketi içinde yer alan, şimdi ise AKP iktidarına destek veren, Oral Çalışlar, Cengiz Çandar gibi eski solcu yeni liberaller ise kaleme aldıkları anılarıyla dönemin devrimci gençlik hareketini ayakları yere basmayan bir şekilde resmetmeye çalıştılar.

Anti-emperyalist mücadelenin daha da önem kazandığı günümüz Türkiye'sinde, gençliğin solla ve devrimci gençlik mücadelesinin simgesi haline gelmiş Denizler'le mesafesini açma gibi yan bir ürün vermesi de hedeflenen başka girişimlere de rastlandı.

"Ergenekon" davası ve beraberinde gelişen "demokrasi-darbe" tartışmalarıyla sola biçim verilmeye çalışılan süreçten, Denizler de payını aldı. Aksiyon dergisinde, "Ergenekon" Davası'nda tutuklu yargılanan Doğu Perinçek üzerinden dönemin öğrenci hareketleri "Ergenekon" ile bağlantılandırıldı. Aynı dergide, "Ergenekon"un ucu, 12 Mart 1971 askeri darbesine zemin hazırlayan eylemlerde bulunmakla itham edilen Denizler'e kadar uzatıldı.

Anti-emperyalizm, bağımsızlık, yurtseverlik...
Deniz Gezmiş, idama mahkum edildiği davadaki savunmasında, "iddia makamı bizi Anayasa'yı ilgaya (ortadan kaldırmaya) teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedik ve hayatımızı bu yola koyduk, varlığımızı Türkiye halkına armağan ettik... İddia makamı bizim vermekte olduğumuz bağımsızlık savaşına karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na karşı, reformlara karşıdır ve bu nedenle bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açsın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır. Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dahil, sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye'ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız ve Demokrat Parti iktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız... Ve meydanlarda bunlara karşı bizle dövüşmek mecburiyetinde kaldık, bizler kurşunlandık. Ve sonunda idam isteği ile buraya getirildik, dediğim gibi, Türkiye'yi bu hale getiren eski yöneticilerin bütün suçları bize yüklenmektedir" diyordu.

Deniz, kaçak olduğu dönemde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan açık mektubunda ise babasına şöyle sesleniyordu: "Biz Türkiye'nin 2. Kurtuluş savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. Tıpkı 1. Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları. Düşün baba, bugün hükümet işini gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda..."

Denizlerin anti-emperyalist mücadelelerinin geniş kesimlere mal olduğu iki olaydan biri, İstanbul'da Dolmabahçe'ye demirleyen Amerikan 6. filosunun piyadelerini denize dökmeleriyken bir diğeri de 1969 yılında ODTÜ'ye gelen "Vietnam Kasabı" adıyla ünlenmiş ABD Ankara Büyükelçisi Robert Commer'in arabasının yakılması ve büyükelçinin protesto edilmesiydi.

Avukatları Halit Çelenk'in aktarımıyla, Denizler mahkemedeki son savunmalarında ise şunları söylüyordu: "Günümüzde ezenleri temsil eden ve çıkarı uğruna yoksul ulusları boyunduruğu altında tutan emperyalizmdir. Amerikan emperyalizmi, sadece ulusumuzu değil, dünya uluslarının çoğunu ezmekte ve sömürüsünü sürdürmektedir. Tüm ezilen uluslar bağımsızlık ve kurtuluş için silaha sarılmış olup, çağımızın canavarı emperyalizme karşı mücadele etmektedirler. Bugün ezilen halkların tek ve ortak düşmanı emperyalizmdir... Artk Amerikan emperyalizmini, dolarlar, yalanlar, atom bombaları kurtaramaz. Emrinde uşak olarak kullandığı gericilerle tarih sahnesinden silinmeye mahkumdur... Emperyalizme karşı verdikleri mücadelelerinde başlarını eğmeden kahramanca savaşan tüm ezilen uluslara sela olsun..."

Denizler, üniversitelerde sürdürdükleri mücadelelerinin ötesinde, işçilerin, köylülerin ve tüm emekçilerin iş, ekmek ve özgürlük mücadelelerine öğrenci gençliğin katılımında da pay sahibi oldular, emek-sermaye arasındaki mücadelenin emek tarafında yer aldılar.

(soL-Haber Merkezi)