Demokratik özerklik, Leninci "ikili iktidar" durumu mudur?

BDP'nin "demokratik özerklik" talebi, ikili iktidarı ve "Bütün iktidar Sovyetlere" sloganını mı çağrıştırıyor? Bu benzetmeyi kim, neden yapıyor? İkili iktidarın içeriği, Lenin'den farklı biçimde doldurulamaz mı? Demokratik özerklik, sosyalizme giden bir yol mudur?

Aslında bunca soruyu, sol cenah çıkarmadı. Sağın da bu tartışmaları açmada payı var. Metin Çulhaoğlu'yla bu konularda bir röportaj yapmaya, Mümtazer Türköne önceki hafta bir yazısına "Bütün iktidar Sovyetlere" başlığı atıp, demokratik özerklik ilanını "ikili iktidar" kavramı etrafında açıklamaya kalkınca karar verdik.

soL: Bu günlerde çok tartışılan “demokratik özerklik” kimi çevrelerde “ikili iktidar” kavramıyla birlikte anılıyor. Böyle bir bağlantı var mı?
Metin Çulhaoğlu: “Demokratik özerklik” ve bunun “ilan edilmesi” ile “bütün iktidar Sovyetlere” sloganı arasında bir ilişki kurmak çok güç. Kürt siyasetinin kendisinin de bu ikisi arasında herhangi bir ilişki kurduğunu sanmıyorum. Nedenleri kısaca şöyle:

“Bütün iktidar Sovyetlere” sloganı bilindiği gibi Lenin tarafından ortaya atılmıştır ve dayandığı zemin de ikili iktidar olgusudur. 1917 Şubat’ını izleyen aylarda Rusya’da biri işbaşındaki (meşru) geçici hükümet, diğeri de Sovyetler olmak üzere iki başlı bir iktidar vardı. Lenin, bu ikisi arasındaki dengeyi geçici (suni) bir denge olarak görmüştü ve sonuçta, üstelik kısa bir sürede, ikincisinin birincisine son vereceği bir siyasal mücadele hattı çizmişti (1917 Ekim’i olmasaydı, birincisi ikincisine son verecekti).

Şimdi, Türkiye’ye gelirsek, ilan edilen demokratik özerkliğin yukarıdaki anlamda, bugün ülkedeki mevcut iktidarla geçici bir denge oluşturduğunu, kısa bir süre sonra bunlardan birinin ötekine son vereceğini düşünmek için herhangi bir neden yok.

Yok, eğer demokratik özerkliğin, Türkiye ölçeğinde değil de ilan edildiği bölgede, merkezi hükümete bağlı yerel birimler (valilik, kaymakamlık ve bunlara bağlı merkezi yönetim dalları) karşısında bir iktidar odağı sunduğu söyleniyorsa, aslında bu da “ikili iktidar” değildir. Eğer kavramı Leninci anlamda kullanıyorsak, ilan edilen demokratik özerkliğin getirdiği alternatif birimlerin kısa sürede mevcut merkezi yönetim birimlerinin yerini alma iddiası taşıdığını en azından ben hiç duymadım.

Sonuçta, “demokratik özerklik” ilan edilebildiği gibi şu veya bu açıdan tartışılabilir, eleştirilebilir ancak bir tarafın Kürt düşmanı bir kışkırtıcılıkla, diğer taraftan kimilerinin ise “yeterince devrimci oldu mu acaba?” endişesiyle buna bir de “ikili iktidar” gibi heyecan öğeleri katmasının bir anlamı olmasa gerekir.

Peki, “ikili iktidar” Lenin’in kullandığı içerik dışında başka hiçbir içeriğe sahip değil midir?
“İkili iktidar” Lenin’den çok sonraları, mevcut toplum içinde alternatif yaşam alanları, alternatif ilişkiler, enformel iletişim ve yönetişim ağları, hatta alternatif üretim birimleri oluşturarak tedrici bir hegemonya inşasını tarif eden bir içerikte kullanılmıştır. Ancak bu, özgün Lenin bağlamının çok dışında kalmaktadır. Bir kere Lenin’in “ikili iktidar” konseptinde iktidar fiilen iki başlıdır ve birinin ötekinin yerini alması an meselesidir. Burada ise, hem inşa edilmekte olan “alternatiflerin” ne zaman yeterince olgunlaşmış sayılacağına ilişkin bir belirlilik yoktur, hem “alternatifler” iktidar vizyonuyla şekillendirilmemiştir ve hem de oldukları haliyle alternatiflerin “özerklik alanları” olarak mevcut sistemin bütünüyle eklemlenmesi söz konusudur.

Bu durumda, Leninci bağlamından tamamen koparılmak koşuluyla ve burada belirtilen içeriğiyle “ikili iktidarın” demokratik özerklikle ilişkilendirilmesi mümkün olabilir. Ama artık burada söz konusu olan merkezden yerele yetki devridir eğer bu iş diyalog ve uzlaşma ile olacaksa “ikili iktidardan” söz etmek de bir yerden sonra anlamsızlaşır.

“İkili iktidarı” geçersek, demokratik özerkliğin, salt bir halkın demokratik haklarını tanımanın ötesinde aynı zamanda kapitalizm karşıtlığının, giderek sosyalizmin bir yolu olduğunu söyleyenler de var…
Bir kere, sınıf hareketi, sınıf mücadelesi ve bunlara oturan siyasal mücadele ikinci plana itilerek veya görmezden gelinerek, sosyalizmin önünün yeni idari yapılanmalar ve düzenlemelerle açılabileceğini düşünmek için herhangi bir neden yok. Sosyalizmden özerkliğe giden yol, özerklikten sosyalizme giden yola göre (eğer böyle bir yol varsa) çok daha kısadır. Kürt halkının “demokratik özerlik” dahil talepleri başkadır, sosyalizmin yolunun tüm ülke ölçeğinde “özerk bölgelerle” açılabileceği iddiası başkadır. Mesele, Kürt halkının meşru ve mutlaka karşılanması gereken özlemleri çerçevesinde ele alınırsa ve bununla yetinilirse kafalar daha az karışmış olur. Öbür türlüsü, sosyalizmin önünü açma adına ütopik sosyalizme, Fourier’e, Proudhon’a dönmek olur.

Daha kötüsü, günümüz koşulları düşünüldüğünde, işin içinde sermayenin mekân üzerindeki egemenliğinin daha da pekişmesi, sınıf ilişkilerinin sınıf ilişkileri olmaktan çıkıp hemşerilik-bölgelilik ilişkilerine dönüşmesi, bölgelerin sermaye çekebilmek için emeği bastırıcı bir rekabet içine girmeleri ve ülke ölçeğinde sınıf hareketinin bölünmesi gibi tehlikeler de vardır.

(soL - Haber Merkezi)