'Büyük Türkiye' dedikleri rezalet

Yıllarca “Büyük Türkiye” diye bağırıp çağırdılar. Hayalleri ABD'yle uyumlu bir Sünni ekseninin merkezi olmaktı. O hayalin arkasındaki Amerikan desteği çekilince rezil oldular.

Alper Birdal

Yaklaşık bir buçuk yıl önceydi. Ahmet Davutoğlu, İstanbul Ticaret Odası'nda yaptığı konuşmada “Bugün ‘sıfır sorun’ ilkesini Suriye üzerinden yıkmaya çalışanlar, o gün görecekler ki, bırakın sıfır sorunu, Suriye ile Türkiye arasında sınır kalmayacak” diyordu.

Buna benzer sözleri defalarca etti Davut Paşa. “Sınırları kaldıracağız” lafı AKP'nin liberal destekçilerinin ağzına sakız veriyor, “sınır mınır kalmayacak, Büyük Türkiye kurulacak” sözü sermaye sınıfının ve milliyetçi-muhafazakar tabanın içinin gıcıklanmasına neden oluyordu.

Biz ise en başından beri şunu söylüyorduk: “Büyük Türkiye” dedikleri, emperyal bir arayıştan ibaret halkların kanını dökecekler.

Ne kadar kan döktüklerini, üstelik bunu ne denli soğukkanlı yaptıklarını şimdi daha da net görüyoruz. “Ben gerekçe üretirim yaa, gerekçe sorun değil” diyor MİT'in başındaki zat. “4 adam gönderirim, 8 tane füze attırırım boş alana”...

Gördünüz mü şimdi “Büyük Türkiye” dedikleri rezaletin ne olduğunu? Şimdi anladınız mı tek dertlerinin “Yeni Osmanlı”nın arka bahçesini yaratmak olduğunu?

Ağızlarından “barış” sözünün çıktığı her an, akıllarındaki savaştı. “İstikrar” dedikleri her saniye, yapacakları provokasyonları kurguluyorlardı.

Üstelik büyük bir akılsızlık, mutlak bir beceriksizlikle... “Nota mı versek acaba” diye tartışıyorlar. Bir tanesi planlarını tatbik ederlerse savaş nedeni sayılacağını söylüyor, beriki “yok sayılmaz” diyor. “Biz bu işi 2011'de niye yapmadık” diye hayıflanıyorlar. 2011'de yapsalar, aynen Libya'daki gibi olurmuş. “Kuzey Irak'a nasıl girdik bir yahu” diye soruyor bir diğeri. Şimdi ellerinde, değil Kuzey Irak'a, Fizan'a girmelerine izin verecek tezkereler var oysa. Ama kıllarını kıpırdatamıyorlar. Sonra hep birlikte dert yanmaya başlıyorlar: Devlet çöktü. Bakanları itiraf ediyor: Şu anda devlet dediğin birkaç birim ve birkaç kişi.

Birileri de çıkmış hâlâ, “ordu savaşa karşı, TSK girmek istemiyor” mavalı anlatıyor. Genelkurmay İkinci Başkanı'nın sesine kulak verin o zaman: “Bir tane general verelim dedik. Generali belirledik. General gitti.”

Akıllarında “Büyük Türkiye”... Ortadoğu'da ABD'nin emrinde bir Sünni ekseninin merkezi... Arka bahçesinde Irak, Suriye, Lübnan, Gazze... Alevinin, Şii'nin, Ermeni'nin, Arap'ın, Kürdün ve Türkün ama ille de yoksulun kanını dökecek, “ümmet”e halife olacaklar akıllarınca.

Bu hayal Türkiye'nin, bu coğrafyanın halklarının hayali değildi, hiç olmadı. Bu ABD'nin projesi, Yeni Osmanlıcıların hayaliydi. Arkasındaki stratejik akıl da, Davutoğlu'nun gevelemeleri, ondan Suriye'ye saldırmak bahane yaratmasını isteyen diktatörün hezeyanları değil, CIA ajanlarıydı, ABD Dışişleri'ydi Graham Fuller'ler, Henri Barkey'lerdi. O aklın planları değişince, dımdızlak, rezaletleriyle ortada kaldılar. Şimdi konuşuyorlar:

- Gerekçe lazım sağlam gerekçe...
- Hayır ben gerekçe üretirim yaa, gerekçe problem değil.