Bu gelenekle araları hiç iyi olmadı

Mülkiye’de yaşanan protesto ve ardından AKP hükümetinin ve yandaş basının kuruma yönelik saldırgan tavrı devam ederken, Mülkiye’nin önemli isimlerinden Korkut Boratav ve Tülin Öngen gelişmeleri soL’a değerlendirdi.

Mülkiye’de yaşanan protestonun ardından AKP ve yandaş basın öğrencileri ve Mülkiye yönetimini hedef noktasına oturturken, yaşananlar AKP’nin üniversitelere yönelik yeni bir saldırının eşiğinde olduğunu düşündürüyor. Dolmabahçe’de Başbakan’ın rektörlerle görüşmesiyle başlayan süreci ve sonrasında yaşanan protestolarla gelişmeleri Mülkiye’nin önemli isimlerinden Korkut Boratav ve Tülin Öngen’le konuştuk.

Mülkiye’nin emektar hocalarından ve soL portal yazarı Korkut Boratav Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın rektörlerle Dolmabahçe görüşmelerine ilişkin yaptığı değerlendirmede, Başbakan’ın kendi sözleriyle, “siyasallaşmamış”, sadece “aslî işleri” ile ilgilenen üniversiteler istediğini kaydederken, “Bu istek, hem öğretim kadrolarını, hem üniversite yönetimlerini, hem de öğrencileri kapsamaktadır” dedi . Boratav bu çizgiye uymayan herkesin şu veya bu yöntemle hizaya getirmenin programlandığını söyledi ve şunları ekledi: “YÖK bu programın hayata getirilmesinde kritik bir rol üstlenmek üzeredir. Bu çizgiyi sineye çeken rektörlerin çoğunluğu oluşturması, önemli mesafe alındığını gösteriyor.”

“Mülkiye demokratik direnme geleneğini sürdürüyor”
Boratav Mülkiye’de yaşanan protestolar ve ardından yaşanan gelişmeler konusunda yaptığı değerlendirmede ise Mülkiye’nin demokratik direnme geleneğini sürdürdüğünü kaydederek şunları söyledi: “Baskıcı iktidarların bu gelenekle başları hoş olmamıştır. Demokrat Parti’nin Mülkiye’nin muhalif hocalarını (örneğin Feyzioğlu’nu) bakanlık emrine alarak görevden uzaklaştırdığını 27 Mayıs öncesinde bu fakülteyi kapatmak veya Ankara dışına taşımak gibi niyetleri açıkça ifade ettiğini ve Mülkiye binasının 28 Nisan 1960’da Sıkıyönetim birlikleri tarafından kurşunlandığını hatırlatalım. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde, öğretim kadrosu ve öğrencileriyle en ağır kayıp veren yüksek öğretim kurumunun SBF olduğu da malûmdur. AKP’nin son günlerde bu kuruma dönük saldırıları, bu baskıcı çizginin birebir uzantısıdır.”

“Yaşananlar Ergenekon-türü bir operasyonu akla getiriyor”
Boratav Başbakan’ın özellikle sosyalist çevrelerden gelen her türlü muhalefet ve tepkiyi “ideolojik tavırlar” olarak yaftaladığına ve suçladığına da dikkat çekti. AKP’de demokratik bir öz aramayı seven liberal yazarlar olduğunu belirten Boratav, kendilerinden Başbakan’a şu soruları sormalarını beklediğini kaydetti: “Neyi, hangi akımları kastediyorsunuz? Benimsediğiniz, demokratik muhafazakârlık veya sadece muhafazakârlık yaftaları veya serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşme söylemleri ideolojik içeriklerden yoksun mudur? Veya tehlikeli gördüğünüz muhalif akımları ideolojik olarak nitelendirip bunları tasfiye etmenin özlemi içinde misiniz?”

Yaşanan gelişmelerin muhalif öğrenci ve akademisyenlere karşı “Ergenekon-türü” bir operasyonun düşünülmekte olduğunu akla getirdiğini söyleyen Boratav, “Bu kişi ve grupların, Burhan Kuzu’nun ifadesiyle ‘Türkiye’nin başına bela olan 1968 geleneğini devralmış’ oldukları suçlaması, bu tür bir operasyona dayanak oluşturabilir” dedi.

“İktidar-üniversite ilişkisinde yeni döneme giriliyor”
Mülkiye’nin önemli isimlerinden ve Birgün gazetesi yazarı Tülin Öngen de üniversitelerde yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. Öngen Dolmabahçe Sarayı’nda tam olarak neler konuşulduğu bilinemese de, gerek daha önce yapılan toplantılardan gerekse Başbakan’ın son dönemde dozu giderek artan totaliter yaklaşımlarından hareketle bir tahmin yürütmenin olası olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Başbakan, muhtemelen bu toplantıda da rektörleri üniversiteyi iktidarın dümen suyuna sokmaları yönünde uyarmakla kalmayıp, ayaklarını denk almadıkları takdirde nasıl bertaraf olacaklarını da söyleyip, tehdit etmeyi ihmal etmemiştir. Olaya daha makro çerçeveden bakacak olursak, iktidar-üniversite ilişkilerinde de yeni bir döneme girildiği söylenebilir. Hükümetin türban ve son dönem rektör atamalarındaki fütursuzluğu ile en masum gençlik protestoları karşısında bile takındığı tahammülsüz ve hoyrat tavrını bu rota değişikliğine yormak gerekir.”

AKP’nin “iki taktiği”
AKP’nin 2007 seçimlerinden sonra iktidar stratejisini değiştirerek kendi bürokrasisini kurmaya, polis teşkilatını ve YÖK'ü ele geçirmeye, ardından da ordu ve yargıyı etkisizleştirip, kontrolü altına almaya giriştiğine dikkat çeken Öngen, bunda başarılı da olduğunu ve devlete bütünüyle hakim olduğunu ifade etti. Öngen şimdi sıranın sivil toplumun fethedilmesinde olduğunu kaydetti. Bu konuda da iki taktik güdüldüğünü ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir yandan liberal-sol liberal-islamcı aydınlardan oluşan bir entellektüel blok aracılığıyla insanların zihin ve yaşam dünyaları hızla kolonileştirilmektedir. İktidar mensuplarının aydın, sanatçı, yönetmen, sporcu, medya ve kadın örgütleri gibi çevrelerle olan buluşmaları bu bağlamda değerlendirilebilir. Öte yandan bu manevrayla teslim alınamayan muhalif kesimlere karşı polis devleti yöntemleri uygulanmaktadır. Muhalifler ya doğrudan şiddet kullanılarak etkisizleştirilmekte ve bu yöntemle geri kalan kesimlere de gerekli gözdağı verilmekte ya da bunlar düzeni bozan, istikrarı tehdit eden yıkıcı unsurlar gibi gösterilmek suretiyle itibarsızlaştırılmaya çalışıılmaktadır.”

SBF'deki protestonun hemen ardından öğrencilerin ‘Ergenokuncu’lukla itham edilmesinin, yöneticilerin komploculukla suçlanması bunun tipik bir örneği olduğunu söyleyen Öngen, “Hatta gözü kara polis şiddeti bile iktidarın bu yöndeki imaj çalışmasının bir parçası olarak yorumlanabilir” dedi.

“AKP’nin operasyonları sürecek”
AKP’nin bu operasyonları sürdüreceğine dikkat çeken Öngen, “Çünkü temsilcisi ve kurucusu olduğu yeni düzen, piyasayla tamamen bütünleşmiş, gerici düzenin payandası haline gelmiş bir üniversite yapısına, buna tamamen biat etmiş bir üniversite yönetimine, akılcı ve eleştirel düşünceden uzak, akademik ve bilimsel özerkliği umursamayan, toplumsal sorunlara kayıtsız, apolitik, sinik bir eğitim kadrosuna ve düşünmeyen, sorgulamayan, düzene kölece boyun eğen, edilgen, korkak, fırsatçı, gerici kuşaklara ihtiyaç duymaktadır” şeklinde konuştu.

Öngen, Mülikiye’nin geçmişte ilerici öğrenci hareketlerinin önemli ocaklarından birini oluşturması ve hem bürokratik hem de entellektüel kadroların yetiştirildiği devlet fideliklerinin başında gelmesi dolayısıyla, iktidarın yaşananları bu denli önemseyip, kurumun üzerine yüklendiğini ifade etti. Öngen “Demek ki bu fidelikte hala ayıklanması gereken zararlıların var olduğu endişeşi taşınmaktadır” şeklinde konuştu.

“Bir mücadele cephesi oluşturulmalı”
Bu koşullarda yapılması gerekenin bu korkuyu haksız çıkarmaya çalışmanın olmaması gerektiğini söyleyen Öngen, “Çünkü o zaman iktidarın korkusu sahiplenilmiş, dolayısıyla baskı ve şiddetine onay verilmiş, zorbalığa boyun eğilmiş, cesaretlendirilmekle kalınmayıp, ödüllendirilmiş olacaktır” dedi. Öngen, hiç bir rezerv koymadan öğrenciden yana tavır almanın ve özellikle gençlerin ‘meşru müdafaa’ hakkına sahip çıkmanın gerektiğini ama bunun da yeterli olmayacağını söyledi. Daha geniş ölçekli ve örgütlü bir muhalefetin oluşması için de acilen harekete geçilmesi gerektiğini vurgulayan Öngen şöyle konuştu: “Akademik kurumlar dahil işçi sendikaları, meslek odaları, ilerici-demokratik kitle örgütleri ve ilerici aydınları kapsayan, dahası yalnız hükümeti değil, tüm kurum ve politikalarıyla düzeni hedef alan bir mücadele cephesi oluşturulmalıdır. Bu konuda çok geç kalınmış olsa dahi, kaçırılan her fırsatla birlikte her geçen gün biraz daha iktidarın gönüllü suç ortağı haline gelindiği bilinciyle hareket edilmeli, hiç değilse bundan böyle zorbalığa göz yummaktan, prim vermekten vazgeçilmelidir.”

(soL-Haber Merkezi)