BDP'nin referandum tavrı değişecek mi?

Ateşkes ilanı referanduma kısa süre kala BDP'nin daha önce açıkladığı boykot kararını değiştirecek mi? Tüm kesimler bu sorunun yanıtını merak ediyor. Gelen işaretler BDP'nin bir süre daha bu belirsizliği bir politik taktik olarak kullanacağını gösteriyor.

PKK’nin 20 Eylül tarihine kadar ateşkes ilan etmesiyle birlikte Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) referandum tavrının ne yönde değişeceği tartışılmaya başlandı. Ateşkes açıklamasından önce referandumu boykot edeceğini açıklayan BDP, son günlerde bir yandan “boykota devam” derken, diğer yandan da hükümete sıraladıkları taleplerin karşılanması durumunda “evet” diyebilecekleri mesajı veriyor. BDP’nin talepleri arasında yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi, KCK operasyonları kapsamında tutuklanan Kürt siyasetçilerin bırakılması bulunuyor ancak parti, bu taleplerden hiçbirini olmazsa olmaz olarak ilan etmiş değil. Son olarak BDP'nin kararını vermek için Tayyip Erdoğan'ın 3 Eylül'deki Diyarbakır mitingini beklediği iddia edildi.

“Evet-hayır” oylarının kafa kafaya olduğunu bilen ve hükümetin dengeyi “evet” lehine çevirmek için BDP tabanının oyuna ihtiyacı olduğunu gören BDP’nin boykota devam demesi ve son güne kadar AKP’nin atacağı adımların bekleneceğini söylemesi hükümetle pazarlık yapmayı sürdürmesi için zorunlu. BDP tabanının sandığa gitmesi durumunda büyük oranda “evet” oyu vereceği düşünüldüğünde, BDP’nin AKP’yi sıkıştırmak için son ana kadar boykotun etkili olacağı izlenimi vermesi önemli. Zira BDP’lilerin sandığa gideceğinin ortaya çıkması durumunda AKP’nin eli Kürt hareketiyle pazarlığa oturmayacak kadar güçlenmiş olacak.

Pazarlığa devam
Kürt siyaseti cephesinden pazarlığın sürdüğüne ilişkin en net ifadeler BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geldi. Demirtaş, ateşkes açıklamasından sonra adım atma sırasının hükümette olduğunu şu şekilde ifade etti:

"Ateşkes çok anlamlı, çok değerli, çok önemlidir. Fakat boykot tavrı başka bir siyasi tavırdır. Boykotumuz sürecek. Bizim yaptığımız mitinglerin tamamı tartışmadır ve düşüncedir. Son güne kadar da bu tartışmayı sürdüreceğiz. Beklentimiz hükümettedir. Hükümet bu konuda gerçek bir açılım yapmak istiyorsa meclisi acil bir şekilde toplayabilir ve seçim barajını düşürebilir. Yeni bir anayasa Kürt sorununun çözümünü garanti altına alabilir. Bunlar Türkiye’nin aleyhine olan gelişmeler değildir. Türkiye’nin demokrasi taleplerini güçlendirecek bu talepler sadece BDP’nin talepleri değildir. Hükümet bu konuda en küçük bir tartışmaya girmeyecekse halkımız bunu değerlendirecek ve boykot kararında ısrarlı olacaktır" dedi.

Karayılan: Devam etseydik ‘evet’çiler kaybedecekti
Murat Karayılan Fırat Haber Ajansı’nda yer verilen açıklamalarında, referandum sürecinin belirlenmesinde Kürt hareketinin kritik bir pozisyon kazandığını söyleyerek, bu pozisyonu pazarlık masasında kullanacaklarını vurguladı. Karayılan ateşkes kararının ‘evetçiler’ için bir şans olduğunu ise, “Eğer biz şu anda savunma savaşını etkili bir biçimde sürdürmüş olsaydık evetçilerin kaybedeceği kesindir. Bizim eylemsizliği ilan etmemiz bir denge oluşturmuş durumdadır. Aynı zamanda bu AKP’nin eğer varsa bir samimiyeti adım atmasının koşullarını yaratmıştır” şeklinde ifade etti.

“Boykot, pazarlık ve siyaset konusudur, hemen gevşenmemelidir”

Karayılan, Kürt siyasetçilerin bir yandan AKP’ye mesaj gönderirken, bir yandan da “boykot sürüyor” tavrının gerisindeki stratejiyi ise şöyle açıkladı:

“Boykot kararı ise ayrı bir şeydir. Doğrudan tarafların kaybetmesi veya kazanmasına yol açan bir tutum olacaktır. Mevcut tarafların tutumlarında her hangi bir değişiklik görülmediği sürece boykot kararında bir değişiklik de olmamalıdır. Bu konu elbette ki bir pazarlık ve siyaset konusudur. Kürt halkı bugün Türkiye siyasetinde bir güç haline gelmişse bunun siyasetini de yapmak durumundadır. Kürt halkının istemlerine cevap verecek gelişmelerin yaşanması halinde elbette ki Kürt hareketi ve halkımız boykot kararını gözden geçirebilir. Ama böyle bir durum ortada yokken gevşemenin yaşanması çok tehlikeli bir şeydir. Kendi kendini boşa çıkarma sonucuna yol açar. Bu nedenle hiç kimse boykot kararını ileri geri çekmemelidir. Özellikle AKP yanlısı çeşitli kesimler önderliğimizin açıklamalarına dayanarak şimdiden gevşetmeyi gündemleştirme taktikleriyle sonuç almak istemektedirler."

“Şimdiden gevşeme yaratılması durumunda sonuç alınamaz”
“Değişik yorumlarla gündem oluşturarak Kürt cephesinde zayıflamayı yaratmayı ve sonuç almayı hedefliyorlar. Bu bir oyundur. Bu oyuna kesinlikle gelinmemelidir. Hiçbir biçimde gevşeme yaratılmalıdır. Şimdiden gevşeme yaratılması durumunda sonuç alınamaz. Değişik Kürt grupları adı altında açıklama yapan kişiler aslında oyunbozancılık yapıyorlar. Bunlar halkımızın çıkarına hiçbir karşılık almadan AKP’ye hizmet etmek isteyen kesimler oluyor. Belki de bireysel çıkarları gereği böyle yapıyorlar. Onlar bu tutumlarıyla Kürt gücünü zayıflatıyorlar. Halkımız asla onları dikkate almayacaktır. Kürt halkı yekvücut biçiminde durarak boykot kararında ısrarlı durmalı ancak kendi çıkarına bir gelişmenin olması durumunda kendi tutumunu gözden geçirebilir. Böyle bir şey olmadan gevşetmeye kalkmak, çeşitli demeçlerle karşı tarafa ümit verip Kürt cephesini zayıflatma pozisyonuna kimse girmemelidir."

“Gerektiğinde 24 saate taktik değiştirebilir”
“Bir devrimci hareket gerektiğinde 24 saate taktik değiştirebilir ancak şimdi boykot taktiğinde ısrarlı ve kararlı duruş güçlenmeyi ve kazanmayı getirecektir. Bu nedenle her hangi bir biçimde süreci geriye çekmeden, gevşemeye yol açmadan boykot politikasını sürdürmek ve tüm halkımızın katılımını sağlamak günümüzün daha doğru bir politikası olacaktır.”

Çandar: ‘Evet’ için hayırlı

BDP tavır değişikliği konusunda net açıklama yapmazken, liberal ‘evetçilerin’ ateşkes kararından ve boykotun gevşetilmesi yönündeki tartışmalardan memnun oldukları gözleniyor. Cengiz Çandar konuyla ilgili yazısında memnuniyetini şöyle dile getirdi:

“12 Eylül referandumunun, silahların sustuğu bir ortamda gerçekleşmesi, Kürt halkının serbestlik içinde ‘evet’ kullanmasına imkân verecek.
BDP, ‘boykot’ kararından resmen dönmese bile, ‘boykot’ için tüm güçlerini seferber etmediği ve ‘halkın kararına saygılı davranacağını’ açıkladığı takdirde, Türkiye’nin kendi yararına olacak ‘demokratik gelişmesi’nin önünü açacak.

Çandar son süreçte Demokratik Toplum Kongresi’nin önem kazanmış olmasının ve eşbaşkanlığa Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un getirilmiş olmasının önemine dikkat çekerek bunu da olumlu bir gelişme olarak değerlendirdi. Çandar, “Özellikle Ahmet Türk’ün Anayasa değişikliği referandumunda ‘evet’ yanlısı olduğu da bir sır değil” diyerek DTK’nın ağırlığının ‘Evet’ lehine bir gelişme olduğuna da işaret etmiş oldu.

Yandaş medya sessiz
Ateşkesin açıklanmış olmasını genel olarak olumlu karşılayan yandaş medyanın, konuyu çok fazla ön plana çıkarmamaya çalışması dikkat çekti.

Çatışmaların sürdüğü günlerde PKK eylemlerinin referandum sürecinde yoğunlaşmış olmasının, AKP’nin anayasa değişikliği girişimine vurulmaya çalışan bir darbe olduğu yorumunu yapan, hatta TSK-PKK ilişkisi üzerinde durarak PKK’nin Ergenekon'un emrinde olduğunu işleyen yandaş medya ise açıklanan ateşkes kararıyla birlikte bu yöndeki yayınlarını büyük oranda kesti. Son olarak Taraf gazetesi PKK-Ergenekon ilişkisine dair yorumları nedeniyle Kürt hareketinin hedefi olmuş, yoğun biçimde eleştirilmiş, Kürtlere Taraf’ı boykot etme çağrısı yapılmıştı.

Ateşkes kararının referandum dengeleri üzerindeki olası etkisini, PKK’nin Türkiye siyaseti üzerindeki etkisinin kanıtı olarak yorumlayan pek çok köşe yazarının aksine, yandaş medya yazarları Taraf’tan Orhan Miroğlu ve Radikal’dan Cengiz Çandar’ın yaptığı yorumu benimseyerek kararın bir pazarlığın ürünü değil, sokağın verdiği tepkinin sonucu olduğunu iddia etmeyi tercih ettiler.

Bu konuda kaleme aldığı 17 Ağustos tarihli köşe yazısında Mümtazer Türköne şunları yazdı:

“PKK'ya ateşkes ilan ettiren irade, bu örgütün içinden yükselen bir irade değil. Dedikodusu yapılan devlet kanadıyla pazarlıklar da bu ateşkesin sebebi olamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin PKK'ya boyun eğdirecek bir başarısı da vaki olmadı. Uluslararası aktörlerin esamesinin okunabilmesi için, diğer şartlarda bir gelişme olması lâzım. Peki o zaman kim? PKK hangi dirence boyun eğdi? Hangi irade PKK'yı ateşkese mecbur bıraktı? (…)

Ateşkes üzerine yapılan tartışmaların çoğu teferruat, sorduğumuz sorunun tek doğru cevabı var: PKK'yı Kürtler dize getirdi. PKK'yı ateşkes ilan etmeye Kürtler zorladı. Kürtlerin iradesi, PKK'yı hizaya getirdi ve şiddeti sona erdirdi. PKK'nın ilan ettiği ateşkesi, Kürtlerin PKK şiddeti karşısında zaferi olarak yorumlamak en doğrusu.

Hangi Kürtler? Bizim veya onların Kürtleri değil. Kürt olmanın varoluşsal bütün sorunlarını gündelik hayatlarında her an yaşayan Kürtler.”

“Son ana kadar politikası” AKP’ye yarar mı?
Anayasa değişikliğinin mecliste tartışıldığı günlerde de BDP, AKP’nin değişiklik paketine ilişkin eleştirilerinin merkezine paketin Kürtlerle ilgili bir düzenleme içermemesini yerleştirmişti. O günlerde AKP’nin BDP’yle değişiklik konusunda işbirliğine gidilebileceğine ilişkin herhangi bir izlenim yaratmamak konusunda dikkatli davranmış, BDP’den uzak durmuştu. AKP’nin başlıca kaygısı böyle bir işbirliği görüntüsüyle, önemli bir bölümü MHP tabanını oluşturan milliyetçi kesimin desteğini kaybetmekti.

BDP’nin, anayasa teklifinin meclisten geçmesinin ardından aldığı boykot kararı, AKP’nin sandığa gitmeleri durumunda ağırlıklı olarak ‘evet’ oyu vermesi beklenen kesimi kaybetmesi nedeniyle kayıp olarak görülse de, BDP’nin ‘evet’ demesi halinde ‘hayır’ cephesine kayabilecek olan milliyetçileri AKP yanında tutabildiği için bir kazanç olarak değerlendirilmişti. Boykot AKP’nin oynadığı denge siyaseti açısından olumlu bir yön taşıyordu.

Bugün boykotla birlikte dillendirilen “son ana kadar pazarlık” politikası, AKP’yi vermesi beklenen tavizler konusunda sıkıştırsa da, referandumda ‘evet’ sonucu çıkması için elverişli bir denklemin oluştuğu yorumları yapılıyor. Referandum tartışmalarının uzaması ve referandumda oylanacak değişikliğin içeriğiyle ilgisiz hale gelmesinin yarattığı bıkkınlık nedeniyle, seçmenin, meclis tartışmaları sırasında sergilediği keskin tavrı sergilemesi beklenmiyor. Bu durumda AKP, BDP ile kısmi işbirliği içerisine girse bile bunun milliyetçi tabanın ‘hayır’ oyu vermesine otomatik olarak yol açmayabileceği hesabını yapıyor. Öte yandan, MHP’nin bir süredir referandum konusundaki çalışmalarını asgari düzeye indirmiş olması AKP’nin BDP ile pazarlık yaparken milliyetçi oyları toplayabilmesini de sağlayacak. Bu pazarlık sürecinin AKP ile BDP arasında salınan ve referandumda sandığa gidip-gitmeme arasında kararsızlık yaşayan kesimi de sandık başına giderek ‘evet’ oyu vermeye sevk edilebileceği yorumları yapılıyor.

(soL - Haber Merkezi)