Aytek Soner Alpan yazdı: Liderlik meselesi

Orta Doğu'nun iki kriminal devletinin en tepesine çöreklenen bu adamlar kendilerine "milletin adamı" diyorlar. Ne tesadüf! Suçunuz ne kadar büyükse sırtınızı bir "millet"e yaslamak ve "adam"lığınızı afişlerle, basın bültenleriyle duyurmak ihtiyacınız o kadar artıyor anlaşılan…

Aytek Soner Alpan

Liderlik meselesi

Rötuşlanmış fotoğraflarını her yerde görüyoruz. Her köşebaşına, her caddeye, her sokağa asılmış afişlerde, gazetelerdeki ilanlarda küstah mı yoksa ürkek mi olduğu belirsiz bakışlarını boşluğa dikmiş bir adam var. Aynı afişlerden ve ilanlardan "milletin adamı" ve "değişimin lideri" olduğunu öğreniyoruz bu kişinin…

Evet, Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı seçimi için tercih ettiği sloganlardan biri bu: "Milletin adamı".

İlginç, daha doğrusu ironik bir tercih. Neden mi?

Kısa süre önce, 10 Haziran 2014'te İsrail'in onuncu cumhurbaşkanı seçilen Reuven Rivlin, İsrail Meclisi Knesset'te yaptığı teşekkür konuşmasında artık kendisini politik kutuplaşmaların dışında bir konuma yerleştirdiğini ve herhangi bir partiye mensup olmadığını açıkladıktan sonra dünya basınında geniş yer bulan şu cümleyi ediyordu: "Şu andan itibaren, ben herkese aitim, milletin adamıyım."

Orta Doğu'nun iki kriminal devletinin en tepesine çöreklenen bu adamlar kendilerine "milletin adamı" diyorlar. Ne tesadüf!

Suçunuz ne kadar büyükse sırtınızı bir "millet"e yaslamak ve "adam"lığınızı afişlerle, basın bültenleriyle duyurmak ihtiyacınız o kadar artıyor anlaşılan…

Gelelim diğer slogana ve esas meselemize, "değişimin lideri" olarak Erdoğan'a.

Erdoğan'ın liderlik yeteneklerinin liberal soldan radikal dincilere dek uzanan geniş bir yelpazede verili, hatta tartışılmaz kabul edildiğini söylesek herhalde pek az kişi itiraz edecektir.

Erdoğan, AKP'nin "ustasıdır", "reisidir" . Lider kültünün kuvvetli olduğu bir siyasi kültürden gelmekte, yine bu kültürün kuvvetli biçimde sirayet ettiği bir toplumsal tabanı, bu vasfını kullanarak hareket ettirebilmektedir.

Buraya kadar sorun yok. Ancak tam da bu noktada akla gelen soru şudur: Bunlar Erdoğan'ı lider olarak anmak için yeterli midir?

Erdoğan'ın harekete geçirdiği en kalabalık kitle, herhalde 16 Haziran 2013'te Kazlıçeşme mitingindeydi. Tehdit algısı ile mobilize edilmiş yüzbinlere ya da medyaya göre milyonlara seslenen ancak bir yandan da Haziran Direnişi'nin soluğunu ensesinde hisseden Erdoğan, lider miydi?

17 Aralık ile devletin bir fraksiyonunun sert tokadını yemiş ancak 30 Mart akşamı öyle ya da böyle seçim zaferini AKP balkonunda kutlayan Erdoğanlar, saltanat süren ancak hükmedemeyen bir görüntü çizmemekte miydi?

Türkiye tarihinin en büyük facialarından birinin ardından gittiği ilçede korumalarının arasından kendisini protesto eden halka çocukça sataşan bununla da yetinmeyip acılı bir insana fiziki saldırıda bulunmaktan çekinmeyen Erdoğan, Soma sokaklarında dolaşan bir lider miydi?

"Lider" Erdoğan, listesini uzatabileceğimiz bu ve benzeri anlarda ortalarda yoktur zira Erdoğan, tarihsel anlamda bir lider değildir.

Daha önce pek çok kez yazdığımız üzere, AKP, sıradan bir hükümet partisinden fazlasıdır. Erdoğan, hükümetteki bir başbakandan fazlasıdır, bir cumhurbaşkanından fazlası olmayı istemektedir. Bunlara ek olarak, kabul etmek gerekir ki artık tabloda "yeni bir Türkiye" mevcuttur. Ancak, "değişim" diye kodlananın ne olduğunun ve doğasının unutulmaması gerekmektedir.

"Yeni Türkiye"nin kuruluşu, tüm toplumsal yapının baştan aşağı yeniden kurgulanmasına dayanan, bu yapıyı yeniden organize edecek bir sınıfsal kopuş değildi. "Yeni Türkiye"nin kuruluşu, köhnemiş ve dikiş tutmayan bir devletin çaplı bir operasyon ile çözülmesi ve ardından kadroların yeniden ayarlanmasından ibaretti. Buna, krize neden olan bir ideolojik dönüşüm eşlik etti. Daha ileriye gidemedi. "Yeni Türkiye", bu noktadan bakacak olursak, sınıfsal olarak yeni değildi.

İşte "değişimin lideri" olarak kodlanan Erdoğan, bu değişim ile birlikte hükümeti ele geçirmiş, değişimin sürekliliği için olağanüstü yetki ve araçlarla donanmış kaderi de yine bu tek değişkene bağlı olarak ciddi sarsıntılara gebe bir tarihsel figürdür. Mobilize ettiği kitlenin tarihsel lideri olamayacağı için, gerektiğinde kitlesine (de) terör uygulamaktan çekinmeyecek bir diktatör olmuştur: Sermaye sınıfının diktatörü.

Bakışlarındaki küstahlıkla karışık ürkeklik tam da bu tarihsel figürün lider olamayışından ve sınıfsal aidiyetinden kaynaklanmaktadır.

Bugünlerde yaşanan gelişmeleri anlayabilmek için bu yaklaşım bir başlangıç noktası olabilir.