Aydın kendi başına gelince mi farkına varmalı?

Mor ve Ötesi grubunun solisti Harun Tekin, bir yakınının da içeri alınması üzerine Silivri’ye mahkemelere gidip gelmesi sonrasında Balyoz davasına bakışının değiştiğini söyledi.

Müzisyen Harun Tekin, bugün Radikal gazetesinden Ezgi Başaran’a ilgi çekici bir röportaj verdi. Daha önce Ergenekon ve diğer davalara verdiği destekle bilinen Tekin, röportajında Silivri’ye Balyoz davalarını izlemeye gitmeye başladığından beri davalara ilişkin fikirlerinin değiştiğini anlattı.

Tekin’in oldukça samimi konuştuğu röportajda kullandığı ifadeler, aydınların yürümekte olan süreci algılama probleminin altında yatan önemli bir sebebin bilgisizlik ve önkabuller olduğunu ortaya koydu.

Çok sevdiği bir yakınının Balyoz davası sanığı olmasının ardından Silivri’ye mahkemelere gidip gelmeye başladığını belirten Tekin, Aylar içerisinde Balyoz davasına dışarıdan bakmakla içeriden bakmanın farkını deneyimlediğini söyledi.

Tekin, bu farkı şu sözlerle açıkladı: “Dışardan bakınca ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ türünden bir dizi fikirle ‘Herhalde bir şeyler vardır’ diyorsun. Ama bunu derken iddianameler yahut sanık savunmalarına dayandırmıyorsun fikirlerini. Çeşitli gazetelerden bölük pörçük bir şeyler okumuşsun, o kadar. İçine girince görüyorsun ki yeterince bilgin yok.”

“Aklımın almadığı çelişkiler var iddianamede”
İddianamenin tamamını değil ama belli bölümlerini okuduğunu belirten Tekin, “Aklımın almadığı, beni hayrete düşüren ciddi çelişkiler var iddianamede” dedi.

İnsanların hangi pozisyonda olurlarsa olsunlar yargılanmalarıyla ilgili bir problemi olmadığını vurgulayan Tekin, “Ama tutuklu yargılanmanın gerçekten çok yersiz uygulanan bir pratiğe dönüştüğünü bir kez daha fark ettim. Silivri’ye gidince Balyoz sürecindeki hukuki ihlalleri çok net görüyorsunuz. Örneğin sanıkların lehine olan delillerin toplanmadığını, toplananların çok uzun süre adli emanette saklı tutulduğunu filan oraya gidip geldikten sonra fark ediyorsunuz. Ait olduğu siyasi kamp ne olursa olsun, bir insan Silivri’deki bir celseye geldiği zaman mevzuya bakışında kesinlikle değişiklik oluyor. Enteresan bir ortam var” ifadelerini kullandı.

“Davaların hakkaniyetle sürdürüldüğüne dair inancım sarsılmış durumda”
Tekin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Savunmaların okunması sırasında bir tuhaf oluyorsunuz. Bazıları çok farklı yerlerden dokunuyor insana. Mesela 12 Eylül mağduru Balyoz sanıkları var. Ya da isnat edilen suçların işlendiği iddia edilen tarihlerde denizaltı komutanı olarak görevdeydim diyen... Yani iddianamede maddi hatalar olduğunu birinci elden görüyorsunuz. 12 Eylül’le doğru dürüst hesaplaşılmaması askeri cenahla ilgili negatif önyargılar olmasına sebep oluyor. O zaman da bir darbe iddiası ortaya atıldığında herkese inandırıcı geliyor. Mesela tutuklu yargılama konusuna Avrupa’dan bakıldığında bile sivillerin uğradığı haksızlıklar askerlerin uğradığı haksızlıklardan hep daha ön planda. Oysa bu da sakat. Balyoz, Ergenekon, KCK, Devrimci Karargâh, Festus Okey davalarının, bütün davaların çok daha özenli görülmesi gerektiğine inanıyorum. Bu davaların hakkaniyetle sürdürüldüğüne dair inancım sarsılmış durumda.”

Şık-Şener örneği
Ergenekon davasıyla başlayan süreç başından beri hukuksuzluklarla dolu ve siyasi amaçla yürütülen bir süreç olmasına rağmen, yıllarca birçok aydın, sürecin içeriğine dair derin bilgi sahibi olmaksızın kestirme çıkarımlarla davalara destek vermişti.

Ancak bir diğer sorun, aydınların bu algı hatasını ancak bir yakınları da içeri alındığında fark etmeleri oldu. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in cemaate dokundukları için içeri alınmaları süreci, bunun en büyük örneğini oluşturmuştu. Çok sayıda aydın ancak bu iki ismin tutuklanmasından sonra tepki göstermiş, bazıları da bu tepkiyi gösterirken sürecin kendisini hâlâ haklı bularak, Şener ve Şık’ı diğer tutuklulardan ayırıp “aklama” çabasına girişmişlerdi.

(soL - Haber Merkezi)