AKP'yle karanlık bastı

12 Eylül darbesi bir sıçramaydı. Sonra aralıksız gericileşme. Öldürücü darbe ise AKP'den.

soL (HABER MERKEZİ) Türkiye adım adım İslamcılaşıyor. AKP'nin, tek başına iktidara yerleştiği günden bu yana, ülkeyi gerek yapısal gerek sosyal açıdan daha karanlık ve gerici, tüm kurumları ve sokaktaki yaşamıyla daha İslamcı bir çizgiye çektiği, günümüzün somut verileri 90'ların Türkiyesi ile karşılaştırıldığında, açıkça görülüyor.

1993'te, Sivas Katliamı'nın yaşandığı bir ortamda, İslamcı bir partinin iktidara gelmesine, büyük çoğunluk tarafından, zayıf bir olasılık gözüyle bile bakılmıyordu. Oysa, bir yıl sonra, 1994 yerel seçimlerinde büyük kent belediyelerinin Refah Partisi'nin eline geçmesi ve 1995 genel seçimlerinden de büyük bir güçle çıkması, iktidar ortaklığında anahtar konuma yükselmesi, "şeriat" tehlikesinin dillendirildiği bir ortam yarattı. Toplumun sol, aydın, cumhuriyetçi, modern ve laik kesimleri, Refah Partisi'nin büyüme trendine karşı çeşitli tepkiler geliştirdiler. Refah Partisi'nin "Milli Görüş" kodlamalı İslamcı yapısı, iktidarı belirlemeye başladığında, "balans ayarı"yla karşılaştı. 12 Eylül 1980'de, ABD'nin "Yeşil Kuşak" projesine biat ederek, dini, solun dalgakıranı olarak kullanıp besleyen kurum, 28 Şubat 1997'de, İslamcı dalganın önüne tankla set çekme noktasındaydı.

Bu müdahale sonucunda "biraz patavatsız ve fazla deşifre" Milli Görüş çizgisinin alternatifi, daha sivriliği törpülenmiş, inceltilmiş, laiklere batmayacak makyajlı, "sosyal adalet" vurgusuyla erdem edinmiş ve en önemlisi, ABD'ye itaatin zorunluluğunu kavramış, incelikle planlanmış bir dönüşüm projesini uygulayabilecek kadrolarla oluşturulan AKP ile yaratıldı. 1993 Türkiyesi'nden 2008 Türkiyesi'ne bir süreklilik gösteren İslamcılaştırma projesi, AKP'nin 2002, 2004 ve 22 Temmuz 2007 seçimleriyle elde ettiği güçle, artık toplumun bütün kanallarına nüfuz eden, kanıksanmaya hazır bir olgu haline geldi.

Öyle ki, 1993'te İslamcı bir partinin iktidar olmasını aklından geçirmeyen bir toplum, kendisini, "uygun İslami modeli" tartışırken buldu. AKP'ye alternatifin Fethullah Gülen olabileceğinin dillendirildiği bugünkü ortam, AKP'nin yalnızca kadrolaşmada değil, toplumun bütün normlarında İslamcı düşüncenin yayılması ve kanıksanması konusunda nasıl bir güce ulaştığının da göstergesi oldu. 90'lı yılların telaffuzundan korkulan tehdit unsuru İslamcılaşma, AKP'nin liberal sol kesimlerle el ele tutuşabilme, onları düzen içine devşirebilme yeteneği sayesinde, "aydınlar" katında bile uzlaşılabilir bir zemine çekilerek kabullenildi.

AKP bunu nasıl yapıyor?
Adım adım örülen gericileşme ve İslamcılaşma, kilit noktalardaki kurumlarda hesaplı bir kadrolaşmayla kazanılan mevzilerden yola çıktı. Eğitim kurumları, hastaneler, TRT başta olmak üzere medya kuruluşları, MEB, TMSF, TCDD, RTÜK, THY gibi kurumlardaki kadrolaşmanın toplumsal yapıya etkisi kısa zamanda kendini gösterdi. AKP kadrolarının bulunduğu her kurumda yapısal düzenlemelere girişilmesiyle ilerleyen İslamcılaşma, bugün gözle görülebilir şekilde "resmî tarza" dönüşerek "normalleşmiş, modelleşmiş" durumda.

TMSF'ye devrolan bankalar, medya kuruluşları ve işletmeler eliyle, kendine bir şirketler topluluğu oluşturan AKP, medyaya özel önem veriyor.

Gözümüz kulağımız kuşatma altında
AKP, medya kanallarını ele geçirmek konusunda ciddi adımlar attı. TRT'nin yaşadığı dönüşüm ve TMSF'nin elinde bulunan televizyon kanalları ve basın kuruluşlarının AKP yanlısı politikalar üreten merkezler haline gelişi, bunun somut örneklerinden. AKP, yandaş sermayedarları aracılığıyla, kendisine şu ya da bu oranda muhalefet yapan kuruluşları, "parasını bastırıp" alarak susturmak konusunda da oldukça maharetli. Son olarak, yayın hayatına bir müzik kanalı olarak başlayan Kral TV, TMSF'ye devriyle birlikte Ramazan özel programı yapan ve yayın akışında dini sohbet programları üreten bir kanal haline dönüştü. Bugün, ideolojik hegemonya aracı olarak, AKP'nin kendi medya imparatorluğundan bahsetmek mümkün.

Kamusal alanda kısa paslaşmalar
Müfredata "yaradılış"ı sokan ve açılan davalara "evrim, nihayetinde bir teoridir" savıyla karşı koyan, okullarda Kutlu Doğum Haftası etkinliklerini gizli kutlamalardan resmi programlar düzeyine çıkartan Milli Eğitim Bakanlığı, İslamcı yayılmanın temel dayanak noktalarından biri haline geldi. AKP öncesi dönemde, İstanbul'da Fatih Çarşamba bölgesine has "merdiven altı" Kuran kursları, özellikle sol ve laik kesimlerin basıncıyla karşılaşırken, bugün Diyanet İşleri Başkanlığı nezdinde açılan Kuran kurslarının sayısının dramatik bir biçimde arttığı gözleniyor. Diyanet, "haydi çocuklar camiye" sloganıyla yaz okullarının alternatifi olmaya hazırlanıyor. Üstelik, bu gelişmelere karşı çıkan kesimler, gün geçtikçe daha "dindar" söylemler geliştirerek bu yapılaşmayı kabulleniyor.

Cüppe-türban-mescit
Kamu hastanelerinde mescitlerin açılması, polikliniklerde Cuma günü namaz saatinde muayenelerin durması, hastane koridorlarında toplu namaz kılınması, yasak olmasına rağmen türbanlı sağlık kadrolarının görev yapması, bu alanlardaki dönüşümün örnekleri. Türban, başlı başına anayasa değişikliği tartışmalarının başat gündem maddesi haline gelirken, alkollü olan hastasını muayene etmeyen türbanlı doktor vakasına, erkek doktor tarafından muayene edilmeyi reddeden hasta eklendi.

TCDD kadrosundaki personelin görev başında cüppeli fotoğrafı basına yansımış, personelin görevden alınması olayın örtülmesine yetmişti. Tıpkı, kadrosunda türbanlı stajyer çalıştırdığı iddiasını yalanlayan RTÜK'ün, sonradan kabullendiği olayı bir hata boyutuna indirgeyivermesi gibi.