AKP'nin solcusu: yaranma, ihbar, dedikodu, cehalet...

Doğan Tarkan, Zaman'a verdiği “Türk Solu Koyun Gibi” başlıklı röportajda Türkiye soluna küfrediyor, AKP'ye ve Erdoğan'a yaranmak için elinden geleni yapıyor, Nuriye Akman'la dedikodu yapıyor, ancak en utanç vericisi, eski "yoldaşları" Kurtuluşçular hakkında muhbirliğe varan ifadeler kullanıyor.

Doğan Tarkan ve genel başkanı olduğu Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), AKP’ye verdiği destek ile cemaatin türlü basın yayın organlarında sık sık boy gösteriyor. Tayyip Erdoğan referandum sonrası “okyanus ötesine” teşekkürlerini iletirken Tarkan’ı ve partisini de unutmamış, yalnız ismini söylemekte biraz zorlanmış ve “devrimci solcu” ortaya karışık bir şeylere teşekkür etmişti kendilerine. Nazlı Ilıcak’la katıldıkları televizyon programında Ilıcak’ın referandum sürecindeki müttefiki Tarkan için “Doğan Tarkan kim be?” demesi ile yakın zamanlarda gündeme gelen Tarkan, bu kez Zaman’dan Nuriye Akman’a verdiği röportajla konuşulacağa benziyor. Röportaj, iktidara yaranmanın incelikleri konusunda kapsamlı bir ders gibi okunabilecekken, Tarkan röportajda Türkiye solu hakkında içerik olarak muhbirlik denebilecek, düzey olarak da “dedikodu”yu geçmeyen bilgi paylaşımlarından da geri durmamış. Tarkan, röportajda aynı zamanda sosyalist kültürden ne kadar nasiplendiğini ve tarih bilgisini de net biçimde göstermiş.

Bu röportajın satır başlarını aktarıyoruz:

Başbakan’ın teşekkürü hakkında
“Tabii başbakanın bir inceliği aslında. Bütün sol ve sol olarak kabul edilen ama bence solda durmayan örgütlerin ve CHP'nin karşısında "evet" diyen bir siyasi örgütüz. O yüzden Sayın Başbakanın aklına geldik. Tabii kibar bir davranışa insan seviniyor.”

AKP ile ilişkiler ve DSİP
Doğan Tarkan, röportajda kendilerinin çok güçlü yürüttüklerini söylediği "Yetmez Ama Evet" kampanyasının afişlerini İstanbul'da AKP İl Teşkilatı'nın astırdığının ortaya çıkmasına hiç değinmeksiniz, AKP'yle ilişkilerinin olmadığını anlatıyor. (İlgili haber: Yetmez ama evet pankartlarını AKP astırmış)

“(AKP ile ilişkimiz) Hiç yok. Sıfır. Sadece darbe karşıtı hareketi Genç Siviller'le ilişkiliyiz. Onlarla birlikte çok fazla iş yapıyoruz. Ama onların da hiçbiri partimizin üyesi değil. Hiçbirinin bizimle bir alakası yok. Doğrusunu söylemek gerekirse bizden onlara giden tek tük insan da oldu. Genç Siviller'in Ak Parti ile bir yakınlığı var ama bizim hiçbir ilişkimiz yok.”

Tarkan, hemen ardından da DSİP’i anlatıyor. Üyelerinden “bunlar” diye bahsederken, partisinin de iktidar şansının olmadığını açık seçik söylüyor:

"Bizim gücümüz bin küsur üyeden ibaret. Bunların iktidar şansı yok. Biz böyle bir hedefe sahip değiliz."

THKP-C’de Kurtuluş’taydım ama…
Tarkan, röportajda TKHP-C, Kurtuluş geleneğinden geldiğini belirtiyor ama hemen ardından onlar gibi olmadığını anlatmaya çalışıyor.

“Valla ben hayatımda hiç silahlı eylem yapmadım. Çünkü silahlı mücadele ile iktidarın alınabileceğini düşünmüyorum. Benim sosyalizm anlayışım şu: Emekçi sınıfların çoğunluğu harekete geçip iktidarı almalıdır. Bu ise büyük bir kitle örgütlenmesi gerektirir. Üç beş kişinin ya da birkaç yüz kişinin silahlı eyleminin hiçbir anlamı yoktur.”

Kaba Yumruk
Nuriye Akman’ın “Partinizin amblemi kızıl yumruk. Bu çağda hiç de sempatik ve akılcı bir sembol sayılmaz. Değiştirmeyi düşünmez misiniz?” sorusu karşısında, kendisi ile röportaja gelmiş gazeteci ile partisinin amblemini tartışıyor Doğan Tarkan.

“Doğru diyorsunuz o yumruğu değiştirmek lazım. Daha nazik bir şey bulmak lazım.”

“Türk solu” hakkında dedikodu

Röportajın büyük bölümü ise solun çekiştirilmesine dayanıyor:

“Türk solunun iki büyük mutlağı var: Stalinist ve Kemalist olması. Türk solu Stalinist. Dolayısıyla Sovyetler Birliği'nde, Çin'de, Arnavutluk'ta, Doğu Avrupa'da olanı sosyalizm olarak görüyor. 1920'den 1992'de kadar yaşanmış olan korkunç olayları bir bütün olarak aklıyor ve kabulleniyor. Uluslar baskıya alınmış, emekçiler baskıya alınmış, devlet terörü çok azgın. Özgürlüklerin ö'sünden bahsedilemez. Siz bu toplumu sosyalizm olarak, iyi bir şey olarak kabul ederseniz, o vakit dönüyorsunuz cumhuriyetin kurulmasındaki CHP iktidarına, tek parti diktatörlüğüne bakıyorsunuz 1950'ye kadar, çok benzeşiyor.”

Bunun üzerine Nuriye Akman soruyor: “Yani sol şimdi Kemalizmin tutsağı haline mi geldi ?” Doğan Tarkan yanıtlıyor:

“Elbette. Önemli bir kısmı böyle. Zaten bu nedenle ulusalcı. Giderek daha öne çıkıyor ulusalcılığı. Benim içinde yer aldığım Kurtuluş, Kemalizm ile hep çatıştı. Bütün yetmişli yıllar boyunca. Hala da benden ayrı olan arkadaşlarda çatışırlar. Bugüne geldiğimizde asker ve AKP arasındaki çatışmada hemen askerin yanında yer alabiliyorlar.”

Ve dedikodu devam ediyor:

“En iyi sol örgütün gazetesi ancak birkaç bin satıyordur. Toplumla ilişkisi yoktur. Zaten bu nedenle önemli bir kısmı toplumu koyun gibi görüyor ve bunu ifade ediyor. Halbuki kendisi koyun gibi.”

Röportajın sonraki kısımlarında Nuriye Akman’ın “Ama 1970’lerde Kemalizme yakındınız” ‘soru’suna karşılık “Kemalizme daha yakındık tabii” diyen Tarkan’a yanıt aslında Nuriye Akman’dan geliyor: “Dolayısıyla da dolaylı olarak darbeleri de destekliyordunuz.” Sonra da Tarkan yok aslında işin aslı öyle değil diye kıvranmaya başlıyor Nuriye Akman karşısında ama nafile. Kendisi de darbeci olmaktan kurtulamıyor.

En büyük korku: Tayyip’in üfürüğü
Son gelişmeler karşısında ise iktidara olan koşulsuz desteğini tekrarlıyor ve bunun nedeni konusunda da ipuçları veriyor Doğan Tarkan:

“Hanefi Avcı'nın arkasında Devrimci Karargâh örgütü var iddiası. Bu operasyon üzerine fazla bilgim yok ama bir kısım solcu gözaltına alındı. Bunları pek tanımam ama benim eski örgütümden gelen insanlar. Bize anlattıkları şu: Solun yükselişini önlemek için AKP bu operasyonu yapıyor! Bu o kadar kendini beğenmiş ve dünyadan bihaber bir iddia ki. Toplam yüz kişisin. Yüz kişi, iktidar bizi yok etmek için bu operasyonu yapıyor diyor. İktidar üf dese yok olacağız zaten. O kadar zayıfız.”

Akman’ın bu yorum karşısında sorusu manidar: “Üflemediğine şükredelim mi diyorsunuz.”

Üfürük o kadar korkutmuş ki Tarkan devam ediyor:

“Yani bu iddia ile ortaya çıkmak toplumu, dünyayı, gelişmeleri okuyamamak, Ergenekon'dan yana tavır almaktır. Deniyor ki işte 'Hanefi Avcı çıktı, cemaati eleştirmeye başladı. Bu yüzden operasyon oldu. Biz bu işte meze olarak kullanılıyoruz.' Bu operasyon solu bitirmek için değil, bu başka bir mücadelenin parçası. Belki o gözaltına alınan solcular gereksiz gözaltına alınmış olabilirler. Ama bunun solu bitirmek için yapılmış olduğunu bir saniye bile düşünmüyorum.”

“Nuriyecim o zaten Stalinci”
Bunların ardından da “Devrimci Karargâh’ı ben bir anlatayım size” dercesine örgütlerin kişilerin Devrimci Karargâh ile ilişkili olup olamayacağı konusunda Nuriye Akman’a bilgiler veriyor. Kimileri ise “zaten askerci” yahut “zaten Stalinci boşverin” diye cemaate ihbar ediliyor. Örneğin Mahir Sayın’ın örgütle bağlantılı olduğu iddiası konusunda, Tarkan, şöyle bilgi veriyor:

“Benim çok eski tanıdığımdır. Politik olarak çok az anlaşırım. O hayırcıdır, ben evetçiyim. O Stalin'i savunur, ben savunmam. Bu adam hakkındaki iddia şuradan başlıyor. Biri buna telefon ediyor Tekel işçileri direnişi sırasında. Biz bilmem ne kahvesinde, Devrimci Karargâhı kurduk. Hadi kalk, gel diyor. İşte bu Devrimci Karargâh herhangi bir laf. Orada örgüt kurduklarını anlatmıyor. Tekel işçileri ile dayanışmak için toplanmışlar. Hadi sen de gel iş yapalım diyorlar. Başka deliller de var mı bilmiyorum.”

Devamında Nuriye Akman, Tarkan'a “Hala Stalin savunulabiliyor mu gerçekten?” diye soruyor. Tarkan'ın dedikodu kabilindeki "Tabii canım" yanıtının ardından ikili, Stalin'e küfretme faslına geçiyor.

Burada Nuriye Akman, Mahir Sayın’ın kendisini “Stalin gibi bir cani ile özdeşleştirdiği” sonucunu çıkarıyor. Doğan Tarkan da yok böyle bir şey demiyor. Hızını alamayıp Stalin’e küfretmeye devam ediyor.

Mahir Sayın'ın Devrimci Karargâh'la ilgisi için ucu açık ifadeler kullanan Doğan Tarkan'ın, Necdet Kılıç'la ilgili sözleri ise tam bir muhbirlik örneği. Tarkan, Kılıç'la ilgili şunları söylüyor: “Bu fotoğraf benim açıklayamayacağım bir şey olduğunu söylüyor bana. Çok ağır yorumlar yapmak gerekir. Necdet denen o kişiyi o kadar ağır yorumların altına sokmak istemem. Ama ağır yorumlar yapmayı gerektirir.”

“Nuriyecim solcular pisti”
28 Şubat sürecinde solun yine askerci olduğundan karşılıklı dert yanan ikili, sol konusunda dedikodularına şu şekilde devam ediyor. Nuriye Akman soruyor: “Tamam da, bu laiklerin korkusuydu. Plaja mı giderdi solcular eskiden, mayo mu giyerdi?”

Tarkan, röportajda yazdığı şekliyle “gülüyor” ve gitmezdi diyor. Ardından başlıyor solculara küfür etmeye:

“60'larda kıyafetimiz neydi? Dik yaka kazağımız olurdu. Kadife pantolonumuz olurdu. Biraz pis olurduk. Tabii Türkiye'nin koşulları da çok makul değildi ama biraz pis olurduk. Kısa saçlı olurduk. Uzun saçlı olmanın halk yığınları tarafından beğenilmez olduğunu düşünürdük. Kadın zaten çok azdı saflarımızda. Onlar da makyaj yapmazdı.”

Tarkan, solcuların pisliğinden hocaefendinin abdest suyu ile yıkanarak yunup arınmaya çalışıyor.

“Ben diyeyim yedi sen de sekiz yıl sonra…”
Doğan Tarkan röportajın sonunda sanki bütün bu söylediklerinin nedeni olan cehaletini de açık ediyor. Rusya’da bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesi ve sonraki süreçten bahsederken “1917 yılındaki devrimler hem şubat ayında, hem ekim ayında devrim oldu. Hemen hemen hiç kimse ölmedi. Tek tük. Ama sonra, işçiler iktidara el koyduktan yaklaşık yedi sekiz yıl sonra çok kanlı bir iç savaş başladı.” diyor. Oysa Rusya’da İç Savaş Bolşeviklerin iktidarı almasının hemen ardından gelen ufak çaplı ayaklanmalarla başlıyor, 1918-1920 arasında en kuvvetli çatışmalar yaşanıyor ve aslında bu iktidar mücadelesi 1924’e kadar devam ediyor. Dolayısıyla Tarkan’ın sosyalizm konusunda konuşma ehliyeti de ortaya çıkıyor.

Tarkan'ın devrim tanımı resmen sivil darbe!
Ancak zaten AKP solculuğunun nasıl bir sefalet içinde olduğunu son cümlelerinde daha net ortaya seriyor Tarkan ‘devrim stratejisini’ anlatırken:

“Büyük çoğunluğun çıkıp, mesela bu İstanbul'da Evet diyen yüzde 60 çıkıp her şeye el koymaya başlarsa kan akmaz. Çünkü askerler de onlardan yana tavır alır. Polislerin bir kısmıda onlardan yana tavır alır.”

“Türk solu koyun gibi” deyip, solculukla alakası olmamasına rağmen sol adına cemaatçilerle konuşmaya kalkan Tarkan’ın durumu, Einstein'ın bir sözünü akla getiriyor: “Bir koyun sürüsünün kusursuz bir elemanı olmak için öncelikle bir koyun olmak gerekir.”

(soL)