AKP yardım konvoyundan ne umuyordu?

AKP, Gazze’ye giden konvoyun başına gelecekleri tahmin ediyordu. Kendilerini korumaya aldılar, gemilerde hiçbir önlem almadılar. Konvoydaki yolcuları, bir deneyin parçaları olarak İsrail ordusunun önüne sürdüler.

31 Mayıs 2010 tarihindeki katliam, İsrail devletinin daha önce de defalarca benzerlerini yaptığı katliamlardan birisi olarak tarihe geçecek. Başbakan Erdoğan ilk defa dün dillendirmesine rağmen herkesin malumu olduğu üzere “terörist devlet” İsrail, sivil yardım gemilerine uluslararası karasularında askeri operasyon düzenledi, çok sayıda kişinin tüfeklerden çıkan kurşunlarla öldürüldüğü bir saldırı sonrası gemileri “durdurdu”.

AKP, bu işin örgütlenmesi boyutunda işin içindeydi artık oynamayı çok sevdiği dış politika oyunlarından birisinde, İsrail’i deniyordu. Elbette, bu hamle kapsamında İsrail’de nabız yoklandı. Tepkinin nasıl olacağı hissedilince, AKP hükümeti geri plana çekildi, iş bir “sivil toplum girişimi” olarak lanse edilmeye başlandı. Birkaç gün kala İsrail, gemilere nasıl bir askeri operasyon düzenleyeceğini açıkça ortaya koymuş olmasına rağmen AKP hükümeti, gemiler ve gemide bulunanların güvenliğini sağlamak adına hiçbir adım atmadı. Bu deney, bir faciayla sonuçlandı.

Kampanyanın organizasyonunda AKP’nin hiç rolü yok mu?
Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması ve bölgeye yardım malzemesi ulaştırılması için yürütülen, uluslararası birçok kesimin de desteğini alan kampanyayı, İHH İnsani Yardım Vakfı düzenliyordu.

İHH, Milli Görüş hareketinin insanlardan para toplamak ve hem bu “gönüllü yardım” kampanyalarını siyasi bir kampanya olarak kullanıp, hem de toplanan muazzam paraları denetlemek amacıyla kurduğu derneklerden birisi. Bu model Bosna-Hersek’te yaşanan çatışmalar sırasında Milli Görüş hareketinin, daha sonra “Mercümek davası” olarak da kamuoyunda tanınacak olan kayıp trilyon davasında, halktan toplanan paraları örgüte “iç etmek” için ilk defa bu çapta kullanıldığında, kullanılan örgüt İHH idi. Dolayısıyla o dönem Milli Görüş kadroları olan AKP’liler için İHH, zaten hareketin bizzat kurduğu, organik bağları olan bir yapılanmaydı.

AKP çizgisinin Milli Görüş’ten ayrılmasının ardından İHH içinde AKP’ciler ağır basmaya başlamıştı. İHH, halen AKP ya da Milli Görüş’ten birisine doğrudan doğruya ait değil, örgüt içinde iki çizginin de belirli bir etkisi var. Ancak İHH’daki AKP’cilerin gücü, Milli Görüş çizgisini (bizzat Necmettin Erbakan’ın talimatıyla) kendi tekelinde başka bir “yardım derneği”, Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ni kurmaya yönlendirmişti.

Tıpkı (Almanya’da açılan davanın tüm kanıtlarıyla ortaya koyduğu üzere) bu modelin bir başka temsilcisi olan Deniz Feneri’nde olduğu gibi, dernek Türkiye ve Almanya’da aynı isme sahip, (Deniz Feneri davasıyla birlikte görüldüğü üzere para transferlerinde kolaylık sağlamak ve kendilerini korumak amacıyla) kağıt üzerinde birbiriyle alakasız, ancak gerçekte aynı yapının parçaları olan Almanya ve Türkiye ayaklarından oluşuyor.

AKP’nin bu dernekle bağı o derece kuvvetli ki 23 Temmuz 2005’te katıldığı bir düğünde havaya beş şarjör kurşun boşaltmasının ardından kamuoyunda “tabancalı vekil” olarak tanınan AKP Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İHH’nın Avrupa sorumlusuydu.

Dolayısıyla, Hüseyin Çelik, 31 Mayıs günü saldırının yaşanmasının ardından televizyonda canlı yayında yaptığı açıklamalarda “yardım konvoyunun bir sivil toplum girişimi olduğunu, kendilerine işin risklerini anlattıklarını, gerekli protokol görüşmeleri yaptıklarını, ama sonuçta sivil toplum girişiminin devletten izin almak zorunda olmadığı” yönünde ifadeler kullanmış olsa da, İHH ile AKP ilişkisi düşünüldüğünde, bu girişim için devletten olmasa bile ama AKP’den izin ve hatta teşvik alınması gerektiği anlaşılıyor.

AKP milletvekilleri de gidecekti
Zaten AKP, başta bu işi partiyle daha doğrudan bağlantılı bir iş olarak kurgulamıştı. Yeni Şafak gazetesi yazarı Hakan Albayrak, 17 Nisan’daki köşesinde “Bir grup AK Parti milletvekili, 15 Mayıs'ta demir alması planlanan yardım gemilerinde çoktan yer ayırttı...” diyordu.

Yani AKP, İsrail’in devlet politikasına kafa tutan bu girişimde, bizzat milletvekilleriyle yer almayı planlıyordu. Ancak sonradan kampanyayla AKP’nin doğrudan bağına dair her türlü açıklama, neredeyse bıçak gibi kesildi. Konuya dair AKP’li yetkililerden gelen ender açıklamalardan birini, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu 26 Mayıs Çarşamba günü yaptı. Davutoğlu, gemilerin Gazze’ye ulaşması konusunda İsrail’e “ültimatom” verildiği iddialarını reddederken, “konuya ilişkin bazı girişimlerde bulunduklarını” ekliyordu.

Zaten başka türlüsü söz konusu olamazdı. Devlet, İsrail gibi şimdiye kadar verdiği tepkilerden, vereceği tepki rahatlıkla tahmin edilebilen bir devlete kafa tutan böyle bir girişimde diplomasiden istihbarata tüm kanallarıyla hazırlık yapmak zorundaydı. Anlaşılan AKP, yaptığı “temaslar” sonucunda İsrail’in vereceği tepkinin şiddetini hissetti ve milletvekillerine “kampanyaya katılmama” çağrısında bulundu. Çünkü AKP’li vekiller, İHH’nın daha önce Mısır üzerinden karadan Gazze’ye girmeyi denediği kampanyada konvoya bizzat katılmışlardı. İsrail-Filistin gibi İslamcı çizginin üzerinde konuşmayı çok sevdiği bir konuda, İHH yardım gemilerine dair AKP’li vekillerin son zamanlarda hiçbir şey dillendirmemeleri, merkezi bir hesabın söz konusu olabileceğini kanaatini güçlendiriyor. Bu defaki kampanya, “AKP’yle ilgisi olmayan bir sivil toplum girişimi” olarak sunulacaktı.

İsrail “Saldıracağım” dedi, AKP deneye devam etti
28 Mayıs Cuma günü İsrail’in gemilere karşı şiddet kullanacağı kesin olarak belli oldu. Türkiye’deki ajansların geçtikleri haberlerde, saldırıya hazırlanmak üzere askeri tatbikata başlayan ve “Gerekirse vururuz” diyen İsrail’in operasyonda kullanacağı timler ve başlarında bulunacak komutanlara kadar saldırı hazırlığının tüm ayrıntıları yer aldı.

Buna rağmen, saldırının yaşandığı Pazartesi günü görüldü ki, gemilerde –tüm işaretlerin yapacağı yönünde olduğu, AKP’nin de vekillerini göndermeyerek ihtiyatlı davranacak kadar istihbarat sahibi olduğu- askeri saldırıya karşı hiçbir önlem alınmamıştı. Bu tip operasyonlarda çok tecrübeli olan İsrail ordusunun, güvertede ellerinde sopalarla bekleyen kalabalığın bulunduğu gemilere askerlerini helikopterlerden -şüphe çekecek biçimde- tek tek, adeta “yem gibi” indirdiği görülüyor. İsrail'in bu yöntemle gemidekileri provoke ederek operasyona meşruiyet kazandırmayı amaçladığı anlaşılıyor. O sırada yolcular arasında ise tam bir kargaşa hakim. Çünkü değil başka önlem, gemilerin daimi iletişiminin sağlanması için bile özel bir önlem alınmamıştı.

Netice, çok sayıda kişinin ölümü, çok daha fazlasının yaralanmasıyla sonuçlanan bir katliam oldu.

(soL - Haber Merkezi)