“AKP verecek değil, biz alacağız!”

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı soL'a dün üçüncüsü gerçekleşen ve İlahiyatçılarla Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinin katıldığı “Alevi çalıştayı” ile ilgili görüşlerini aktardılar.

Her iki Alevi örgütü yöneticisi de hükumetin Alevi örgütleri temsilcilerinin katılımı ile başlattıkları, ilahiyatçılar ve Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinin katılımı ile devam eden ve “Kürt açılımı” gibi parlak sözlerle gündeme getirilen “Alevi çalıştayı”ndan ya da “açılımı”ndan olumlu sonuçlar çıkacağı konusunda umutlu değiller. Her iki örgüt temsilcisi de Devlet Bakanı Faruk Çelik'in dünkü çalıştayda söylediği, çalıştaylarda “kayda değer düzeyde mesafeler alınmaya başlandığı” sözlerinin gerçeği yansıtmadığını belirtiyorlar. Her ikisinin de özellikle vurguladıkları nokta Alevilerin haklarını kendi örgütlü mücadeleleri yoluyla alacakları ve AKP'nin “Alevi açılımı”nın geçtiğimiz sene Kasım ayında gerçekleştirdikleri eylemlerin sonucu olduğu. Dolayısıyla “AKP hükumeti bize bir şey verecek değil, biz alacağız” diyorlar ve bu Kasım ayında İstanbul'da, daha güçlü ve daha kalabalık yeni bir eylem planladıklarını ilan ediyorlar.

“Bu süreçten ne çıkacak bilmiyoruz”
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, AKP'nin 'Alevi Çalıştayı'nda üçüncü etaba gelindiğini, bundan sonra böyle üç tane daha yapılacağını ve oradan bir sonuç çıkartılacağını ancak bu sonucun ne olacağını bilemediklerini belirtiyor. Balkız sürecin yılbaşına doğru sonuçlanmış olacağını tahmin ediyor. Ancak “Bütün bunlardan hükumet ne çıkaracak doğrusu bilmiyoruz” sözünü sık sık tekrarlıyor.

“Olumlu sonuçlanacağına dair umudumuz yok”
“Bugüne kadar geldiğimiz süreçte olagelenlere baktığımızda çokça olumsuzluk görüyoruz. Bu olumsuzluklar bütün bu çalışmaların olumlu sonuçlanacağına dair, başlangıçta birazcık olumlu bakışımız, beklentimiz vardıysa da onları ne yazık ki ortadan kaldırmış vaziyette” diyor ve nedenlerini şöyle sıralıyor: “Bu istemlerimiz atla deve olan şeyler değil, Diyanet İşleri Başkanlığı, zorunlu din derslerinde olduğu gibi kimileri anayasa değişikliği gerektiriyor, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması örneğinde olduğu gibi kimileri yasa değişikliği gerektiriyorlar. Ama kimileri var ki, bir hükumet kararıyla, bir Bakanlar Kurulu kararıyla, bir bakanlığın yerel yetki kullanımıyla dahi çözülebilecek şeyler. Örneğin Madımak Oteli'nin müze olması. Son derece basit bir şey. Kültür Bakanlığı orayı kamu yararına gerekçesiyle kamulaştıracak, Pir Sultan Abdal Derneği'ni davet edecek ve oranın müze olmasını temin edecektir. İş bu kadar basit. Ama ne yapıyor Kültür Bakanı. Ben kebapçıyı oradan taşıttım ya, onunla yetinin demeye getiriyor. İkrarlarımız karşısında da birinci katı kiralayarak orayı anı evi yapacağını söylüyor. Anı evi başka bir şeydir, Sivas Katliamı'nın anısına bu katliamlar bir daha olmasın diye buranın bir ayıp müzesi haline getirilmesi başka bir şeydir”

“Bu örneğe baktığımızda, öncesindeki 2008, 2009 muharrem oruçlarında, ramazan oruçlarına benzetircesine ışıltılı avizeler altında, otel salonlarında toptan muharrem iftarı açma yemekleri örneğine baktığımızda, geleceğe dair çok da umutlu olamıyoruz” sözleriyle sürece dair umutlu olmadıklarını ifade eden Balkız “Ama” diyor “biz bu devletten istiyoruz”.

“Hiç sorulmaması gereken ilahiyatçılardır”
Balkız'ın dünkü çalıştayın ilahiyatçılar ve DİB yetkilileri ile yapılmasına dair değerlendirmesi şöyle: “Biz bunların ne cevap vereceklerini biliyoruz. Alevilerle ilgili çalıştay yapıyorsanız, hiç soramamanız gerekenler ilahiyatçılardır, Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Çünkü onlar, bu konudaki sözlerini defalarca söylediler. Defalarca söylediklerini biz mahkemelere gelen mütealalarından biliyoruz. Laik bir ülkenin laik mahkemelerinde, zorunlu din dersleri ile ilgili, cemevleri ile ilgili ya da nüfus cüzdanlarımızdaki din hanesi ile ilgili yaptığımız başvurular nedeniyle açılan mahkemelerde mahkeme heyeti, Diyanet İşleri Başkanlığına da soruyorlar, bu konuda mütalaasını alıyorlar. Onlar da fetvasını gönderiyor ve mahkeme kararları böyle oluşuyor. Her müracaata aynı cevapları gönderirler. Söyledikleri şudur: 'Bu memleketin yüzde 99'u Müslümandır, Müslümanların tek ibadet mekanı vardır, adı camidir. Cemevi diye bir şey yoktur, dede diye bir şey yoktur. Bunu inkar edenler ayrı bir din yaratmaya çalışıyorlar.' Nitekim bugün çalıştayın sonunda gazetecilerle görüşen bir DİB mensubu aynen bunları söylemiş. Hiç sürpriz olmadı bizim için.”

“Biz kendi örgütlülüğümüzle elde edeceğiz”
Ve Balkız ekliyor: “AKP hükumeti bize bir şey verecek değil, biz alacağız!" “Bizim 9 Kasım'da yaptığımız eylemlerin başarısı AKP'yi Alevi açılımı yapmak zorunda bıraktı” diyor Balkız, “Sulandırabildikleri kadar sulandıracaklar. Ama buradan ne elde edeceksek, biz kendi gücümüzle ve örgütlülüğümüzle elde edeceğiz. Bunun için 9 Kasım mitingimizin yıl dönümünde, bu kez İstanbul'da, bu kez 135 bin kişiyle değil, bir milyon kişiyle yine eşit yurttaşlık talebi için eylem yapacağız. Bunu yapabilecek akla, zekaya, kararlılığa, en önemlisi heyecana sahibiz.

“Nereye gideceği belli olmayan, ucu açık toplantılar”
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Fevzi Gümüş, ilk çalıştaydan beri gelinen noktayı ve çalıştayların çözüm olup olamayacağını şu sözlerle değerlendiriyor: “Bu çalıştayların birinci oturumuna Alevi örgütlerinden temsilciler katıldılar. 3 Haziran'da yapılan kurultayda alevi örgütleri bildiğiniz gibi 5 temel konuda anlaştı: Bunlar Madımak, vatandaşlık hakları, cemevleri, zorunlu din dersleri, Alevi dergahlarının Alevilere verilmesi konusuydu. Bu 5 temel konuda anlaşma sağlandıktan sonra, nereye varacağı belli olmayan, ucu açık çalıştaylar yapmanın fazla bir anlamı kalmamıştı. Biz orada, Devlet Bakanı'na bu temel konularda somut adımlar atılmasını bekliyoruz demiştik. Anlaşılan o ki, sonu nereye varacağı belli olmayan toplantılar yaparak, ara ara da bunları kamuoyunun gündemine taşımak şeklindeki işleyiş sürdürülüyor. Biz baştan beri ihtiyatlı davranıyorduk ama sonuçta adım atılmasını önemsiyorduk. Anlaşılan o ki, AKP hükumeti bu konuda kısa, orta vadede bir şey yapmayacak, yani bir değişime hazır değil.”

“Cemevi açıklaması sürpriz olmadı”
Gümüş, dünkü çalıştayın din adamları ile yapılmış olmasına dair de şunları söylüyor: “Dünkü çalıştayda da Alevilerin çok temel taleplerini reddeden, inkar eden bir tutum var. İlahiyatçıları ve Diyanetçileri çağırmışlar, biz bunun gereksiz olduğunu söylemiştik. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı genel olarak Diyanet'in Alevilere bakışını yansıtan bir açıklama yapmış: Cemevlerine ibadet merkezi şeklinde muamele yapmak, Müslüman olan, peygamberi bir olan yurttaşlar için olmaz demiş. Alevilik Anadolu'ya özgü bir inançtır ve Anadolu Aleviliğinde Tanrı anlayışı başkadır, ibadet yerleri başkadır. Dolayısıyla bu, hakim Sünni bakışın penceresinden anlaşılması mümkün olan bir durum değildir. Bu açıklama da bizim için sürpriz olmadı.”

“Üçüncü çalıştaya katılma talebimizi kabul etmediler”
Devlet Bakanı Çelik'in çalıştaylar başladığından beri mesafe alındığı değerlendirmesine de katılmıyor: “Bu çalıştayların ilki 3 Haziran'da Ankara'da Bilkent Otel'de Alevi örgütlerinin temsilcileriyle yapıldı. O günden bu güne iki buçuk aylık bir zaman geçti ancak hiçbir somut adım atılmadı. Görüşmeyi bir sorun çözme olarak algılıyorlarsa bilemiyorum ama bu konuda bir somut gelişme yok. Bu Diyanet ve İlahiyatçıların katıldığı dünkü çalıştaya gözlemci olarak katılma talebimiz vardı, kabul etmediler."

“Çözümü mitinglerle zorlayacağız”
Gümüş sonbaharda Alevi örgütleri olarak yeni bir miting planladıklarını ve çözümü bu şekilde zorlayacaklarını belirtiyor: “Biz Alevi örgütleri olarak bu sorunların çözümü konusunda fiili demokratik mücadeleyi kendimize rehber edinmiş bulunuyoruz. Bu çalıştaylar nereye varacak bilmiyoruz ama Ankara'da yaptığımız bir miting gibi, önümüzdeki sonbaharda bir miting de İstanbul'da yapmamız gerekecek. Bir kez daha siyasi iktidarı bu konuda, sorunu çözmeye dönük bir adım atmaya zorlayacağız gibi görünüyor."

Fevzi Gümüş son olarak hükumetin “açılım” politikasına da değinerek şu değerlendirmeyi yapıyor: “Açılma, saçılma şimdi biraz moda haline geldi. Türkiye'nin demokratikleşmesi bir bütündür. Demokratikleşme ve değişim iradesi göstermek, böyle parçalı siyaset yürütmekle mümkün değildir. Bu bile kuşkularımızın, samimiyet noktasında artmasına neden oluyor."