AKP Muğla'da adım atamıyor

AKP’nin, çevre sorunlarında "çözüme" ilişkin tüm girişimleri Muğlalılar tarafından engelleniyor.

soL (Muğla) Çevre sorunlarını değerlendirmek üzere geçtiğimiz gün Muğla Valiliği'nde yapılan toplantıda, tüm engelleme çabalarına rağmen Yurtsever Cephe Sözcüsü Ayhan Karahan bir sunum gerçekleştirdi. "Mavi yolculuk"larını tamamladıktan sonra arabalarının bagajına kasalar dolusu balık doldurarak Bodrum'dan ayrılan "Çevre Komisyonu" üyesi milletvekilleri hakkında Yurtsever Cepheliler suç duyurusunda bulundu.

http://haber.sol.org.tr/mansetler/mansetsag/baliklari_yuttuk_simdi_yayilalim.html

Yaşanan bu gelişmelerle ilgili Ayhan Karahan'ın görüşlerini aldık.

Çevre sorunlarını "yerinde görerek" Meclis gündemine taşıyacak olan Çevre Komisyonu'ndaki milletvekilleri ne amaçla yola çıktı?

Ayhan Karahan: Komisyon 14'ü AKP'li, dördü CHP'li, üçü MHP'li olmak üzere toplam 21 milletvekilinden oluşuyor. Bu komisyonun herhangi bir yaptırımı yok. Esas amacı, AKP'nin rant uğruna son yıllarda artan bir hızla derinleştirdiği çevre sorunlarına makyaj yapmak. Ancak biz bu makyajı daha Muğla'ya geldikleri gün Valilik'te yapılan kapalı toplantıda düşürdük.

Muğla'nın çevre sorunları sunumumuzda bu sorunların varlığının şu anki sorumlusunun AKP'nin kendisi olduğunu yasalar, mahkeme kararları, bilimsel veri ve belgelerle açığa çıkarırken Komisyon üyeleri adeta bir uzaylıya bakar gibiydiler. Çünkü bilmedikleri bir alanda sadece konu mankeni olan söz konusu milletvekilleri düzmece bir komisyonda 'dostlar çevreci görsün'ü oynamaya çıkmışlardı. Sunum sonrası Komisyon Başkanı Nuri Uslu milletvekillerine soracakları soru ya da belirtecekleri bir görüş olup olmadığını gündeme getirdiğinde AKP'den söz alan olmadı. Mecliste muhalif parti milletvekilleri ise sunumu desteklediklerini söylediler. Çok dökülen bir komisyon olduğu en son giderayak 3-5 kilo balığa tenezzül edişleri ile tescillenmiş oldu. Bu 21 milletvekilinden sadece dört tanesi denize kıyısı olan bölge milletvekiliydi. Bu dört milletvekilinden ikisi yüzme dahi bilmiyor. Tamam, yüzme bilmemek bir zaaf değil. Ama denizi tanımayanlar denizlerimizin geleceğine karar vermeye kalkmamalıdır. Bu yükseklik fobisi olan birisinin pilotluk yapması gibi bir durumdur. Yani komisyonun ciddiye alınacak bir tarafı yok.

Bodrum'da balık çiftliklerinde inceleme yapmak için zorunlu olarak yata bindiklerinde yedi tanesi fenalaşıp baygınlık, bulantı gibi durumlar yaşadı. Mesela komisyonda su ürünleri ya da denizcilik eğitimi görmüş bir üye yoktu. Balık çiftlikleri sorununun yaşandığı İzmir, Mersin, Ordu, Muğla, Aydın gibi illerin hiç birisinden milletvekili yoktu komisyonda. Çünkü Tayyip Erdoğan balık çiftlikleri nedeni ile o bölgenin AKP milletvekillerinin halkla karşı karşıya gelmesini istemedi. Ayrıca söz konusu bölge milletvekilleri de bu konuda gönülsüzdü. Kısacası zaten derme çatma, gecekondu gibi kurulmuş sözüm ona çevre komisyonunu deşifre etmek bizler için çok zor bir uğraş olmadı. 24 saat yetti de, arttı bile. Tayyip Erdoğan bunun farkına varmış olsa gerek, dün sabah Bodrum'a Çevre Orman Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Tarım Köy İşleri Bakanlığı'ndan üç müsteşarı gönderdi. Kaymakamlıkta üç Bakanlık müsteşarı, turizm temsilcileri, çiftlikçiler ve denizcilerden temsilcilerin yer aldığı bir toplantı yapıldı.

Bodrumlu yurtseverler, milletvekillerinin ziyaretinden sonra Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığı'na neden başvurdu?

AKP'nin hukuk tanımazlığı, adaleti temsil eden ve çok da politik olmayan kesimlerde savunma refleksi yaratmıştır. Biz buna kendi yaşadığımız adli süreçlerde sıklıkla tanık olduk. Bunun bir genelleme haline getirilmesi kesinlikle yanlıştır. Ancak yargı içerisinde hâlâ namuslu, ülkesini seven unsurların ciddi bir direniş oluşturduğu da bir gerçekliktir. Ortada yasalar var. Bu yasalar düzene uygun kurgulanmıştır. Ancak hukukta takdir hakkı denilen esnek noktalarda pozitif sonuçlar aldığımız örnekler azımsanmayacak derecede. AKP'nin kamusal çıkar adına diyerek pazara sürdüğü pek çok yağma planını, yargıdan geri döndürdük. Hatta en son ülkedeki 94 orman arazisinin tahsisini durdururken, mahkeme gerekçesinde kamu çıkarını örnekle şöyle açıkladı: "Tüm kamunun eşit bir şekilde kullanabildiği haklardır. Herkesin çocuğunun kullanabildiği oyun bahçesi, herkesin elektrik alabildiği trafo, herkesin yürüyebildiği kaldırım, herkesin yüzebildiği deniz, herkesin oksijenini soluyabileceği orman gibi..." Ve kamusal alan olan ormanların daraltılmasında bir kamu çıkarı olamaz diyerek orman tahsislerini durdurmuştu.

Terazinin kantarını fazla kaçırmadan hukuksal alanı sonuna dek zorlamak gerektiğini düşünüyoruz. Ancak yargıdan önce toplumsal meşruiyeti sağlamak gerek. Toplumsal meşruiyet gerçekten kamu vicdanı adına karar verilmesi noktasında önemlidir diye düşünüyoruz. Orman tahsisleri Danıştay'ın ilgili dairesinin önüne düştüğünde, zaten o hukuk biriminin üyeleri konuya vakıftılar. Çünkü kampanyalar ve eylemlilik süreci ile konu kamuoyunun gündemine taşınmış, doğal olarak bir ilgi de oluşmuştu. En son TBMM Çevre Komisyonu milletvekillerine yönelik suç duyurumuzda da, muhatabımız olan adli makam daha biz müracaatı yapmadan konuya vakıftı. Çünkü bu suç duyurusu ile bir anlamda toplumsal vicdanı temsil ediyorduk. Bunu yapmamamız şaşırtıcı olurdu. Bu yaklaşımımızın tek başına hukuk üzerinden bir siyasi hat belirlemek gibi bir anlamı yok. Ayrıca milletvekillerinin rüşvet aldıkları suç mahalli Bodrum olduğu ve buranın yerel mahkemelerini ilgilendirdiği için Bodrum Cumhuriyet Savcılığı suç duyurusu adresimiz oldu.

Bölgeyi iyi tanıyan biri olarak ne tür sorunlar ile karşılaştınız? Bunlara karşı nasıl müdahalelerde bulundunuz? Bu güne kadar ne tür somut başarılara imza attınız?

Bir defa, kapitalizmin verili koşullarında düzenin kendisinden kaynaklı sorunlarla uğraşmak kendi içinde bir sorun. Yani sosyalizmi kurduğumuzda zaten çözülecek bu sorunlara enerji harcamayalım demek sanki daha devrimci bir teorik bakış gibi. Bu kolaycılık olduğu kadar pasifizmin en belirgin biçimlerindendir. Kapitalizmin insanı ve yaşamın kendisini tahrip etmesi kaçınılmazdır. Ancak sosyalizmi kapitalizm enkazı üzerine kurarken, yaşam ne kadar az tahrip edilmiş olursa, inşa sürecimiz o denli kolaylaşacaktır. Kitlelerin bilincinde sistemi deşifre etmenin, verili koşulların önümüze koyduğu sorunlarla cebelleşmekten başka bir yolu olduğunu düşünmüyoruz. Gerekiyorsa bu anlamda iğne ile kuyu kazacağız.

Ayrıca yapmış olduğumuz mücadele salt bir çevre mücadelesi değildir. Yakın zamanda devasa bir Fethullah okul inşaatını mühürlettik. Şimdi mühürlettiğimiz okulun sınırları içindeki MHP'li Belediye, Bayındırlık Bakanlığı ile kaçak inşaatı devam ettirebilmek için çözüm arayışında. ANAP'lı Bitez Beldesi Belediye Başkanı'nı yoğun hukuksal takip ve deşifrasyon faaliyetimizle görevden aldırdık. Görevi kötüye kullanmak ve zimmetine para geçirmekten mahkumiyeti onanan bu şahıs, şu anda bize olan tepkisinden dolayı kendileriyle örtüşmediği halde beldede MHP çalışması yapıyor. Dayatılan ve dikeyde 5 kat yapılaşma getiren İmar Planına karşı "İmar Planı mı, İdam Fermanı mı?" başlıklı ilk kitlesel toplantıyı ve tepkiyi örgütledik. Referandum yaptık. Ertuğrul Günay'ın yüzüne sonuçları açıkladık ve deklarasyon verip uyardık. Bu çalışmalar toplumdaki ve yerel belediyelerdeki korku havasının dağılmasına neden olup, özgüven duygusunu güçlendirdi. Ortakent, Gümüşlük Belediyeleri ve Mimarlar Odasının itirazı sonrası Danıştay kararı ile bu plan şimdilik gündemden düştü.

Mafya oluşumları ciddi hedefimiz oldu. Geçtiğimiz yaz sezonunda Alaattin Çakıcı'nın oğlu Ali Çakıcı'nın ve İbrahim Tatlıses'in buna benzer denemelerine meydanda tepki verdik. Bodrum'da da elbet mafyavari irili ufaklı oluşumlar var. Bunlar kapitalizmin atsineğidir. Ancak nicelik olarak diğer tatil beldeleri ile kıyas kabul edilemeyecek denli etkili değil ise bunda yurtseverlerin, Bodrum halkı tarafından da inkar edilmeyen etkisi olmuştur. Bundan üç yıl önce Bodrum'a 40 km. uzaktaki Avşar köyünde bir taş ocağı, köylünün ocağına incir ağacı dikmek üzere iken konuya müdahil olmuştuk. Sonuçta taş ocağı kaybetti, kapandı. Köy ve köylü bu beladan kurtuldu. Hâlâ o köyden araçla geçiyor dahi olsak yolumuz kesilir, köylünün sıcak misafirperverliğinden ve minnet duygusunu yansıtışından kendimizi kurtaramayız.

MNG'nin denizi doldurması meselesi de ilginç bir deneyimdir. Şirket AKP'nin özel koruması altında yasa, hukuk tanımıyor. Dur diyoruz durmuyor. Etkili, yetkili makam işgalcilerine durdurun diyoruz durdurmuyorlar. En son, o zaman iş bize düşüyor deyip 72 saat zaman tanıdık her iki tarafa da. 72 saatin sonunda gidip kendimiz mühürledik. Yani fiili durum yarattık. Bu genelde son kullandığımız etkili bir yöntem. Mühürleme tarihimiz olan 30 Nisan'dan bu yana şantiye binası kapalı ve tek bir kazma sesi duyulmamaktadır.

ABD savaş gemilerine karşı Marmaris eylemlerimiz de fiili durum yaratmak açısından ilginç özellikler taşıyor. İlkinde OAK-HİLL'deki askerleri bir gün karaya çıkarmamıştık. İkincisinde yani 1,5 ay kadar önce USS Sanantonnio LPD-17 adlı gemiyi vaktinden 24 saat önce kovmuştuk. Bodrum Kalesine astığımız 100 metrekarelik "AKP'yi istemiyoruz" pankartı da Yurtsever Cephe'nin hafızalardan silinmez imzalarındandır.