'AKP kamu okullarını tasfiye ediyor'

Geçen hafta sonu Ankara'da düzenlenen "Gerici ve Piyasacı Eğitime Karşı Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?" sempozyumuna, "AKP Eğitimde ve Eğitimle Ne Yapmak İstiyor?" başlıklı bildirisiyle katılan Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Kemal İnal ile AKP ve eğitime müdahalelerini konuştuk.

soL Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Kemal İnal, sohbetimizde AKP'nin eğitime müdahaleleri engellenemezse, önümüzdeki sürecin kamu okullarının tasfiyesine varacağını ifade etti.

soL: AKP'nin hükümet olmasından bu yana politikalarında ve uygulamalarında eğitim bağlamında hangi noktalar öne çıktı?

Kemal İnal: AKP bugüne kadar neler yaptı? Bir kere eğitim felsefesini değiştirdi. Daha önce davranışçılık dediği felsefenin ya da yaklaşımın yerine yapılandırmacılık dediği bir felsefeyi ya da yaklaşımı koydu. Yapılandırmacılıktan ne anlamalıyız? Kim neyi yapılandırıyor? Yapılandıran evet Milli Eğitim Bakanlığı (MEB). MEB'i yapılandıran kim? Hükümet. Onu kim yapılandırıyor? Uluslararası emperyalist kuruluşlar, yani IMF, Dünya Bankası, AB gibi kuruluşlar ve ABD gibi ülkeler. Bunlar neyi yapılandırmaya çalışıyorlar? Türkiye'de eğitimin içeriğini yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar. Bu içeriği hangi bağlamda yapılandırmaya çalışıyorlar? Mesela, diyorlar ki, toplumsal küme çalışması yerine bireysel çalışma yapılsın, yani etkinlik ve performans ödevleri yapsın öğrenciler. Şimdi etkinlik ve performans ödevleri yapılması nedeniyle öğrencinin pratik birtakım meşgalelerle el alışkanlığı geliştirmesinden ziyade bir girişimci olarak yetişmesi, birşeyleri yapması, pazarlaması vs. amaçlanıyor. Yaptığı şeyi piyasada satmak zorunda değil, gelip öğretmenine satabilir. Yani mecazi anlamda, beğenme anlamında. Dolaysıyla öğrenci bu anlamda piyasaya yönelik olarak, girişimciliğe, meta ilişkilerine yönelik olarak yeniden yapılandırılıyor.

Veliler keza öyle. Okul harcamalarına katılmaları isteniyor, sınıf düzenlemelerine, perdesidir, televizyonudur, sınıf içinde ne gerekiyorsa, satın alarak sınıfa koyması isteniyor ve bu anlamda veli de yeniden yapılandırılıyor. Öğretmen nasıl yeniden yapılandırılıyor, öğretmene de deniliyor ki sen bir bilgi kaynağı değilsin, bir rehbersin. Öğrenciye ve veliye aracılık edececeksin, onlara rehberlik edeceksin.

Şimdi yapılandıran belli yapılandırılan belli, öyleyse ne yapılandırılıyor? Müfredatlar, ders kitapları, öğrenciler yapılandırılıyor. Veliler, öğretmenler yapılandırılıyor. Öğrenme kuramları ya da metodlar yapılandırılıyor. Okulların fiziki donanımları, mekansal düzenlemeleri, MEB'in özel bir takım birimleri yapılandırılıyor. Tüm eğitim kurumu, bakanından tutun da aşağıya, öğrenciye kadar yeniden yapılandırılıyor.

"Felsefenin taşeronları belli, müteahitleri belli"
Bu yapılandırmacı felsefe, inşacılık diyorlar biz buna ama inşaatçılık diyelim. Yani bu inşaatın taşeronları belli, müteahitleri belli. Ondan sonra işçileri belli, işçiler öğrenciler oluyor. Öğretmenler taşeronlar. Bu inşaatın mühendisleri ya da sahipleri de MEB'in kendisi. Tabii bütün bunların üstünde bu ihaleyi veren de bir Amerika, uluslararası emperyalist kuruluşlar. Bu müfredatlarda yeniden yapılanma uluslararası bir süreç. Son 15 yıldır küreselleşmeyle birlikte birçok ülkede ABD'nin öncülüğünde ortaya konan bir süreç. ABD'de başlamıştı bu ve pek bilinmez ama bunun mimarlarından biri oğul Bush'tur. Onun Teksas Valiliği döneminde başlamıştır. Buranın arkasından bunu Irak'ta ve diğer üçüncü dünya ülkelerinde uygulamaya koydular.

soL: Bunu biraz daha açabilir miyiz hocam? Teksas'da valiliği döneminde başladı derken, programlara mı bir müdahele oldu?

K.İ: Eyalet programlarına müdahele edildi. Bunları Mc Laren, Michael Apple gibi eleştirel eğitimciler çok yazdılar. Burada Bush ve çetesinin getirdiği yeni şey, "neoconservative" ideolojik bir açılım. Yani bütün bu emperyalist iktisadi ilişkilere bir de böyle ideolojik anlam ekliyorlar. Mesela Harun Yahya'nın yani Adnan Hocanın en büyük destekçilerinden biri ABD'deki Bush yönetimidir. O yüzden oralarda mesela atlas çok kolaylıkla dağıtılabilmiştir.

ABD'de eyalette başlayıp tüm ülkeye yayılan bu anlayışa karşı da belli bir mücadele ortaya çıkmıştır. Eleştirel eğitimciler büyük bir mücadele örneği vermişlerdir. Ama işin ilginç tarafı ABD'de verilen mücadeleyi şu ana kadar Türkiye'de pek görmedik. Çünkü başta Eğitim Sen içinde bazı gruplar olmak üzere yeni müfredata toz kondurmayan insanlar ortaya çıktı. 2004 yılında biz Eğitim Sen Genel Merkezi'nde bu konuda bir çalışma yaparken, bu konuda çok büyük bir dirençle karşılaştık. Bu müfredatlar çok özgürlükçüdür iyidir, bireysel gelişime, özerkliğe insiyatif tanıyor gibi iddialarla karşılaştık. Öğrencinin önünü açıyor, el becerilerini geliştirecek performans ve etkinlik ödevleri içeriyor denildi. Bunun arkasındaki mantık görülmek istenmedi, felsefe görülmek istenmedi. O mantık ve felsefede çok ciddi bir şekilde modernizm eleştirisi yapılıyor, çok ciddi bir şekilde Newton eleştirisi yapılıyor, beğenmesek de pozitivizm eleştirisi yapılıyor. Heisenberg'in belirsizlik ilkesini kalkıp kendi alanına uyarlıyor, sosyal hayatta da belirsizlik ilkesi geçerlidir diyor. Kuantum (parçacık) fiziği ve felsefesi daha çok atom altı düzeydeki parçacıkların zaman ve mekanının belirlenemezliği ile ilgili ki, şimdilik öyle birşey söz konusu. Belki ilerde belirlenebilir. Ama kalkıp da atom altı parçacıklar düzeyinde yapılan çıkarsamaları sosyal hayata uyarlamak çok yanlış bir indirgemecilik. Kaldı ki, sosyal hayatın kendi yasaları vardır ve biz bu yasaları bildikten sonra sosyal hayatta belirsizlikler değil belirlilikler, yani yasalar vardır. O anlamda determinist bir ilişkiyi tespit edebiliyoruz. İşte iktisadi yasaların sosyal hayatı belirlemesidir bu.

Şimdi bunlar hızlıca bir alandan başka bir alan sıçrarken tabii ki mantıksal boşluklar da oluştu. Mesela Modernizme tu kaka denilirken, kitapta öğrencide davranış değişikliği yapmak anlayışı devam etti ki, bu bir modernist mantıktır. Örneğin diğer bir mantıksal boşluk, hayat bilgisi ya da sosyal bilgiler ders kitabındaydı, orada nasıl araştırma yapılır diye bir araştırma sürecinin safhaları verilmiş, bakın o safhalara işte problem tanımlama, gözlem, yasa vs. aslında bu tipik bir modernist bilimsel mantık. Bunu vereceksin, ondan sonra kitaplara serpiştirilmiş birtakım belirsizliği çağrıştıran mistik şeyleri çağrıştıran önermelerden bahsedeceksin. Mesela tek doğru yoktur, birden fazla doğru vardır, herkesin doğrusu kendine göredir. Bu doğruların hepsi bilimsel olarak dikkate alınabilir ve katkıda bulunabilir. Şimdi öyle olunca, oradan çeşitli eğilimler, inançlar derken postmodernizme kapı açılıyor.

"Postmodernizm dincilere kapı açıyor"

soL: Evet bu da sizin üzerinde durduğunuz bir konu.

K.İ: Türkiye'de yeni akımların postmodermizmi sahiplenmesinin en büyük nedeni kendilerine bu akımın kapı açmasıdır. Yani, dini bir yaşam biçimi olarak, çeşitlilik, zenginlik olarak görmesi ve meta anlatı olarak görülen modernist anlatılar ya da ideolojilere, komünizm gibi marksizm gibi anlatılara karşı çıkması.

Tabi böyle olunca, AKP bütün bu felsefi değişiklikleri, müfredat değişikliklerini en aşağıya indirerek bireysel düzeyde davranış değişiklikleriyle de daha da taçlandırmış oldu. Artık fakir veliler bile şunu kabul ediyorlar, parayı vermeden okumak mümkün değil. Yani bütün bu değişiklikler, yapılandırma sürecinin geldiği nokta, 'kardeşim eğitim ile sınıf atlamak mümkün ama bunun için parasını vermemiz lazım, çünkü devletin parası yok, kaliteli eğitim ancak parayla olur ve parayı verdiğiniz zaman düdüğü çalarsınız' anlayışı. Böyle olunca bütün eğitim süreci meta ilişkilerine açılıyor ve AKP'nin istediği de bu.

soL: Sizin de içinde olduğunuz bir ekibin yeni çıkaracağı Eleştirel Pedagoji dergisinin ilk dosya konusu AKP ve Eğitim bildiğimiz kadarıyla.

K.İ: Evet. İlk sayı Ocak ayında çıkacak ve ilk sayının dosya konusu AKP'nin eğitim karnesi olacak. Değişik yazılar var dosyada, sanırım alana da iyi bir katkıda bulunacak.

soL: Peki hocam bu iş böyle devam ederse eğitim bağlamında AKP'nin bundan sonra önünde ne var?

K.İ: Eğitimde süreç böyle giderse ben kamu okullarının tasfiye edileceğini düşünüyorum. Yani nasıl tasfiye? Kendi başınızın çaresine bakın denilecek, çoktandır da deniliyor zaten. İki adres gösteriyor AKP. Birincisi dershaneler, dershaneleri özel okullara dönüştürme niyetleri var. İkincisi de atıl kapasite ile çalışan özel okulların kapasitesini artırmak. Biliyorsunuz bu özel okulların içinde epeyce bir tarikat okulları var ve bu tarikat okullarıyla sermayenin okulları yanyana ve birbirinden çok fazla rahatsız olmuyorlar. Okul anlamında bu böyle olacak. Ama eğitim genel olarak bu piyasa ve meta ilişkilerine daha fazla açılacak. İnsanlar artık evet para vermeden eğitim mümkün değil diyecekler ve daha fazla para vermeye çağrıldıklarında koşa koşa gidecekler.

"İnsan bir sermaye değildir"
Şöyle birşey var. Çocuklar aileleri tarafından artık çok ciddi bir ekonomik yatırım olarak görülüyor ve insan sermayesi kuramı çerçevesinde bu yatırımın iyi getiri getirebilmesi için çok ciddi şekilde desteklenmesi gerektiği velilere empoze ediliyor. Dikkat ederseniz gazetelerde, televizyonlarda dergilerde, eğitimde kariyer diye, bol bol programlar var. Bütün bunlar insanı sermaye olarak gören bir anlayışın ürünü. Buna karşı çok ciddi bir şekilde durmak lazım. İnsan bir sermaye değildir, insan toplumsal bir varlıktır. Sermaye değil, toplumsal bir zenginliktir. Herkes kendine yatırım yapar hale gelmeye başladı. Yani topluma değil kendine. Çünkü birinci sınıfı bırakın, artık okul öncesinden itibaren çocuklar kendilerine yatırım yapılacak şekilde yetiştiriliyorlar. Yeni yapılandırmacı çerçevede etkinlik ve performans ödevlerine çok fazla ağırlık veriyorlar. Ama buradaki açmazlardan biri, bunun Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı da dile getirmişti: Sınavlarda etkinlik ve performansa ilişkin sorular çıkmıyor, buna ciddi olarak veliler de bir zamanlar karşı çıkmışlardı. Ama şimdi onlar da uyum sağladı. Çünkü çocuklarının bu etkinlik ve performans ödevlerini yaptıklarını görerek mutlu olduklarını görüyorlar. Nasıl mutlu olmasınlar? İşte birtakım ahşap malzemeler kullanarak, kağıtlar kullanarak çocuklar kendilerini orda ifade ediyorlar, bunun nesi kötü? Kötü olan şu: Çocuklardan bunu, kendilerini gerçekleştirmekten ziyade hep birşeyin aracı olarak kullanmaları isteniyor ve hep o şekilde kullanmaya itiliyorlar. Nedir bu? Bunları yaparsam ben ilerde başarılı olablirim. ABD'de ideolojinin en önemli unsuru başarıdır, başarırsan varsın, başaramazsan yoksun. Dolayısıyla bu Sosyal Darwinist felsefe Türkiye'deki eğitim sisteminde de yer etti. Etkinlik ve performanslardan başlayan bu başarı saiki, güdüsü sınavlara kadar sürüyor ve artık bütün herşey sınavlara kilitlendiği, endekslendiği için de sınavları başarmak, bütün eğitim sisteminin temeli haline geliyor. Türkiye Eğitim Sistemi ne öğretmen merkezlidir, ne öğrenci merkezlidir, tamamen sınav merkezlidir. Bütün herşey sınavlara endekslendiği için bu sınavlar, bir yerde öğrencinin hayatını belirleyen inanılmaz bir ayıklama aracı olarak çocukların ve velilerin hayatını karartıyor. Sınavlar kalkmalıdır diye kampanya yapılabilir, sınavsız da hayat mümkün. Asıl sınav, sınavlara karşı çıkmaktır.

soL: AKP'nin eğitim alanına müdahalelerinin çok tehlikeli boyutlara ulaştığı böylesi bir dönemde eğitim emekçilerine, velilere nasıl seslenmek istersiniz? AKP'nin bu saldırılarına karşı nasıl bir mücadele örülmeli?

Öncelikle bu sınavlara velilerin karşı çıkması lazım. Sınavlar insanı tüketiyor, bitiriyor, hem maddi hem manevi anlamda. Dört yaşına, üç yaşına kadar indi bu sınav kaygısı. Çocuklar bir metin okumaktan ziyade, sürekli test çözmeye zorlanıyorlar ve haliyle hayat onlara belli şıklar çerçevesinde sunuluyor. Şıkları görmeden cevap veremiyorlar. Ama hayatta bir çıkmazla karşılaştığınızda önünüze şıklar hazır verilmez. Bu şıkları kendiniz oluşturmak zorundasınız, dört tane şık veriyorsa, hayır beşinci şık ben bunları cevaplamıyorum, ben buna karşıyım olmalı. Böyle bir kampanya başlatılabilir.

Bence diğer bir şey, dershanelerin kapatılması talebiyle bir kampanya başlatmak olabilir. Öğrenci velileri okul aile birliklerinin bir tür dekoratif unsuru olmaktan ziyade okulun belki müdürünü, müdür yardımcılarını denetleyen unsurlar haline getirilebilir. Öğretmen, veli, öğrenci sacayağı, okulları yönetecek donanımdadır. Bunun için mücadele edilmelidir.

soL: Çok teşekkür ederiz.