AKP’den ‘google’ savunması

AKP, Yargıtay Başsavcısını delillerini “google” kullanarak toplamakla eleştirdi.

(soL HABER MERKEZİ) AKP'nin Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu savunmada, önce dava açılmaya karar verilerek sonra delil toplandığı, iddianameye ek olarak sunulan dosyalarda yer alan gazete haberlerinin ve yorumların büyük bir kısmının, bunların yayınlanmasından yıllarca sonra internet yoluyla derlendiği ileri sürülerek, "Bu nedenle bu dava adeta bir 'Google davası'dır" denildi.

AKP, hakkında açılan kapatma davasında esas hakkındaki savunmasını Anayasa Mahkemesi'ne sundu. Daha önce yapılan "demokrasi manifestosu" propagandasını bir kez daha boşa çıkaran AKP, Mayıs ayı başlarında verdiği ön savunmadakilere benzer argümanlarla kendini savunmaya çalıştı. Fakat yeni metnin öncekine göre daha mutedil bir tonda yazılmış olduğu göze çarpıyor. Ön savunmada yargıya dönük açıkça tehdit anlamına gelen ve hakarete varan ifadeler kullanılmıştı. Esas hakkındaki savunmada da bu tip kimi ifadeler varlığını sürdürse de bu sefer daha kontrollü davranmaya çalışıldığı belli oluyor. Yine göze çarpan başka bir husus da eleştirilerin "Başsavcı"yla sınırlı tutulmuş olması ve genelleştirilebilecek kimi hitaplardan kaçınılması.

Giriş YARSAV'la yapılmış
Savunmanın giriş bölümünde girişinde davanın siyasi nitelikte olduğuna ilişkin kanaatin Başsavcılığın esas hakkındaki görüşünü inceledikten sonra daha da pekiştiği belirtiliyor.

Giriş bölümünün ağırlıklı konusuysa iddianamenin ekleri arasında yer alan bir fotokopinin YARSAV Yönetim Kurulu'unca hazırlanan bir bildirinin arkasına çekilmiş olması. Bununla ilgili olarak, "Partimize ve hükümet politikalarına karşı tavırlarıyla bilinen YARSAV'a ait kağıtların partimiz hakkında kapatma talebinde bulunan bir iddianamenin ekinde neden ve nasıl yer aldığını biz anlayabilmiş değiliz" deniyor.

Laiklikle ilgili "bildiğiniz her şeyi unutun"
Savunmaya göre, davanın temelinde partimizin demokrasi ve laiklik anlayışının Başsavcının anlayışıyla bağdaşmaması yatıyor. İddianamedeki laiklik tanımının baştan aşağı sorunlu olduğunu savunan metin, "İddianamede laiklik prensibi değil, laiklik adıyla totaliter bir ideoloji, bir felsefi kanaat ve en tehlikesi diğer dini inançlarla rekabet halinde olan bir inanç sistemi tanımlanmakta ve savunulmaktadır" ifadesini kullanıyor.

Bunun ardındansa savunma laikliğin bir "yaşam biçimi" olmadığını kanıtlama çabasına girişiyor. Metne göre, laikliğin "bir yaşam biçimi" olarak kabul edilmesi, pratik olarak bir "yaşam biçimi"nin benimsenmesi ve toplumun farklı kesimlerine bu "yaşam biçimi"nin dayatılması sonucunu verir."

Laiklik var, laiklik var...
AKP'nin daha önce de sürekli yaptığı laikliği yeniden tanımlama denemelerinin bir başka örneğini veren bu bölümde "ilerleme", "bilimsellik" gibi kavramlar da yine "pozitivizm eleştirisi" adı altında "çağdışı", "modası geçmiş" ilan ediliyor.

Başsavcıya "pozitivist ve militan laik" pozisyonunu yakıştıran AKP, kendiniyse "demokratik laik" olarak tanımlıyor ve Başsavcı'nın "demokratik laiklik" kavramına dönük "alerjisini" anlayamadığını belirtiyor. Bilindiği gibi demokratik laiklik kavramı Refah Partisi'nin kapatılmasından sonra gericilerin ABD'den devşirdikleri kavramlardan biri.

Abdullah Gül'ün durumu
Savunmada AKP'nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğu hakkında ikna edici hiçbir delil sunulamadığı iddia ediliyor. Delil olarak dosyaya konulan gazetelerin orijinal küpürlerine yer verilmemesinin eleştirildiği savunmada, "Nitekim iddianameye ek olarak sunulan dosyalarda yer alan gazete haber ve yorumlarının büyük bir kısmı bunların yayınlanmasından yıllarca sonra internet yoluyla derlenmiştir. Bu nedenle bu dava adeta bir "google davası"dır. Başsavcı, çok sayıda haber ve yorumu dava açma tarihine yakın bir zamanda anahtar kelime yazarak "google" arama motorundan arama yapmak suretiyle elde etmiştir" deniliyor.

Abdullah Gül'ün durumuna da değinilen savunmada, kapatma davasının açıldığı tarih itibariyle partiyle bağı kalmamış olanlar için yaptırım uygulanmayacağı ileri sürülüyor.

İnkar et gitsin
Savunmanın diğer bir ağırlıklı noktasınıysa AKP'nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmediğini ispatlamaya dönük bölümler oluşturuyor. Odak haline gelmek için, "Anayasaya aykırı eylemleri işleyenlerin bu eylemleri süreklilik içinde sıklıkla ve yoğunlukla tekrarlamalarının zorunlu olduğunu" savunan AKP, kendisi için bu durumun söz konusu olmadığını belirtiyor.

Savunmanın dayanaklarından birini de "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı karşısında AKP'nin kapatılamayacağı" savı oluşturuyor.

Metinde her zamanki basit inkara da sık sık başvuruluyor. Bunun bir örneği olarak, eski TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın "..Onlar bu kıyafetiyle giremezken, çok sevgili arkadaşları hangi kıyafetle okula giriyorlar, hepiniz biliyorsunuz..." sözü, "Bu söz, üniversite öğrencilerinin her türlü kıyafetle öğrenimlerine devam edebildiklerini, bu anlamda başörtüsünün de serbest olması gerektiğini ifade etmektedir" şeklinde savunulabiliyor.

İşte örnek bir özgürlük anlayışı
"Büyük Ortadoğu Projesi" ile "ılımlı İslam" arasındaki bağın bir kez daha reddedildiği metinde, AKP'nin hiçbir partinin devamı olmadığı ve örtülü bir programa ulaşmayı hedeflemediği belirtiliyor. Bu iddialara karşı savunma olaraksa şu argüman seçilmiş: "Bu iddia, Ortodoks Marksizmin 'komünist topluma' giden yolda benimsediği 'birkaç aşama' yönteminden bahseden kitapların fazlasıyla etkisinde kalındığı izlenimini vermektedir."

15 yaşın altındaki çocukların Kuran eğitim almasını istemeyi, metnin genelinde olduğu gibi, "ifade özgürlüğü"yle açıklayan savunma "çocukların din eğitimi özgürlüğü, Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınmıştır" diyebiliyor.

Erdoğan'ın 'talebi'
Hem özel okulları kuvvetlendirmeyi hem de fakir ve başarılı çocukları tarikatların kucağına itmeyi hedeflediği yaygın olarak kabul edilen girişimse şu ilginç ifadelerle savunuluyor: "Fakir ve başarılı öğrencilerin Devletçe özel okullarda okutulması girişimi sosyal devletin bir gereğidir."

Savunmanın sonuç bölümündeyse, Başsavcılığın "niyet okuyuculuğu" yaparak "olmayan şeyleri varmış, olmayacak şeyleri de olacakmış gibi gösterme çabası içine girdiği" savunuluyor ve Recep Tayyip Erdoğan imzalı metin davanın reddinin talep edilmesiyle son buluyor.