'Akan kanın durması' için sosyalizmi ötelememeli

"Akan acilen durmalı mı" diye bir tartışmayı aklınız alıyor mu sizin? İnsanlar ölüyorken bunun çözümüne dair bir zamanlamaya tahammülünüz var mı?
Elbette akan kan durmalı! Bir an önce! Ama sosyalizm için değil, akan kanı durdurmak için atılan acil adımların yıllardır en ufak çözüm getirmediği de ortada.

Özkan Öztaş

Kürdistan için yakılan türkülerde, yazılan şiirlerde, söz bir yerde dönüp dolaşıp “dört parça kan içinde, dört parça düşman elinde” dizelerine rast gelir.
Dört parça deyimi önce Kasr-ı Şirin (1639), ardından da Lozan Antlaşması (1923) ile sınırlara ayrılmış Kürt coğrafyasının tamamına göndermedir. Ve ardından acılarla, feryat ve figanlarla hatıra gelen bir tarih… Katliamların sayısını akılda tutmanın bile imkânsız hale geldiği bir coğrafya. Ölümün ve yokluğun olağanlaştığı, direnmenin ve destansı kahramanlıkların serpildiği bir hayat.

Peki ya umut? Umut hiç yok mu buralarda? Stranları, klamları, şiirleri, hikâyeleri hep acıyla mı yüklüdür? Kürt bir ressam illa ki acıyı mı resmetmek zorundadır?

Elbette hayır. Elbette onca acıya boyun eğmemenin dayanaklarındandı koskoca bir mizah anlayışı ve coşkulu şarkıları. Ama pek gülmüyor yüzlerimiz bu aralar. Şengal’de, Lice’de, Kerkük’te dört parçadan gelen acı haberlerle…

Yurtsuzluk, sınır ve ölüm... Toplumun, kültürün, sanatın, kısaca yaşamın dört bir yanına sirayet etmiş bu kavramlar. Emeğin ve alın terinin sınır tanımaz coğrafyasında “sınırı” aşıp gelen bir Ezîdî’nin dudaklarındaki bir damla su. Lice’de Medeni’nin anısı sıcakken vurulup ölen kardeşlerimiz… AKP’nin hepimizi kapsayan ve kucaklayan kurşunları, yalanları, fermanları…

Barış süreci, çözüm süreci, demokratik paketler, açılımlar, saçılımlar… Sizi bilmem lakin sürecin en hassasından en önemlisine beni bıktırdı ve üzerine söylenen şeyleri dinleyemez hale geldim.

Artık AKP’nin sözüne söz eklediği herhangi bir şeyin de kâr etmediği de açık. Ne açılımlar kafa karıştırıyor ne de açılışlar umut veriyor. Sermayenin Kürdistan’da yaptığı yeni havalimanları, petrol anlaşmaları, ucuz iş gücü olarak görülen Kürt emekçileri, sürgüne yollanır gibi gitmek zorunda kalan mevsimlik işçiler, dün cansız bedenlerin bugün yıkılan heykellerin üzerinde verilen pozlar… Kısacası değişen hiçbir şey yok “değişen” onca şeyin arasında.
Öyle solculuk adına yapılan türlü manipülasyon da kâr etmiyor, peşinen söylemeli. Şükür memlekette konu Kürt meselesine gelince “solcudan” yana yokluk yaşanmıyor. “Sosyalizm meseleyi öteliyor. Asıl olan akan kanı durdurmaktır, bir an önce! Bunun için her şeyi yapmalı” diyen sözüm ona solcuları biliyoruz az çok… "Her şeyi öteleyen ve bilinmez bir ufka işaret eden" sosyalizmden ziyade, akan kanı durdurmak için atılacak acil adımların yıllardır en ufak bir çözüm getirmediği de ortada.

Akan acilen durmalı mı diye bir tartışmayı aklınız alıyor mu sizin? İnsanlar ölüyorken bunun çözümüne dair bir zamanlamaya tahammülünüz var mı?
Elbette akan kan durmalı! Bir an önce!

Şengal’de İslamcı çetelerden kaçanların sığındığı yerlere dikkat edin. Roboski, Diyarbakır, Silopi, Cizre… Damdan düşenin halinden damdan düşen mi anlıyor yoksa memlekette kan akmadık yer kalmadı mı? Ya da nereye sığınsak başka bir hüznün yansıması mı var?

Ezîdî Kürtler yıllarca yareni oldukları güneşin altında susuzluktan kırılırken, İslamcı çeteler Mezopotamya’nın tüm renklerine bombalar yağdırıyor. Lice’de Mehdi Taşkın’ın vücudundan çıkan dört parça kurşun…

Dört parçada acı…

Diyarbakırlı şair Ahmed Arif’in dediği gibi

“…Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü,
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası…”

O en çok bilinen cümle ile ifade edecek olursak akan kan durmalı ve akan kanın durması için hiçbir şeyi ötelememeli. Haziran aylarında yeniden yeşeren irade ile Kürt halkının ortak paydası, boyun eğmemesi… Kısaca şimdi sosyalizmi düşünmenin tam zamanı… Bir şeyleri ötelemeden…