Adana’dan Reyhanlı’ya uzanan büyük şüphe

Reyhanlı’da 11 Mayıs’ta, resmi rakamlarla 53 yurttaşımız katledildi. Adana’da El Kaidecilere yönelik sarin gazı soruşturması Reyhanlı katliamından hemen sonra başlatıldı.

Alper Birdal/Özgür Savaşçıoğlu-soL

Kimyasalcı şebekenin başındaki kişi, patlayıcı düzeneği çizimleriyle yakalandı. Ancak Reyhanlı katliamında cihatçıların izi sürülmedi, AKP tarafından sumen altı edildi.

Dün öğle saatlerinde, Kayseri-Malatya karayolunda durdurulan bir araçta kimyasal maddeler ve roket başlığına benzer bir malzeme bulundu. İçel plakalı araçta bulunan, biri Suriye uyruklu dört kişi gözaltına alındı. Gazetemiz yayına hazırlandığında Kayseri Emniyeti henüz araçta ele geçirilen maddelerle ilgili bir açıklama yapmamıştı.

Bu olay, soL’un açtığı “kimyasal dosyası”nın kolay kolay kapanmayacağını gösteriyor. Mayıs sonunda Adana’da yapılan operasyonla ortaya çıkan iddialar da, AKP iktidarının Suriye politikasının nasıl bir bataklık yarattığını çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

O örgüt sınırı denetliyor
Adana’da yapılan operasyonun tutuklu tek sanığı, Suriye uyruklu Heysam Kassab. Sarin gazı yapımında kullanılan tonlarca kimyasal madde temin etmeye çalışırken yakalanan şebekenin merkezinde duran Kassab, savcılık ifadesinde Suriye’deki silahlı çetelere ilk olarak Ahrar’uş Şam (Şam’ın Özgürleri) adlı grup üzerinden katıldığını söylüyor. Kassab, Türkiye’ye de bu bağlamda geldiğini ve Suriye’deki silahlı gruplara saniyelik fitil, havan topu yapılmak üzere krom boru ve kimyasal silah yapımında kullanılan malzemeler tedarik ettiğini söylüyor. Başka bir ifadeyle, kimyasal soruşturmasının baş şüphelisinin Suudi Arabistan’dan sağladığı fonlarla Türkiye üzerinden çeşitli silahlı gruplara tedarikçilik yaptığı anlaşılıyor. Nitekim Kassab, “Antakya’da oturmaya başladıktan sonra Suriye’de savaşan çeşitli gruplara mensup birçok şahsın kendisiyle irtibata geçtiğini” söylüyor.

Kassab ve şebekesinin tedarikçilik yaptığı çeteler arasında Han el Esal ve Şam’daki kimyasal saldırılarla ilişkisi üzerine güçlü kuşkular mevcut gruplar da bulunuyor. Kassab’ın Türkiyeli ortaklarından bazıları ise, MİT’le birlikte operasyonlar yaptığı iddia edilen Tevhid Tugayı’na verdikleri maddi desteği saklamıyor.

Türkiye’yle yakın ilişki içindeki Ahrar’uş Şam grubu, Cilvegözü’nün hemen karşısındaki Bab el Hava sınır kapısını kontrol ediyor. Yeni Şafak gazetesi, hafta içinde 11 kişinin öldüğü bir bombalı eyleme sahne olan Bab el Hava’da bu grubun bombalı araç kontrolü yaptığını, üstelik büyük bir övgüyle, duyurdu. Yani sarin gazı iddianamesine “El Kaide’yle bağlantılı terör örgütü” diye geçen bu grup, AKP’ye yakın medya tarafından “sınır güvenliğini sağlayan kahramanlar” olarak sunuluyor.

Reyhanlı kuşkuları
Bu örnekler Türkiye’nin ne karşı karşıya olduğu tehlikenin büyüklüğünü gösteriyor. Kuşkusuz, bu veriler akla AKP’nin Suriye politikasının en dramatik sonucu olan Reyhanlı’yı da getiriyor.

Savcı Mehmet Arıkan’ın hazırladığı iddianame, Reyhanlı katliamıyla Adana’da yakalanan cihatçı şebeke arasında bir bağlantı olabileceği konusunda güçlü kuşkular yaratıyor. İddianamenin girişindeki şu cümleler de Savcı’nın da benzer kuşkuları sorguladığını akla getiriyor: “... halen Suriye’de devam eden iç savaşın bir yansıması olarak 11.05.2013 günü Hatay ili Reyhanlı ilçesinde yapılan menfur saldırıda 53 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 100’den fazlası da yaralanmıştır. Bu kapsamda kitlesel ölümlere neden olabilecek, gelen bilgi ve duyumlar halkımızın güven ve huzur ortamının devamı ve bozulmasını hassasiyetle takip edilmektedir.”

İddianamede Adana’da yakalanan cihatçı şebekeyle Reyhanlı katliamı arasında somut bir ilişki kurulmamış. Ancak bu soruşturmanın Reyhanlı katliamından hemen sonra başlatılmış olması, Heysam Kassab ve beraberindeki isimlerin 28 Mayıs’ta gözaltına alınmış olmaları üzerinde durulması gereken bir husus.

Adana’da açılan davayla Reyhanlı katliamı arasındaki bir başka bağlantı noktası da, şüphelilerden, nakliyat şirketi patronu Raif Ay’ın durumu. Raif Ay, ifadesinde devletin güvenlik toplantılarına katıldığını Suriye, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan gibi ülkelerde gerçekleştirilen Karma Ekonomik Konsey toplantılarına bakanlarla birlikte girdiğini Cilvegözü’nde yapılan üst düzey toplantılara katılan tek sivil şirket olduklarını söylüyor. Heysam Kassab’ın sarin gazı için malzeme topladığını anladıktan sonra da Kassab’la işbirliğini sürdürdüğü anlaşılan Ay’ın, Reyhanlı soruşturması hakkında doğrudan bilgi sahibi olduğu söylenebilir.

Bomba yapmayı biliyor
Davanın tek tutuklu sanığı Kassab ise sıradan bir kişi değil. Savcı’nın kuvvetli delillerle desteklediği görüşü, Kassab ve beraberindekilerin, satın almaya çalıştıkları kimyasalları sarin gazı yapımında kullanılacağını bilerek toplamaya çalıştıkları yönünde.

İddianamede Kassab’ın sıradan bir militan olmadığını gösteren bir başka önemli ayrıntı da, evinde yapılan aramada patlayıcı maddeler, füzeler ve çalışma sistemleri gibi konularda çizim ve bilgiler içeren dökümanların da bulunması. Kassab bu belgeleri, evine gelen şahıslarla yapmış olduğu konuşmalar neticesinde birlikte çizdiklerini söylüyor. Bir başka yerde de birkaç defa patlayıcı düzeneği yaptığını ama sonrasında bunları söktüğünü belirtiyor. Yani Kassab patlayıcı, hatta roket ateşleme sistemleri gibi daha karmaşık sistemler yapmayı biliyor.

Reyhanlı’yla birleşir mi?
Hükümet, Reyhanlı saldırısının faillerinin yakalandığını öne sürse de, katliam henüz kamuoyunu tatmin edecek düzeyde aydınlatılmış değil. Bunun en önemli nedeni, katliamın hemen öncesinde MİT’in, Nusra Cephesi’nin Türkiye’de bombalı bir saldırı hazırlığı yaptığına ilişkin istihbaratının basına yansımasına, katliamdan sonra ise Jandarma İstihbaratı’nın bu yönde bir soruşturma yürüttüğünü gösteren belgeyi RedHack’in açıklamış olmasına karşın bu iddiaların sumen altı edilmesi.

Jandarma Er Utku Kalı halen, RedHack’in yayımladığı bu belge yüzünden tutuklu yargılanıyor. Oysa Adana’daki soruşturmanın da gösterdiği gibi, bu tip eylemler yapmaya hazır durumdaki cihatçı örgütlerin üzerine hiçbir şekilde gidilmiyor.

Gündemdeki yeni soru, Adana’daki kimyasal soruşturmasının Reyhanlı soruşturmasıyla ilişkilendirilebilecek boyutlarının açığa çıkarılması konusunda adım atılıp atılmayacağı.

Savcı ‘terörist’ diyor, İHH yardım ediyor
Adana'da kimyasal madde temin etmeye çalışırken yakalanan isimlerin anıldıkları örgütler Türkiye ve Suudi Arabistan'a yakınlıkları ile biliniyor. Bunlardan Ahrar'uş Şam, Suriye'nin kuzeyindeki en büyük silahlı gruplardan. Kendilerine Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adını veren çatıya bağlı olmayan bu grup, radikal islamcı çizgiye sahip Suriye İslam Cephesi içinde yer alıyor. Ahrar'uş Şam, sıklıkla El Kaide bağlantılı gruplar ve ÖSO ile de işbirliği yapıyor. Hatay'daki Cilvegözü Sınır Kapısı'nın karşısına düşen Bab el Hava ve Kilis'teki Öncüpınar Sınır Kapısı'nın karşısına düşen Bab es Selam kapılarını kontrol eden koalisyonda yeralan Ahrar'uş Şam, Suriye'nin kuzeyindeki Kürt kentlerine ve Lazkiye'de Alevilerin yaşadığı köylere yönelik saldırılara iştirak etmişti. Örgüt bu saldırıları ÖSO ve El Kaide bağlantılı Irak ve Şam İslam Devleti ile birlikte düzenledi.

Türkiye'den İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) ise Suriye'nin kuzeyinde Ahrar'uş Şam'ın yardım kampanyalarını düzenliyor. Ramazan ayında İHH, Rakka'da bu grubun verdiği iftarı organize etmişti.

İddianamede adı geçen Liva El İslam ve Liva el Hak ise Suriye İslami Kurtuluş Cephesi'nin çatısı altında. Bu gruplar özellikle Şam kırsalında faaliyetlerini yürütüyor ancak Humus büyük oranda ordu kontrolüne girmeden önce Liva El Hak bu eyalette aktifti.

Suudi Arabistan'a yakın olan bu örgütler, birçok kanlı saldırıya imza atmıştı. Bunların arasında 2012 yılının Temmuz ayında Şam'daki Ulusal Güvenlik Binası'na yapılan bombalı saldırı dikkat çekiyor. Her iki örgüt de selefi-tekfirci radikal İslam anlayışını benimsiyor. ÖSO ve El Kaide bağlantılı gruplarla birlikte hareket eden her iki örgüt, birbirleriyle de yakın ilişkiye sahip.

Bu grupların Şam'daki asıl sorumluluk alanları ise 21 Ağustos'taki kimyasal silah saldırısının yapıldığı Doğu Guta olarak bilinen bölge. Liva el İslam'ın lideri Zehran Alluş, 2011 yılında serbest bırakıldıktan sonra Suudi Arabistan'a gitmiş ve burada aldığı 1 milyon dolarlık yardımla geri dönerek örgütünü kurmuştu.

Kimyasalcı çeteyi Suudiler finanse ediyor
İddianame, sarin gazı hammaddeleriyle yakalanan çetenin ciddi bir ekonomik güce sahip olduğunu gösteriyor. Telefon görüşmelerinde “trilyon bizim için para değil” diyen kimyasalcılar önemli mali kaynaklara sahip. Para akışının merkezinde ise Suudi Arabistan yer alıyor. İddianamede Ebu İyad isimli Suudi bir tüccarın Suudi Arabistan-Türkiye arasındaki para akışıyla ilgili sanıklara yardımcı olduğu belirtiliyor. Olaylar sırasında Suudi Arabistan'da olan Ebu İyad'la Heysam Kassab arasında yapılan iki telefon görüşmesi kayıt altına alınırken görüşmelerde İyad, Kassab'ın yollayacağı malları kime teslim edeceğini anlatıyor.

Kassab'ın Antakya'da evinde kaldığı Nasır Erdoğan da Suudi Arabistanlı. Kassab'ı Raif Ay'la tanıştıran Erdoğan'la telefon görüşmesi yapan sanıklar Erdoğan'a “şeyhim” diye hitap ediyor. Gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan Erdoğan'ın adı iddianamenin bazı yerlerinde Şeyh Ebu Umeyr olarak da geçiyor.

F. Michel Maloof isimli eski Pentagon görevlisinin WND sitesinde yayımladığı belgeler El Kaide bağlantılı grupların elindeki kimyasal silahların finansmanının Suudi Arabistanlı “Ebu Halef” takma adlı Ebu Abdullah el Şameri tarafından sağlandığını ortaya koyuyor. Maloof'un raporunda, Şameri'nin kimyasal madde sağlayıcısı olarak, davanın tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan sanıklarından Halit Usta'nın adı geçiyor. İddianamedeki konuşmalar, kimyasalcı çetelere silah sağladığı belgelenen Usta'nın 7 ay önce Türk vatandaşlığına geçtikten sonra daha rahat çalıştığını ortaya koyuyor.

soL hatırlatıyor
TÜRKİYE-KATAR-SUUDİ ARABİSTAN KAVGASI
Reyhanlı saldırısının yaşandığı Mayıs ayında, Suriye’de ABD politikalarına taşeronluk yapan üç devlet arasındaki kavganın da doruk noktasına çıkmıştı. Bu dönemde soL, Reyhanlı katliamının Suudi Arabistan’ın, Türkiye ve Katar’dan rol çalma çabasıyla bağlantılı olabileceğini yazmıştı. Bu süreçte, kısa süre içinde Türkiye ve Katar’a yakın Müslüman Kardeşler örgütüyle Suudiler arasında görüşme trafiği hızlanmış, Suudi ve Katarlı yetkililerin ardından Erdoğan ABD’ye gitmiş, Katar’da yönetim değişikliği, Mısır’da ise darbe yaşanmıştı. soL, Reyhanlı katliamının cihatçı gruplarla sıkı ilişkileri bulunan Suudilerin, Türkiye’ye bir mesajı olabileceği üzerinde durmuştu. Adana’daki sarin gazı operasyonunun da bu tarihlere denk gelmesi dikkat çekiyor.