28 Şubat barışı!

Genelkurmay Başkanlığı, Erbakan’ın ölümünün ardından yayımladığı mesaj ile 28 Şubat nedeniyle özür dilemiş oldu. Aradan geçen 14 yılda bir tek halktan özür dilenmedi.

Bugün 28 Şubat’ın 14. yıl dönümü. Aradan geçen 14 yılda Türkiye siyaseti yeniden yapılandırılırken, 28 Şubat’ın “mağdur”ları bugünün hakimleri konumuna geldi. AKP’nin oluşumu açısından çok önemli bir tarih olan 28 Şubat’ın ardından Necmettin Erbakan yaptığı açıklamalar ile ordunun suçsuz olduğunu iddia etmişti. AKP’ye yakın bazı kalemler sadece orduyu suçlamanın yanlış olduğunu yazarken bazı kalemler de 28 Şubat’ın İslamcılar için iyi olduğunu iddia etmişti. Dün Erbakan'ın ölümü vesiyesiyle başsağlığı mesajı yayımlayan Genelkurmay Başkanı da kurumu adına özür dilemiş oldu.

Başsağlığı mesajı
Saadet Partisi Genel Başkanı ve 28 Şubat sürecinin Başbakanı Necmettin Erbakan, dün, bir süredir tedavi gördüğü Güven Hastanesi’nde yaşamını yitirdi. Erbakan’ın ardından bir çok isim ve kurum başsağlığı mesajı yayımlarken en dikkat çekici mesaj Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’in mesajıydı. Koşaner’ın başsağlığı mesajı şöyleydi:

Saadet Partisi Genel Başkanı ve eski başbakanlarımızdan Sayın Prof.Dr.Necmettin Erbakan'ın vefatını büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum. Değerli bilim ve siyaset adamı olarak ülkemize yaptığı büyük hizmetleri daima hatırlanacaktır. Şahsım ve Türk Silahlı Kuvvetleri adına merhuma Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve Ulusumuza başsağlığı dilerim.

Koşaner’ın bu mesajı, 28 Şubat süreci için TSK’nın özürü olarak değerlendirildi.

“Ordu masum”
Erbakan daha önce yaptığı bir çok açıklamada, TSK’nın suçlu olmadığını, Amerika ve İsrail’in bazı subayları kullanmış olabileceğini söylemişti. Erbakan, 28 Şubat 1997'deki MGK toplantısının 10. yıldönümünde yaptığı değerlendirmede, bu sürecin Yahudi lobisine yakınlığıyla tanınan ABD’li düşünce kuruluşu American Enterprise Institute'un Ortadoğu uzmanı Alan Makovsky’nin hazırladığı Türkiye raporlarıyla yurtdışında planlandığını ifade etti. 28 Şubat’ın dışarıda planlandıktan sonra içeride “işbirlikçileri” aracılığıyla uygulamaya konulduğunu söyleyen Erbakan, “işbirlikçiler” arasında askerleri saymadı. Erbakan “olay”ın içinde ancak bazı askerlerin olabileceğini, onların bile “olay”ın dışarıda planlandığını bilemeyebileceğini savundu. 28 Şubat’ın TSK'ya mal edilmemesi gerektiğini savunan Erbakan, “olay”ın Türkiye’deki işbirlikçilerininse “rantiye güçleri” olduğunu söyledi.

Askerleri temize çıkaran Erbakan’ın bu açıklamasından birkaç yıl sonra, Genelkurmay’ın ölümü vesilesiyle verdiği mesaj ile 28 Şubat’ın öne çıkan tarafları birbirini affetmiş oldu.

Öte yandan 28 Şubat'ın ordudan bazı isimlerin de katkısıyla yeni İslamcı siyasi oluşumlara yol açtığı, bu anlama İslamcılar için de toptan olumsuz bir süreç olmadığı yönünde değerlendirmeler yapıldığı biliniyor.

“28 Şubat iyi oldu”
Bugün AKP'nin doğuşuna yol açan gelişmelerin, TSK'nın müdahelesiyle başladığı biliniyor. Bu konuda en net değerlendirmelerden birini Mehmet Metiner yaptı. Radikal’e verdiği bir röportajda bu konuya değinen Metiner şöyle konuşmuştu:

Siyasal İslam'ın Türkiye'de geçerli olamayacağı 28 Şubat sürecinde görüldü. Hiçbir demokrat kişi askeri müdahaleyi tasvip etmez, ama 28 Şubat süreci, siyasal islamcılarımızın demokrasiyi keşfetme sürecini de beraberinde getirdi. İslamcıların demokrasiyi keşfi ne yazık ki böyle olabildi. 28 Şubat'ın bu olumlu neticesini kimse göz ardı etmemeli. Çünkü 28 Şubat'ta İslamcılar da mağdur oldu. Daha önce mağdurların tepkisini bilmiyorlardı. (...) Ne zaman ki İslamcıların kendileri mağdur olmaya başladı, o zaman demokrasinin gerekli olduğuna inandılar. Ben, Fazilet Partisi'nin programını yazdım. Orada 'Demokrasi mağdurluklarınız üzerinden yapacağınız siyaset, size kalkan oluşturacak bir silah değildir. Demokrasi, ötekinin özgürlüğünü savunmaktır. Ötekinin özgürlüğü için mücadele vermediğiniz sürece demokrat olamazsınız' dedim.

AKP ordu ilişkisi
28 Şubat süreci ve sonrasında TSK içerisinde etkin olan Çevik Bir'in, AKP'nin kuruluşunda önemli bir rol oynadığı yıllardır çeşitli değerlendirmelerin konusu oldu. 28 Şubat sürecinde önemli etkisi olan Çevik Bir'in, AKP'ye yakın Ülker ve Çalık Grubu'na danışmanlık yaptığı ve yüklü maaş aldığı iddiaları da medyaya yansımıştı. Son olarak geçtiğimiz yıl Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener, Vatan gazetesinden Mine Şenocaklı'ya verdiği röportajda AKP'nin 28 Şubat ile niçin yüzleşmediğini sorarak, “28 Şubat’ın en fazla bilinen isimlerinden biri Çevik Bir Paşa şu anda nerede, ne iş yapıyor, hükümet ve Başbakan’la ilişkisi ne? Başbakan’a yakın bazı firmalarda danışmanlık yapıyor mu, yapmıyor mu? Veya 28 Şubat’ta Sincan’da tankları yürüten bir askerin şimdi şok bir şekilde terfi etmiş olmasını neye bağlıyorsunuz?” demişti.

“Sadece orduyu suçlamayın”
AKP’nin medyadaki en önemli savunucularından Mümtaz’er Türköne de geçtiğimiz yıl 28 Şubat’ın yıldönümünde yazdığı yazıda, 28 Şubat'ta askerin tek başına darbe yapmadığını belirterek, bunun geniş bir koalisyonun eseri olduğunu savundu ve bu koalisyonun bileşenlerini “büyük sermaye, Meclis'teki muhalefet partileri, yargı ve üniversite bürokrasisi, medya ve 'bir kısım' sivil toplum” olarak sıraladı.

28 Şubat’ta neler oldu?
AKP’nin Türkiye siyasetine girmesinde ve siyasetin yeniden yapılandırılmasında çok önemli bir rolü olan 28 Şubat’ta yaşanan bazı önemli olaylar kronolojik olarak şöyle gelişti:

Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi koalisyonuyla kurulan 54. Hükümet (Refahyol hükümeti), 8 Temmuz 1996′da TBMM’de yapılan oylamada güvenoyu aldı.

Erbakan, 2 Ekim’de Mısır, Libya ve Nijerya gezilerine çıktı. 24 Ekim’de D-8’in (İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya ile birlikte) imzaları Türkiye’de atıldı.

28 Temmuz’da Orgeneral Karadayı, Başbakan Erbakan ve yardımcısı Çiller’e irtica konulu bir brifing verdi.

3 Kasım 1996’de Susurluk kazası gerçekleşti.

4 Ocak 1997’de Deniz kuvvetleri komutanı İslamcıların, PKK teröründen daha tehlikeli olduklarını açıkladı. Bu açıklamadan hemen sonra Aczmendilere yönelik tutuklamalar başlatıldı.

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, 11 Ocak 1997 Cumartesi günü, Başbakanlık konutunda tarikat liderleri ve şeyhlere iftar yemeği verdi.

30 Ocak 1997’de Kudüs gecesi düzenlendi. İran büyükelçisinin misafir olduğu gecede sahneye konulan "cihad oyunu" tepkilere neden oldu.

5 Şubat’ta Sincan’da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı.

28 Şubat’ta 9 saatlik MGK toplantısı yapıldı ve hükümetten askerler tarafından hazırlanan 18 maddelik kararları imzalaması istendi.

28 Şubat 1997′deki MGK kararlarında laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı, deniliyordu.

13 Mart’ta Erbakan alınan kararları imzaladı. Daha sonra Erbakan kararları imzalamadığını sadece ön yazıyı imzaladığını iddia etti.

21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural savaş Refah Partisi’nin kapatılması için dava açtı. RP, 16 Ocak 1998’de kapatıldı.

7 Haziran’da Genelkurmay irticayı destekledikleri gerekçesi ile birçok şirkete ambargo konulmasını istedi.

10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay Başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi.

17 Haziran kuvvet komutanlarından Hüseyin Kıvrıkoğlu gösteriler devam ederse halka karşı silah kullanmaktan çekinmeyeceklerini açıkladı.

18 Haziran Erbakan, Süleyman Demirel’e istifasını sundu.

30 Haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D hükümetini kurdu.

(soL - Haber Merkezi)