soL (HABER MERKEZİ) 2008, Türkiye'nin hemen her sabah yepyeni gündemlere uyandığı bir yıl oldu. Siyasetin gerilimi önce yargıya, daha sonra da TV ekranındaki düellolara taştı. AKP'nin birbiri ardına patlayan yolsuzluk davalarına diğer gerici kesimlerin öznesi olduğu skandallar eklendi. İş cinayetleri rutin bir olay haline gelirken sosyal güvenlik başta olmak üzere temel yurttaşlık haklarının gaspına devam edildi. Tüm bunlar, gittikçe sıradanlaşan cinnet vakaları ile toplumda karşılığını buldu.
Türban Davası
2008, türban tartışması ile açıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan, 15 Ocak'ta İspanya'da türban ile ilgili bir soruyu, '''Ben bunu dinimin gereği olarak takıyorum' diyor. Velev ki, bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı da suç kabul edebilir misiniz?'' sözleri ile yanıtladı.
2007 güzünde hazırlıklarına başlanan ve AKP-MHP mutabakatıyla hazırlanan "başörtüsü için anayasa değişikliği", bu açıklamadan kısa süre sonra Meclis'e getirildi. "Kimse, kanunda açıkça yazılı olmayan hiçbir sebeple eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" gerekçesi ile üniversitelere türban serbestisi getirmeyi öngören kanun, bu iki partinin yanı sıra DTP'nin de desteği ile 10 Şubat'ta kabul edildi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kanunu onaylamasının ardından, CHP ve DSP kanunun iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı.
YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, 24 Şubat'ta rektörlüklere bir yazı göndererek, yapılan değişiklikler uyarınca başörtüsü serbestinin üniversitelerde uygulanması gerektiği yönünde görüş bildirdi. Özellikle taşra üniversitelerinde önceden belirgin bir şekilde uygulanmayan türban yasağı bu yazı üzerine yürürlükten kaldırıldı fakat ülkenin önde gelen üniversitelerinde, rektörler YÖK Başkanına direndi ve türbanlı öğrencileri yerleşkelere almadı. 
Rektörler YÖK'e ve AKP'ye cephe aldı
28 Şubat'ta olağanüstü toplanan Üniversiteler Arası Kurul'un (ÜAK) açıkladığı bildiride, YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan'a ''Türk üniversitelerini temsil edemez konuma geldiği'' gerekçesiyle istifa çağrısında bulunuldu.
Yasa değişikliği ilk gündeme geldiğinde bazı akademisyenlerin imzaya açtığı destek metnine karşı, Üniversite Konseyleri Derneği'nin (ÜKD) açtığı imza kampanyasına yaklaşık 7500 akademisyen destek verdi. Anayasa Mahkemesi, Haziran ayında açıkladığı karar ile türban değişikliğini reddetti.
Birçok üniversitede öğrenciler türban ile ilgili yasa değişikliğini protesto etmek için eylemler yaptılar. Göreve geldiği günden beri yaptığı açıklamalar nedeniyle eleştiri odağı olan YÖK Başkanı Özcan, ziyaret ettiği birçok üniversitede protestolarla, çürük yumurtalarla karşılandı.
Üniversitelerde gericiliğe karşı öğrenci muhalefetinin yükselmesiyle birlikte alışıldığı üzere bıçaklı, satırlı faşist saldırılar da arttı. Antalya Akdeniz Üniversitesi'nde boy gösteren silahlı, takım elbiseli MHP tetikçisi ise, faşistlerin iktidardaki AKP'ye muhalefet etmek bir yana hizmet ettiklerini ortaya koyan bir örnek oldu.
Öte yandan, Eylül'de ve Aralık'ta görev süreleri dolan rektörlerin yerine Cumhurbaşkanı Gül tarafından yapılan atamalarda, öğretim üyelerinin oylamalarından çıkan sonuçlar değil, rektör adaylarının türban konusundaki tutumları etkili oldu.
Ergenekon Davası
12 Haziran 2007'de Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen patlayıcılarla ilgili soruşturma kapsamında Haziran ayında yapılan iki ayrı baskının ardından 22 Ocak'ta düzenlenen 3. dalga operasyonla, aralarında emekli Tuğgeneral Veli Küçük, Susurluk Davası hükümlüsü Sami Hoştan, avukat Kemal Kerinçsiz ve çok sayıda emekli askeri personelin de bulunduğu 14 kişi tutuklandı.
Soruşturma kapsamında 22 Mart'taki 5. dalga operasyonda İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk, eski İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever, Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhan Bolluk ve gazeteci Adnan Akfırat gözaltına alındılar. Bu isimlerden İlhan Selçuk birkaç gün içinde serbest bırakılırken Ferit İlsever de sağlık durumunun kötüleşmesi sonucu yaz aylarında serbest bırakıldı.
1 Temmuz'da 5 ilde eşzamanlı olarak yürütülen 6. dalga operasyon ile Emekli Jandarma Genel Komutanı, Org. Şener Eruygur, Emekli 1. Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Ankara Ticaret Odası Başkanı (ATO) Sinan Aygün'ün de aralarında bulunduğu 21 kişi gözaltına alındı. Sinan Aygün ve Mustafa Balbay bir süre sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Hakkında yakalama emri çıkarılan eski AKP milletvekili Turhan Çömez ve Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz operasyondan önce yurtdışına çıktıkları için yakalanamadılar. Operasyonlar sonraki aylarda da devam etti.
Tutuklulardan bir kişinin durumu ise büyük tartışma yarattı. 20 Haziran 2007'de Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmış olan ve Ergenekon'un "kasası" olduğu iddia edilen işadamı Kuddusi Okkır, cezaevinde kaldığı dönemde sağlığını yitirerek kansere yakalandı ve 6 Temmuz'da neyle suçlandığını öğrenemeden hayatını kaybetti.
Ergenekon davasının iddianamesi ise ancak 14 Temmuz'da açıklanabildi. Davanın 20 Ekim'deki ilk duruşmasının izdiham nedeniyle görülememesi, davanın ciddiyetini bir kez daha sorgulattı.
Öte yandan, iddianame henüz ortada yokken başta Taraf, Zaman ve Yeni Şafak gazeteleri olmak üzere Hükümete yakın yayın organlarında soruşturmanın konusu ile ilgili çarpıcı iddialara yer verildi.
Yerin kulağı var!
Diğer bir tartışma da, iddianamede önemli yer kaplayan, telefon görüşmesi kayıtlarına dayalı delillerin geçerliliği konusundaydı. Ne yolla elde edildiği belli olmayan delillerin yanı sıra, dava ile ilgisiz kişisel görüşmelere iddianamede yer verilmiş olması da tartışma konusu oldu.
Kişisel telefon görüşmelerinin mahkeme kararı olmaksızın ve yetkisi olmayan kişilerce dinlenmesi konusu Ergenekon'la sınırlı kalmadı. CHP Genel Sekreteri Önder Sav telefonunun Vakit gazetesi tarafından dinlendiğini ileri sürerken Vakit ise Sav'ın telefonunu açık unuttuğunu ve böylece Sav'ın bulunduğu mekandaki bir konuşmaya kulak misafiri olduklarını iddia etti. Yılın sonunda, geçtiğimiz günlerde bu kez CHP Genel Sekreter Yardımcısı Algan Hacaloğlu'nun odasında bir dinleme cihazı bulunduğunda ise, AKP'li vekiller ve bazı medya organları olayın CHP'nin parti içi istihbarat savaşını ortaya çıkardığını iddia ettiler.
AKP'ye kapatma davası
14 Mart'ta, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, ''laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği'' iddiasıyla AK Parti'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı. İddianamede, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu 71 kişi hakkında siyasi yasak isteminde bulunuldu.
Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP'liler "davanın AKP'ye değil milli iradeye yönelik atılmış bir adım" olduğu yönünde açıklamalar yaptılar. Parti kapatmanın demokrasiyi baltaladığı yönünde yapılan tartışmalarda davanın içeriği ve AKP'ye getirilen suçlamalar geri plana düştü.
30 Temmuz'da Anayasa Mahkemesi üyelerinin oylaması sonucu AKP'nin kapatılmaması fakat Hazine yardımlarından mahrum bırakılması kararı çıktı. 11 üyeden 6 üye kapatma yönünde oy kullandığı ve 10 üye AKP'yi suçlu bulup cezalandırılmasını istediği halde nihai kararın AKP'nin kapatılmaması yönünde şekillenmesi tartışma yarattı.
Liberal kesim ile solun ayrışması
2008'de Türkiye'nin gündemine oturan üç ana konu olan türban, Ergenekon ve AKP'ye kapatma davaları, "sol" ile "liberal" kesimler arasındaki ayrışmayı da hızlandırdı. Türban takmayı bir özgürlük olarak nitelendiren, AKP'nin Ergenekon davasında çetelerle hesaplaştığını söyleyen ve AKP'nin kapatılmasına "demokrasi" savunuculuğu üzerinden karşı çıkan liberal kesimler AKP'nin kendi icraatlerinin toplumda yarattığı tahribatı ise çoğunlukla gözden kaçırdılar.
Kasım 2007'de yayın hayatına başlayan Taraf gazetesi, nereden ele geçirdiği belli olmayan duyumlara dayalı spekülatif "habercilik" anlayışı ile liberal kesimlerin bayraktarlığını üstlendi.
Uzun bir süre boyunca, gericilikle mücadele edenler milliyetçi olmakla, AKP ile mücadele edenler demokrasi düşmanı olmakla suçlandı. Fakat bu sürecin devamında, AKP'nin halk düşmanı politikalarının unutulmaması gerektiğini vurgulayan sol kesimler ile liberaller arasında önemli bir ayrışma yaşanmaya başladı.
DTP'nin davaları bitmek bilmedi
Abdurrahman Yalçınkaya'nın Kasım 2007'de DTP aleyhine açtığı kapatma davası da 2008'de görülmeye başlandı. DTP'nin Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu ön savunmada, Kürtler 'Türkiye'de Türklerden sonra ikinci büyük halk' ve 'Türkiye'nin asli kurucu öğelerinden' diye tanımlandı ve "Uygulanan politikaların devamı sorunu derinleştirir ve bir iç savaşa doğru sürükler. Kürtler geleceğini ortak vatanda özgür birliktelikte ve demokratik cumhuriyette görür" denildi. DTP'nin Haziran'da savunmasını verdiği dava, raportörün raporunu yetiştiremeyecek olmasından dolayı şimdilik seçim sonrasına ertelendi.
Öte yandan, DTP Genel Başkanlığına seçilen Nurettin Demirtaş, "askerlikten kurtulmak için hile yapmak" suçundan dolayı 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2007'de Kürtçe bir davetiye ve öykü kitabı bastıran DTP'li Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, ''Halkı ırka dayalı olarak kin ve düşmanlığa tahrik eder mahiyette beyanlarda bulunduğu'' gerekçesiyle yargılandığı davadan beraat etti. PKK üyesi olmaktan ve örgüte yardım ve yataklık suçundan tutuklu bulunurken milletvekili seçilerek tahliye edilen DTP İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel'in davası sürdü. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Tuncel'in ''dokunulmazlığının kaldırılması'' için fezleke hazırlayarak TBMM Başkanlığına sunulmak üzere Adalet Bakanlığına gönderdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, ''terör örgütünün propagandasını yaptığı'' gerekçesiyle DTP Mardin Milletvekili Emine Ayna'nın dokunulmazlığının kaldırılması için fezleke hazırladı.
AKP'nin yolsuzluk skandalları patladı
2008'in ikinci yarısı, AKP'nin şimdiye dek pek fazla günışığına çıkmayan yolsuzluklarının teşhir edildiği bir dönem oldu. Ağustos ayında CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu, AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli'nin imar değişikliği ile ilgili bir iş takibi sonucu 1 milyon doları zimmetine geçirdiğini belgeleyerek Dişli'nin malvarlığının açıklanmasını istedi. Suçlamaları reddeden Dişli, suçsuz olduğunu kanıtlayacak herhangi bir belge sunamadı ve haftalar sonra 2 Eylül akşamı, partisinin MYK toplantısının ardından istifasını verdi.
Almanya'da faaliyet gösteren Deniz Feneri e.V adlı derneğe yönelik Alman yargı organlarının Nisan 2007'de başlattığı operasyonun ardından Eylül'de görülen davada failler yardım kisvesi altında toplanan bağışları zimmetlerine geçirdiklerini ve önemli bir bölümünü de Türkiye'ye gönderdiklerini itiraf etti. Alman Savcı ise "Asıl failler Türkiye'de" açıklamasında bulundu. Deniz Feneri Türkiye ve Kanal 7 yetkilileri Almanya'daki dernek ile bağlantıyı reddetti.
Almanya'daki Deniz Feneri iddianamesinde adı geçen RTÜK Başkanı Zahid Akman da bağlantıları reddederek uzun süren bir kararsızlığın ardından istifa etmeyeceğini açıkladı. İddianamede, Başbakan Erdoğan da dahil olmak üzere üst düzey AKP'lilerin isimleri yer alıyor. Kasım ayında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Almanya'dan talep ettiği ''Deniz Feneri'' davası dosyasının bir örneğini alarak Almanya'da bulunan Deniz Feneri e.V adlı dernekten AKP'ye para aktarıldığı iddialarını incelemek için soruşturma başlattı. Eğer dernekle AKP arasında parasal bir ilişkinin varlığı tespit edilirse, ikinci bir kapatma davası gündeme gelebilecek.
Ekim 2008'de Kemal Kılıçdaroğlu bu kez AKP'nin diğer bir Genel Başkan Yardımcısı olan Dengir Mir Mehmet Fırat ile ilgili yolsuzluk iddiaları ortaya attı. Kılıçdaroğlu, Fırat'ın ortağı olduğu bir şirketin TIR'larında eroin yakalandığını, Fırat'ın yazılı emri ile şirket araçlarının gümrükte güvenilir şirketler kategorisine alındığını ortaya koyarken Fırat iddiaları yalanladı ve Kılıçdaroğlu'nu "müfteri" olmakla suçladı. Fakat Fırat kısa bir süre sonra AKP'deki Genel Başkan Yardımcılığı görevinden "sağlık sorunları" sebebiyle istifa etti.
Aralık'ta bu kez AKP'li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek ile ilgili iddialar ortaya atan Kılıçdaroğlu, Belediyenin Ankaralılara pahalı sayaç satarak vatandaşı zarara uğrattığını söyledi. "Düello"da hırçınlaşan Gökçek, iddiaları yanıtlayamadı. Öte yandan iddia dün doğrulandı. Başkent Doğalgaz şirketinin 2 bin 275 aboneye 123'er dolar ödeme yapacağı açıklandı.
Fındık alımları ile ilgili karıştığı yolsuzluk davaları deşifre edilen AKP kurucularından ve Cüneyd Zapsu, 5 Mart 2008'de AKP'den ayrılmak zorunda kalmıştı. Yolsuzluğa bulaştıklarının ortaya çıkması sonucu partideki görevlerinden istifa eden isimlere daha sonra Şaban Dişli ve Dengir Fırat eklenmiş oldu. Belediye başkanlığına yeniden aday gösterilip gösterilmeyeceği belli olmayan Gökçek'in akıbeti ise bugün belli olacak.
Gericilerin kirli çamaşırları bohçaya sığmadı
26 Nisan'da, Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez, 14 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz ettiği suçlamasıyla tutuklandı. 76 yaşındaki Üzmez'in yargılanması sırasında defalarca Üzmez'i suçlayıcı ifade veren çocuk ve ailesi, davanın sonlarına doğru şikayetlerinden vazgeçtiler. Üzmez de başta verdiği ifadeleri değiştirdi ve 28 Ekim'de tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Cezaevinden çıktığı güm televizyon kanallarına konuk edilen Üzmez, "14 yaşındaki kızla evlenmenin sünnet olduğu" ve bunu suç olarak görmediği yönünde ifadelerde bulundu. Öte yandan, Adalet Bakanlığı'nın Üzmez'in yargılandığı sırada evlenme yaşını 14'e çekmeyi öngören bir yasa değişikliği üzerinde çalıştığı iddia edildi.
2 Ağustos günü, Konya'nın Taşkent İlçesinde bir derneğe ait Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu, sabaha karşı büyük bir patlamayla çöktü. Yurtta kaçak olarak işletilen Kuran Kursu nedeniyle kalmakla olan 18 kız çocuğu yaşamını yitirdi, 27'si ağır yaralandı.
Başbakan Erdoğan, Türk ailelerine "En az üç çocuk yapın" diye birkaç defa çağrıda bulundu.
"Çocuk pornosunu engellemek" gerekçesi ile hazırlanan AKP'nin bilişim yasası nedeniyle başta uluslararası video paylaşım sitesi Youtube olmak üzere onlarca siteye erişim yasağı konuldu. Daha sonra, Harun Yahya'nın avukatlarının başvurusu üzerine evrim yanlısı onlarca site dava süreci sonuçlanmadan erişime kapatıldı.
İnsan yaşamı bedava, hayat inadına pahalı
2008, Zeytinburnu'nda faaliyet gösteren kaçak bir maytap fabrikasında yaşanan patlama sonucu 20 kişinin ölmesi, 116 kişinin yaralanması ile açıldı.
Yine Ocak ayında,  Denizli &ndash İstanbul seferini yapan Pamukkale Ekspresi'nde bir vagonun devrilmesi sonucu 9 kişi hayatını kaybetti. Birleşik Taşımacılık Sendikası (BTS) yetkilileri rayların ve araçların yenilenmediği ve bakımlarının yapılmadığını açıklarken kazanın faturası makinistler ve hat işçilerine kesildi.
22 Temmuz 2004'te 41 kişinin öldüğü ''hızlandırılmış tren kazası' ile' ilgili dava da 2 Şubat 2008'de karara bağlandı. Ulaştırma Bakanlığı'nın göz göre göre hazırladığı facianın faturası hapis cezası olarak makinistlere kesildi.
2008'de, yenidoğan ölümleri de çok tartışıldı. Ağustos ayında Ankara Zekai Tahir Burak Doğumevi'nde 27 bebek, Eylül'de ise İzmir'de Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 13 bebek kuvözde enfeksiyon kaparak öldü. Ölümlerin hastane yetkilileri ve Sağlık Bakanlığı tarafından örtbas edilmeye çalışılması, vakalardan ders çıkarılmamasına ve ölümlerin tekrarlanmasına yol açtı. Tuzla Tersaneler Bölgesi'ndeki Gisan Tersanesi'nde tamiratta olan bir geminin filikasının denize düşmesi sonucu 3 işçi öldü, 13 işçi yaralandı.
Diğer yandan, Tuzla tersanelerinde ölümler, devletin ısrarla denetlememesi sonucu artarak devam etti. İşçilerin devamlı olarak değiştiği, tümüyle taşeronların egemenliği altında olan ve şimdiye dek örgütlülüğün son derece sınırlı olduğu Tuzla'da bir gün grev yapıldı ve eylemler bundan sonra da devam etti. Tersaneleri gezen Başbakan'ı protesto eden işçiler yaka paça gözaltına alındı. İşçilerin kum torbası niyetine kullanılması sonucu 3 işçinin öldüğü, 13 işçinin yaralandığı daha çok sayıda iş cinayetinin meydana geldiği Gisan Tersanesi'nin patronu Rıdvan Oyar, memleketi Kastamonu'nun Abana İlçesi'nde AKP'den belediye başkan adayı gösterilerek ödüllendirildi.
TBMM'de Nisan ayında oylanıp kabul edilen Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasası, ardı ardına yapılan iş bırakma eylemleri ve mitinglere karşın 1 Ekim'den itibaren yürürlüğe girdi. Bir yandan da, medyada kendini kurtarma reçeteleri sunuldu. Mezarda emeklilik öngören yasa yürürlüğe girmeden çocuklarını sigortalı yapmak isteyen aileler, reklam ajansları önünde haftalarca kuyruklar oluşturdu.
Kriz, işsizlik ve zamlar sahnede
İnsan yaşamı böyle ucuzlarken, hayat gitgide pahalandı. Sonbaharda Avrupa merkezli olarak patlak veren ekonomik kriz, Başbakan'ın dediğine göre Türkiye'yi teğet geçti. Bu durumda bile yüzlerce işyeri kapandı, yabancı sermayeli çok sayıda fabrika ülkeden sermayesini çekti ya da kapasite ve işçi azaltımına gitti. Binlerce kişi işsiz kaldı.
Brisa, Sinter, Tezcan Galvaniz gibi şirketlerde ve Ankara Üniversitesi (AÜ) ile Ege Üniversitesi (EÜ) yemekhanelerinde, işten atılmaya çalışılan işçiler ve çeşitli yemekhanelerin işçileri fabrika ve işyerlerini işgal ederek haklarını arama yoluna gittiler.
İşsizlik dalgası gitgide artarken zamlar da ardı ardına geldi. Elektrik, doğal gaz ve suya yapılan zamların ardından özellikle büyük kentlerde yaşamak son derece pahalı hale geldi. Doğalgaza 2008 yılı boyunca %85'e yakın zam yapıldı. Zamlarda, enerjideki dışa bağımlılık politikaları kadar, Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin BOTAŞ'a olan ödenmemiş borçları da etkili oldu. AKP, Ankara Büyükşehir Belediyesine BOTAŞ tarafından haciz gelmemesini engellemek için özel yasa çıkararak İ. Melih Gökçek'i kurtarmıştı
Eğitimde karambol
2008'de öğrencilerin belirsizlik çilesi sürdü. Üniversitelerde özelleştirme hem işçilerin hem de öğrencilerin zararına sonuçlar verirken liselerin kantinleri, salonları ve hatta isimleri şirketlere kiralanır oldu. Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı'nın (OKS) kaldırılacağı ve yerine Seviye Belirleme Sınavları (SBS) konulacağı açıklandı. ÖSS'de ise yine içerik değişiklikleri yapıldı.
Yeni eğitim yılında 42 yeni üniversite hizmete girdi ve kontenjanların önümüzdeki yıl daha da artırılacağı açıklandı. Mevcut işsizler dururken bu üniversitelerin mezunlarının nerede iş bulacağı tartışılırken, YÖK işsizliğe çözüm olarak sunduğu Meslek Yüksek Okulları'nda (MYO) yurtdışındaki okullar ile değişimli programlar düzenlemek için ABD'ye bir gezi düzenledi.
Aleviler AKP'nin istediği kalıba girmedi
İlk ve ortaöğretim kurumlarındaki zorunlu din derslerinin kaldırılmasını ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın lağvedilmesini isteyen Aleviler, "Eşit Yurttaşlık" sloganı ile 9 Kasım'da büyük bir miting düzenledi. Mitingin ardından Alevileri pazarlık masasına oturtmak isteyen AKP hüsrana uğradı. Alevi temsilcileri, AKP'nin Alevi açılımının mimarı milletvekili Reha Çamuroğlu ile Meclis'te görüşmeyi reddettiler. Alevi dedeleri de, AKP'nin kendilerine maaş bağlanması yönünde yaptığı teklifi kesin bir dille reddettiler.
2008'in yasaları
SSGSS yasası dışında, yerli ve yabancı vakıf kuruluşlarının yurt dışından bağış kabul etmelerine ve şirket kurmalarına imkan sağlayan Vakıflar Yasası ile, nüfusu 2 binin altına düşen 862 belde belediyesi ile 283 ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliğinin kaldırılması ve 43 yeni ilçe kurulmasını öngören yasa Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.
Türkiye'deki demokrasi alanını genişletmekle övülen AKP, 301. maddeye de el attı. 301'nci maddedeki "Türklük" ibaresi "Türk Milleti", "Cumhuriyet" ibaresi de "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" olarak değiştirildi yasada belirtilen hapis cezası süresi de "en fazla üç yıl" yerine "en fazla iki yıl" olarak değiştirildi. Yasada yapılan "değişiklik"le neyin değiştiği aslında kimse tarafından anlaşılamadı.
Sınır ötesi Operasyon
Şubat ayında, "PKK'nın Kuzey Irak'taki üslerini etkisiz kılmak ve örgütsel altyapıyı kullanılmaz hale getirmek amacıyla" sınır ötesi kara harekatı düzenledi.
ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in "Operasyon kısa sürsün" demesi üzerine Başbakan Erdoğan, "TSK'nın Irak'ın kuzeyine yönelik kara harekatının sınırlarının ve hedefinin belli olduğunu, hedeflere ulaşıldıktan sonra askerlerin geri döneceğini" söyledi. Genelkurmay Başkanlığı, bundan dört gün sonra, Irak'ın kuzeyinde icra edilen sınır ötesi kara harekatının hedefine ulaştığının değerlendirildiğini ve birliklerin yurt içindeki üs bölgelerine döndüklerini bildirdi.
Aktütün Karakolu'na yapılan baskın sonucu yeniden şiddetlenen çatışmalarda yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Taraf gazetesi, TSK'nın Aktütün'e yapılan saldırıdan önceden haberdar olduğunu fakat gerekli önlemleri almadığını iddia etti, TSK iddiaları yalanladı.
Patlamalar, spekülasyonlar&hellip
9 Temmuz'da İstanbul İstinye'deki ABD Başkonsolosluğu önünde çıkan çatışmada Konsolosluğun kapıları kapatarak ölüme ittiği üç polis hayatını kaybetti. Üçü olay yerinde ölen ve biri aranan saldırganlar hakkında El Kaide bağlantısı ortaya atılırken, olay aydınlatılamadan gündemden düştü.
29 Temmuz'da yine İstanbul'da Güngören'de gerçekleşen iki ardışık patlamada 17 kişi yaşamını yitirdi. Devlet yetkilileri PKK imasında bulunurken bazı çevreler de "Ergenekon'un işi" iddiasını ortaya attılar. Ağustos başında, İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından, Güngören olayının faillerinin yakalandığı ve bu kişilerin PKK sempatizanı olduğu açıklaması yapıldı.
Adalet zamanaşımına uğradı
2008'de kamuoyunu yakından ilgilendiren çok sayıda dava zamanaşımına uğrayarak düştü. Bayrampaşa Cezaevi'nde 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen "Hayata Dönüş Operasyonu" sırasında görevlerini kötüye kullanarak 12 mahkumun ölümüne yol açtıkları iddiasıyla 933 kamu görevlisi hakkında açılan dava, "zamanaşımına uğradığı" gerekçesiyle Haziran ayında düşürüldü. 2001'de açılan davada 7 yıldır delillerin toplanması ve sanıkların ifadelerine başvurulması konusunda bir arpa boyu yol alınamadı.
16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesi (İÜ) Beyazıt Kampüsü önünde 7 öğrencinin öldürüldüğü 16 Mart Katliamı'nın davası da Ekim ayında yine zamanaşımı gerekçesiyle düşürüldü.
2 Temmuz 1993'te Madımak Oteli'nde 37 kişinin ölümü ile sonuçlanan Sivas Katliamı'ndan suçlu bulunan 7 kişinin kaçıp kayıplara karışması sonucu Kasım ayında davanın savcısı, davanın zaman aşımından düşmesini istedi.
Milletvekilliği biten Mehmet Ağar'ın, Susurluk davası kapsamında, Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili ''cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak'' suçundan yargılanması kararı alındı. Ağar'ın ilk duruşması, 9 Şubat 2009'da, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılacak.
Gazeteci Hrant Dink suikasti davasında ise iki yılda bir arpa boyu yol alınamadı. Son olarak 29 Aralık günü, Hrant Dink cinayetinde ihmalleri görüldüğü gerekçesiyle yargılanmalarına izin verilen Trabzon Eski İl Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz ile birlikte 5 er hakkında Ali Öz ile 5 asker hakkında daha görevi ihmal suçundan dava açıldı. Sanıklar hakkında 2 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Albay Öz, sorgulama boyunca sürekli olarak "hatırlamıyorum" şeklinde ifade vermişti.
İmdat, polis!
2008, onlarca kişinin polis tarafından işlenen cinayetlere kurban gittiği bir yıl oldu. Polis, "dur ihtarına uymayanları", "firar etmeye çalıştığından şüphe edilenleri", "suçluya benzeyenleri", tipini beğenmediklerini, polise kimlik soranları, parkta oturup bira içenleri kurşunlayarak, tekmeleyerek, coplayarak öldürdü. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin cezaevinde işkencede öldürülen Engin Çeber için özür diledikten sonra da terör sürdü. Polis üniformasının başlı başına bir tehdit unsuru olarak algılanmaya başlamasıyla birlikte gerçek polislerin yaşattığı teröre bir de sahte polis terörü eklendi.
Polis, 2008'de de 1 Mayıs'ı sıkıyönetim günü ilan etti. Gazetecileri ve eylemcileri yaralayan polis, hızını alamayıp "eylemcilere yataklık eden" Şişli Etfal Hastanesi'nin bahçesine de biber gazı ve gaz bombası attı. 2008'de işçilerin hak aradığı her yerde polis şiddeti de vardı. İşten atılan ve Rektörlüğün söz vermesine karşın sahip çıkmaması üzerine aylarca işsiz kalan Ankara Üniversitesi (AÜ) yemekhane işçilerinin işyerlerinde sürdürdükleri işgal eylemi, 600 kişilik polis ekibinin şafak baskını ile sonlandırılmaya çalışıldı.
AKP'den doğa da nasibini aldı
Orman bakım hizmetlerini tasfiye eden ve 2B yasası ile "orman vasfını kaybeden" arazilerin satışına kılıf hazırlayan AKP'nin çabaları, 2008 yazında "ürünü" verdi. Ege ve Akdeniz'de binlerce hektarlık ormanın kül olduğu yangınlar günlerce durdurulamadı. Evleri ve hayvanları yanan orman köylüleri açıkta kaldı.
Ege ve Akdeniz kıyıları, başta Rus oligarklar olmak üzere turizm devlerine teslim edildi, golf sahası yapılması için milyonlarca ağaç kesildi. Muğla ve Aydın'da plansız olarak kurulan yüzü aşkın balık çiftliği, koyları pislik yuvasına çevirdi.
Öte yandan, Hükümetin nükleer santral kurulması ile ilgili projeleri çevrecilerin muhalefetinden sonra bu kez de kriz engeline takıldı. Sadece bir firmanın teklif verdiği ihale ile ilgili incelemeler sürüyor.