10 Kasım vesilesiyle, Mustafa Kemal üzerine…

Mustafa Kemal Atatürk, ölümünün 73. yılında anılıyor. soL’un tarihsel bir kişilik olarak Mustafa Kemal’i nereye koyduğuna ilişkin bir hatırlatma da bu kapsamda anlam taşıyor.

soL bundan 2 yıl önce, yine bir 10 Kasım’da Mustafa Kemal üzerine, Genel Yayın Yönetmeni Kemal Okuyan’ın şu değerlendirmesine yer vermişti.

“Mustafa Kemal’in değerini tartışacak durumda değiliz. Bir büyük burjuva devrimcisidir, tarihsel anlamda ilerleme olduğu tartışılamayacak dönüşümlere kişisel damgasını vurmuştur. Ancak bu dönüşümler, bugün Türkiye’nin sorunlarının çözümü, ülkemizin ileriye doğru sıçramasını sağlayacak içerikte değildir, kaldı ki, bugün yaşananlar 90 yıl kadar önce yola çıkan sistemin ürünüdür. Bütün burjuva devrimlerinin kaderidir bu. Onun çerçevesinden hareketle ileriye doğru gitmek olanaksızdır. Ama onu yok sayarak ya da karşınıza alarak da ilerici bir hamle yapamazsınız. Türkiye solundaki Mustafa Kemal ve kemalizm düşmanlığı büyük bir arızadır, kendine güvensizliğin ürünüdür, gerici ve hatta karşı-devrimci dinamiklerin etkisi altına girmektir.

Eli kanlı faşistler, hatta son yıllardaki cüretlerine karşın islamcıları dahil birçok kesimin meşruiyet kaynağı olarak gördüğü “Atatürk” kültü üzerinden bir hegemonya mücadelesine girmek sola bir şey kazandırmaz, zarar verir.

Ancak Mustafa Kemal düşmanlığının sola vereceği ve vermekte olduğu zarar daha fazladır.

Türkiye’nin, halkımızın kurtuluşu bellidir: Sosyalizm! Bu kemalist çerçeveye sığmaz. Burjuva devrimlerinin sermaye egemenliğini pekiştiren sonuçlarının tamamen ortadan kaldırılması, sermaye egemenliğinin yıkılması temel hedef haline gelmiştir.

Türkiye solu, buna odaklanacağına, burjuva devriminin bugün için bile çok değerli olan kazanımlarını karşısına almaya çalışıyor. Biz bunu yapmayız.
Mustafa Kemal’i ancak bu tarihselci yaklaşım içine yerleştirebiliriz. Onun kültleştirilmesine karşı çıktığımız kadar, ona düşmanlığa ve onun önemsizleştirilme girişimlerine de karşı çıkarız.

Mustafa Kemal’in izinden gittiğini düşünüp piyasacılığa, gericiliğe, emperyalizme karşı samimi bir mücadele içine girenlere, Mustafa Kemal’e sosyalizm elbisesi giydirmek isteyenlere ise elbette saygı duyarız. Bu sermaye düzenine karşı, emekten yana bir konumlanışa kim ne adına giriyorsa girsin, hoş geldi sefa geldi!”

Tarihsel bir kişilik, ülkemizdeki burjuva devriminin en fazla öne çıkan önderi olan Mustafa Kemal için yapılan bu değerlendirmeye katılanların yanı sıra, çeşitli yönlerden karşı çıkanların da sayısı çok oldu. Kemal Okuyan bu kez gelen itiraz ve eleştiriler üzerine bir köşe yazısı kaleme almış ve soL’un Mustafa Kemal’e ve Kemalizme nereden baktığını “herhalde son kez” ifadesiyle aktarmıştı. Bugün de soL ekibinin bütünüyle mutabık olduğu bu makaleyi okurlarımıza hatırlatıyoruz. 10 Kasım vesilesiyle, Mustafa Kemal üzerine, herhalde son kez diyerek.

"İlk kez yazmıyordum kemalizm üzerine... Yeni, değişik bir şey de söylemedim soL’da 10 Kasım vesilesiyle Mustafa Kemal için yaptığım değerlendirmede. Ne ki, daha saati dolmadan iletiler gelmeye başladı. “Burjuva devrimcisi” diyemezmişim Mustafa Kemal’e...

Bazıları, “burjuva” dememe itiraz ediyordu, hakaret sayıyorlardı düpedüz. Gelecek eleştirileri savuşturmak amacıyla eklediğim bile iddia ediliyordu “burjuva” sıfatını.

Kimileri ise “devrimci”ye takılmıştı, Mustafa Kemal’in neresi devrimciydi! Hatta, “burjuva” bile olamazdı bir görüşe göre, belli ki çağımızın burjuvalarına saygı duyuluyordu ve tarihe burjuva siyasetçisi olarak geçmesi için bir kişinin, fabrikalara, işletmelere sahip olması gerekmekteydi!
Başka ne demiştim? “Değeri tartışılamaz...”

Değerini tartışmak bana düşmez, tarihe mal olmuştur anlamında...

“Sıradan biridir” diyen de oldu, “ne yapmış” diye soran da... “Komünistler ne zamandır diktatörlere değer biçiyor” diye sataştı bir diğeri.
En çok da “Mustafa Suphi’nin katledilmesi” gündeme getirildi. Anladım ki, “Mustafa Kemal kimdir” sorusuna “Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katili” diye yanıt veren çok sayıda kişi var bu ülkede.

“Tarihsel ilerleme” konusuna gelince... Kemalist dönüşümler burjuva diktatörlüğünün kurulmasına, dolayısıyla işçilerin, yoksul köylülerin sömürülmesine Kürtlerin ezilmesine solun, devrimcilerin bastırılmasına giden yolu açtığı için tarihsel ilerleme sayılamazdı!
Şaka değil, böyle iletiler aldım, başka yerlerdeki tartışmaları da aktaranlar oldu. Bütün bunlara baktıktan sonra bağlı bulunduğum siyasi partiye ve kadrolarına saygım arttı, epey yol almışız.

Hiç kuşkusuz gelen eleştirilerin hepsini bir kefeye koymak olanaksız. Kimileri son derece samimi bir biçimde TKP’nin kemalizan bir yönelim içine girmesinden endişe ediyor. Ama ben de bu dostlardan endişe etmeye başladım. Bir “erken uyarı” sistemi gibi çalışmak bayağı yorucu olsa gerek. Öyle ki, “söyledikleriniz doğru ama ne gerek var bunları dillendirmeye, yanlış anlaşılıyorsunuz” diyenler bile çıkıyor.

“Kemalizmle kendinizi bu kadar ayırmayın” uyarısını yapanlar da hiç vazgeçmiyorlar. Bunlar “kemalizm Türkiye’de sosyalizmin bizzatihi kendisi” diyenlerden “kemalizm solun tek şansı, öbür türlü başarılı olunamaz”cılara kadar geniş bir yelpazeye yayılmışlar.

Hakaret etmeden, samimi bir biçimde düşüncelerini ileten herkes sağolsun.

10 Kasım’da bu kadar tartışılacak hiçbir şey söylemedim. Yeni değil, özgün değil...

Demek ki sol gerçekten ağır bir travma geçiriyor ve bazı konularda psikolojik bir kilitlenme var.

Başka türlü, Mustafa Kemal’e “burjuva devrimcisi” denmesine şu ya da bu yönden itiraz edilemezdi. Bu bir övgü ya da sövgü değildir, bu, hiç sevmem bu lafı ama, bilimsel bir saptamadır. Jöntürklerden başlayarak, sürekliliği olan ve kemalizme uzanan bir kadro birikimi Türkiye’nin burjuva devriminin yolunu açmıştır. Mustafa Kemal, onların en fazla ön plana çıkanı ve tarihsel gelişmeler üzerine en fazla etki edenidir. Burjuva devriminin bu ülkede taşıdığı özgünlükler, demokratik kitle hareketi temelinin zayıflığı, kadroların saraydaki kökleri ve bağlantıları, bütün bunlar bir gerçeği değiştirmez: Mustafa Kemal bir burjuva devrimcisidir.

Türkiye’de bir burjuva devriminin gerçekleşmediğini söyleyenler, burjuva devrimlerine gereğinden fazla övgü düzenler olabilir ancak. Türkiye’de 1920’lerde bir burjuva devrimi olacaksa, böyle olacaktı!

Çağdaşı bütün devrimciler, burjuva olanlarından söz etmiyorum, Marksist olanları, Mustafa Kemal’i burjuva devrimcisi olarak görmüş, ona göre konumlandırmış. Bir kişi ya da siyasi hareketin kendi döneminde yarattığı izlenim ve algıyı mutlaklaştırmam ama çok önemserim.

Tabi, Türkiye’de burjuva devriminin gerçekleşmediğini düşünenler var, onlar bence Tayyip üzerinde dursunlar. Aslında duruyorlar da biliyorum, AKP’nin gerçek bir burjuva devrimine önderlik ettiği yazılıp çiziliyor. Mustafa Kemal değilse, Tayyip Erdoğan! Burjuva devrimcisi çıkacak elbet bu topraklardan.
Lakin kimse bana “değeri tartışılmaz” dedirtemez Recep konusunda!

Peki Mustafa Kemal neden değerli?

Meraklısı olduğum için değil, tarihin tekerleklerinin ileriye doğru dönmesine yardımcı olduğu için. Artık “tarihsel ilerleme”den söz etmekten gına geldi, post-modern zırvalığın “sizi aldattılar, aydınlanma da, burjuva devrimleri de statükonun devamı için insanlığa kurulan komplolardır” masalının bu kadar yaygın bir etki alanı bulması insanı üzüyor. Ekim Devrimi için de aynı şey söylenmekte...

Öyle ya, bugünden geriye doğru, bu kadar kir ve kan üreten bir cumhuriyetin kuruluşuna “ilerleme” nasıl denir!

Bir düşünmem gerek. Şöyle dersem olur mu?

Fransız Devrimi, istediğin kadar “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” tasla, Fransız emperyalizminin müsebbibisin, Cezayir’de, Vietnam’da senin yarattığın cellatlar kan döktü!

Olmadı mı? Peki bu nasıl?

Marx efendi, Almanya’nın birliğine çok önem verdin, bunu olumlu bir gelişme olarak gördün ama Hitler canisinin başımıza bela olacağını görmedin!

Tarihe böyle yaklaşılır mı?

Zamanında çok eleştirdiğimiz “sosyalizmin abecesi” türü kitapları yazanlar, yayınlayanlar, özür, bin kez özür!

Ya soldaki Mustafa Kemal ve kemalizm düşmanlığını anlayamadığımı yazmamdan provoke olup “ben düşmanım” diyenlere ne demeli?

Burada kişisel, psikolojik konumlardan, sevgiden, nefretten söz etmiyoruz. Sınıf mücadelesinden, devrimci siyasetten söz ediyoruz. Bugünkü Türkiye’de kendini “kemalizm düşmanlığı” ile tanımlayan, dahası bugünkü Türkiye’yi “kemalizm”le açıklayan birinin ülkede olup bitenlerle ilgilenmediğini söylemek durumundayız. Sınıf çelişkileri, sınıf düşmanlığı esastır ve bunun aldığı, alacağı biçimler kesinlikle mutlaklaştırılamaz.

Sermaye egemenliğinin emekçilere, devrimcilere, Kürtlere dönük baskısı, bütün bunların sorumluluğundan kurucu kemalist kadroları sıyırmak elbette olmaz. Bununla birlikte, bütün bunlar temelde “kapitalist yol”un marifetleridir. 90 yıl sonra, o yolun kendisine dönük nefretini, yolu açanlara düşmanlıkla hafifletenleri anlayamıyoruz, kapitalist yola demokrasi ve özgürlük yakıştırıp ülkeyi o yola sokanlara küfretmeyi marifet sananlara ise liberal demek zorunda kalıyoruz.

Mustafa Suphi’lere gelince...

Emperyalizm çağında, güçlü bir emekçi dinamiğiyle kuşatılmayan bir burjuva devrim sürecinin daha korkak ve kalleş olacağından kim kuşku duyabilir ki?

Mustafa Suphi’nin katli, onlar bütün tereddütlerine ve uyarılara karşın Anadolu’daki mücadeleye katkı koymaya geldikleri sırada öldürüldükleri için, zalimliğin yanı sıra, kalleşliktir de...

Karar Mustafa Kemal’indir.

Katillerimizi af mı ediyoruz?

Hayır, herkesi yerli yerine oturtuyoruz.

Anlamayanlara, daha önce birkaç kez söylediğim, şimdi bazı yorumlarda rastladığım bir gerçeği hatırlatayım.

Bugünkü Kürt hareketinin temel öznesinin zamanında sistematik bir biçimde döktüğü komünist ve devrimci kanı, “kurban” veren siyasi hareketlerin neredeyse tamamının “Kürt özgürlük hareketi”ni şu ya da bu ölçüde selamlamasını engelledi mi?

Bunun yanıtını hepimiz biliyoruz.

Sorgulamıyorum, yorum yapmıyorum, tartışılmaz bir gerçeğe işaret ediyorum.

Son söz: Kemalizmin Türkiye'de sol üzerindeki yıkıcı etkisini başka yerde aramayalım: CHP'cilik ve sınıf uzlaşmacılığı. Buna karşı direnci olanlar rahat olsun, tarihsel olaylara ve tarihsel kişiliklere tarihsel değerlerini teslim etmekle bir şey kaybedilmez. "Başdüşman kemalizmdir" diyenler ise haydi gericilerle ittifaka! Çünkü onlar da gerçekten düşmanlar...

İlerleme adına ne varsa, her şeye!”