"1 Mayıs'a doğru Türkiye" konuşuldu

Ankara'da yapılan 1 Mayıs'a Doğru Türkiye söyleşisinde Metin Çulhaoğlu ve Erhan Nalçacı konuşmacı oldular. Etkinlikte ülkenin içinden geçtiği son süreç ele alındı.

"1 Mayıs’a doğru Türkiye" söyleşisi Ankara’da yapıldı.

Söyleşi Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde saat 16:00’ da başladı. Söyleşiye konuşmacı olarak, TKP Merkez Komite üyeleri Metin Çulhaoğlu ve Erhan Nalçacı katıldı.

İlk olarak söz alan Metin Çulhaoğlu, “Türkiye Dış Politikası ve Türkiye’nin emperyalist sisteme eklemlenmesi” üzerinde durarak şunları söyledi:

“Türkiye’de, kapitalist sistem için 1946’dan sonra piyasaya eklemlenme zorunluluk haline gelmiştir. 1950’den itibaren dışarıya politik bağlılık ve içerde anti-komünizm mücadelesi eklemlenmenin kanıtıdır. Türkiye Nato’ya girdiği tarihten Sovyetler Birliği’nin çözülüşüne kadar dış politikada kişiliksiz, inisiyatifsiz, kendisine söyleneni yapan bir çizgi izlemiştir.

"Bugün ise kendi düzenini, iç rejimini, kültürel toplumsal yapısını ihraç malı olarak kullanmak niyetindedir. Yakın coğrafyaya rejim ihraç edilecek noktaya gelinmiştir. 1991’den sonra bölgesel güç olma planları Özal’la birlikte başlamıştır.

"2002’den sonra Türkiye-AB ilişkileri çıkmaza girdiğinde, Türkiye inisiyatif alma konusunda daha iddialı hale gelmiştir. Bölgeyi sakin ve huzurlu bir coğrafya haline getireceği arzı, ABD’de talep bulmuştur. ABD bölgeyi dikensiz gül bahçesi olarak görmek istemektedir. Bölgenin emperyalizm için 2 büyük önemi vardır. Birincisi enerji hatları geçiş noktası olması, diğeri ise bu bölgede emperyalizmin uğrayacağı kayıplar sistem için geri dönülemez olacaktır.

"AKP’nin dış politikada verdiği mesaj emperyalizm için güçlük çıkaran radikal İslam, aydınlanmacılık gibi düşünceleri ılımlı islamla törpülemek, Türkiye’nin tek ihraç malının ordusu olmadığını, fethullah okullarıyla bölgeye içeriden nüfus edebileceğidir.

"Türkiye kendi içinde ne kadar dinginse, bölgeye de rejim ihracı o kadar ikna edilebilir olacaktır. Böylece kendi içini de zapturapt altına alabilir. 4 yılda bir yapılan seçimler her şeyin çözümü olarak sunulabilir. Bu da demokrasi olarak yutturulur."

Başkanlık siteminin yürütmenin güçlü olduğu, yasamanın etkisi kaldığı modernize edilmiş bir padişahlık sistemi olduğunu belirten Çulhaoğlu, demokratik özerkliğin ise yabancı sermayenin önündeki engelleri kaldıracağını, sınıfsal çıkarlar yerine bölgesel çıkarların ön planda olacağını, buradan da kardeşlik çıkmayacağını söyledi.

Çulhaoğlu konuşmasının son bölümünde, 60’lı yıllarda işçilerin, aydınların ve Kürt yurtseverlerinin metropol ve taşrada, spontane bir şekilde sol dalgayla bütünleştiğini bugün böyle bir sol dalganın kendiliğinden gelmeyeceğini ancak direnişle mümkünleşebileceğini vurguladı.

İkinci olarak söz alan Erhan Nalçacı, “ Türkiye Burjuvazisi ve Emperyalist Restorasyon” üzerinde durdu. Nalçacı özetle şunları söyledi:

"20. yy. farklı dinamiklerin olduğu bir dönemdi. 2. dünya savaşından sonra Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkeler işçi sınıfının gücüyle emperyalizmi dengeliyor. Emperyalizmin kar oranları düştü. Devrim korkusu sosyal refah dönemini yaşattı. Üretici güçlerdeki gelişme aydınlanma olarak göründü.

"Çözülüşte birlikte emperyalist restorasyon dönemi başladı. Uluslar arası sermayenin önünde engel kalmadığı için emperyalist merkezlere bağlı bölgesel merkezler oluşturuldu. Bilim ve akla düşmanlık, gericilik ön plana çıktı. Emeğin sömürüsü hızlı bir biçimde arttı.

"Emperyalist restorasyonun Latin Amerika’daki müdahalesinin halkçı iktidarlar doğurduğu, Küba ve Kuzey Kore’ye müdahale edemediğini, Yugoslavya, Libya, Irak gibi ülkelerde ise askeri operasyonlarla entegrasyonun yapıldığını belirtti.

"Türkiye’de eklemlenmenin bu kadar kolay olmasını 1980 ve 1991 karşı devrimlerinin birbirleriyle örtüşmesinden kaynaklandığını belirten Nalçacı, 1980 darbesinin işçi sınıfına fiziksel saldırı aldığını, 1991 karşı devrimiyle de ideolojik yara aldığını söyledi. Türkiye’de gelişkin bir burjuvazinin bulunması restorasyonun emperyalizm açısından sancısız geçmesini sağlamıştır. Burjuvazi 2 noktada ikna edildi. Ülke içindeki egemenliğinden vazgeçip, emperyalizme eklemlenme çabasında olan geri kalmış ülkelere açılmak, bu dönüşümün dinci-faşizan bir sistemle yapılması."

Yeni yapılacak anayasadan özgürlük ve demokrasi beklemenin bir yanılgı olduğunu, AKP ile pazarlığın faydasız olduğunu, çeşitli sol eğilimlerin bunu beklediğini ancak bunun sağa sapma olduğunu, AKP’nin kapsayamadığı, boyun eğmeyen, sosyalist kemsin örgütlenmesi gerektiğini, TKP’nin 500 bin boyun eğmeyeni toplumsal etkiler yaratmak amacıyla aradığını belirten Nalçacı, dinleyenleri 1 Mayıs’ta Ankara’da TKP kortejinde yürümeye davet etti.

Yoğun katılımın olduğu söyleşi, dinleyicilerin soru ve katkılarıyla sona erdi.

Etkinlik Grup Kebikeç’in müzik dinletisiyle sona erdi.

(soL - Ankara)