Savunma sanayisi isyanlardan kâr etmeye hazır

ABD, Avrupa, Ortadoğu, Afrika ve Asya’da dur durak bilmeyecek bir sivil itaatsizliğin yaşanacağına dair öngörüler muazzam bir “yatırım fırsatı” olarak görülüyor.

Çeviri: Selçuk Işık

Editörün notu: Küresel savunma sanayisinin önümüzdeki yıllarda "ihya olabileceğine" ilişkin bu makale, Dr. Nafeez Ahmed tarafından Medium'da "Savunma sanayisi küresel isyanların 'yayılmasından' milyarlarca dolar kâr elde etmeye hazır" başlığıyla yayımlandı.


Küresel bir ticaret istihbarat firması tarafından yeni hazırlanan bir rapora göre; önümüzdeki beş yıl, uluslararası pazar  “isyan kontrol sistemlerinde” yıllık %5’lik bir büyümeyle değeri beş milyar doları geçecek bir patlamaya tanıklık edecek.

Rapor, Kuzey Amerika ve Avrupa da dahil olmak üzere dünya ölçeğinde, Ferguson tarzı olaylara ve “aşırılıkçı saldırılara” dayalı sivil itaatsizlikte çarpıcı bir artış olacağını öngörüyor.

Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Asya-Pasifik bölgeleri de ayrıca çatışmalarda sürekli bir artış yaşayacak.

Müşterileri arasında Fortune 500 şirketlerinin de bulunduğu bir piyasa istihbarat firması olan Infiniti Research Ltd. tarafından geçen ay yayımlanan rapor  istikrarsızlığın söz konusu artış eğiliminin küresel savunma firmalarına milyarlarca dolarlık kâr vaat ettiği sonucuna varıyor.

Firmanın önde gelen teknoloji analistlerinden Abhay Sing: “Protestolar, ayaklanmalar ve gösteriler dünya çapında kolluk kuvvetlerinin karşı karşıya kaldığı temel sorunlar. Bununla beraber, Suriye, Irak, Lübnan ve Mısır gibi ülkelerde iç savaş vakalarında yaşanan artışla birlikte küresel savunma bütçelerinin artışı isyan kontrol sistemlerine talep oluşturacak” diye belirtiyor.

%5’in üzerinde bir büyüme oranıyla 2020 itibariyle toplu olarak bütçesi 2 milyar doları aşacak olan Avrupa, Ortadoğu ve Afrika pazarları en büyük pazar olacak. 2.000 doların üzerinde bir fiyata sahip olan raporda “EMEA (Avrupa, Ortadoğu ve Afrika): Aşırılıkçı saldırılardaki artış büyümeyi destekleyecek” alt başlığında şunlara yer veriliyor:

“Geçtiğimiz yıllar boyunca Avrupa, güvenlik güçlerini ve savunma sanayilerini modern teçhizatlarla donanmak ve  sivilleri dış tehditlerden korumak konusunda endişeye sevk eden aşırılıkçı saldırılarda büyüme yaşandığına tanıklık etti. 2015’te yaşanan Paris saldırıları ve Fransa’da gazetecilerin öldürülmesi gibi olaylar Avrupa’da büyümekte olan terörizme örnek teşkil etmektedir.”

Şiddetlenen çatışma, terörizm ve sivil itaatsizlik önümüzdeki 5 yıl süresince “Almanya, Rusya, Fransa, Polonya, Suudi Arabistan, Türkiye, BAE, İran ve Güney Afrika ülkelerinin başını çektiği” ülkelerin isyan kontrol sistemlerine talebinin fırlamasına yol açacak. 

Amerikalılar nispeten daha düşük ancak %4 gibi yine de güçlü denilebilecek bir büyümeyle karşılaşacak. EMEA’da olduğu gibi Amerika’nın isyan kontrol sistemleri pazarının da 2020 itibariyle “2 milyar doları aşması bekleniyor.”

“Küresel İsyan Kontrol Sistemi Piyasası, 2016-2020” adlı rapor polisin militarizasyonunun önünü açan ve böylece talebi arttıran tetikleyicilerin bir örneği olarak 2014’teki Ferguson protestoları gibi yerel sivil itaatsizlik eylemlerine işaret ediyor:

“Amerika kıtasında polis merkezinin ve diğer emniyet teşkilatlarının militarizasyonu gelişkin isyan kontrol teçhizatının kullanımını teşvik etti. 18 yaşında silahsız birinin vurulmasının tetiklediği anlaşmazlık koşulları 2014 yılında Missouri eyaletine bağlı Ferguson kasabasında yaşanan mevcut protestoları ve sivil itaatsizliği arttırdı. Bu, emniyet teşkilatlarının kalabalığı ve protestocuları kontrol altına almak için silah ve ağır araç kullandığı olaylara klasik bir örnektir.”

Asya-Pasifik bölgesi ülkeleri 1 milyar doların üzerinde bir değerle daha düşük pazar payına sahip olacak olsalar da Çin, Hindistan, Tayland, Vietnam ve Güney Kore’de yoğunlaşmış %6 gibi bir hayli yüksek bir büyüme oranına ulaşacak.

Rapor “büyüyen ekonomik dönüşümler” sebebiyle “bölgedeki protesto ve ayaklanmaların isyan kontrol sistemlerine talebi destekleyeceğini” öngörüyor.

“Özellikli teçhizata” yönelik artmakta olan talep “kentsel savaşların yükselişi” kaynaklı. Rapor Hong Kong’ta 2014 Eylül’ünde yaşanan, 100.000 protestocunun yolları kapattığı ve emniyet teşkilatının militarizasyonuna yol açan Şemsiye Devrimi’nin altını çiziyor.”

Yeni yayımlanan bu rapor daha tanınmış kuruluşların tahminlerini de sağlamlaştırıyor.

Nisan ayında önde gelen global sigorta şirketlerinden Londra menşeyli Lloyd’s şirketi tarafından yayımlanan bir çalışma, “bulaşma” etkisine dayalı politik şiddet “salgınının” yakın gelecekte vuku bulacağına dair uyarılarda bulunuyor:

“Arap Baharı gibi olaylar ve çok yakın geçmişte Ortadoğu’nun belli bölgelerine etki eden şiddetli cihatçı aşırılık dalgası, dünya çapında benzer olayları tetikleyecek potansiyel bireysel patlamaların kanıtı niteliğindedir. Şimdiye dek önceden tahmin edilmesi ne denli zor olduğu kanıtlanan bu olaylar geniş çapta bir karmaşa meydana getirirken politik şiddet salgını koşullarını yaratan karşılıklı bağlılık ilişkileri uluslararası istikrarın tayin edilmesinde giderek artan öneme sahip bir unsur olma eğilimindedir.”

Lloyds’un Risk yönetimi ve Reasürans bölümü başkanı Trevor Maynard: “Rapor politik şiddetin bulaşması konusundaki örneklerin daha sıklık kazandığını ve bulaşma etkisinin her zamankinden daha ani ve güçlü olduğunu ileri sürüyor” diye belirtiyor.

Çalışma Lloyds tarafından talep edilirken Risk Advisory Group’un istihbarat şefi Henry Wilkinson tarafından yürütüldü. “Politik şiddet salgını” olarak adlandırdığı şeyin sıklığını ve kalıcılığını inceleyen Wilkinson 1960’lardan günümüze istikrarlı bir şekilde arttığını gösteriyor.


Kaynak: Wilkinson (Risk Advisory Group, 2016)

Lloyds çalışması dolayısıyla şunu söylüyor; “Politik şiddet salgını örnekleri daha sıklık kazanmıştır ve bulaşma etkisi her zamankinden daha ani ve fazlasıyla etkilidir.”

Artmakta olan söz konusu sıklığın ve etkinin internete ulaşım, kentselleşme ve jeopolitik dengesizlikler gibi eğilimler silsilesine bağlı olduğunu ileri sürüyor: “Gelişmekte olan karmaşık karşılıklı bağlılık ilişkileri “bulaşmayı” politik şiddetin ortaya çıkışını ve devletler arasında yayılışını şekillendiren en başat nedensel dinamiklerden biri haline getirebilir.

Rapor bunun yanında bu gibi politik şiddet salgınları için, ilk ikisi şiddete dayalı olmayan, üç temel “aşırı gerinim” tanımlıyor.

İlki bir “işgalci gücün” kovulmasını talep eden toplumsal hareketlerin yanısıra “anti-emperyalist” ve “bağımsızlık hareketlerinden” oluşuyor

İkincisi basitçe “ulusal hükümet karşısında kitlesel reform yanlısı protestolar” olarak tarif edilen genel gösterilerden oluşuyor.

Son “aşırı gerinim unsuru” ise “silahlı ayaklanma” ya da “isyan” ve iki özel ideolojiyle ilişkili; “Marksizm” ve “İslamcılık”.

Rapor dolayısıyla hükümetlerin dışa dönük militarizm ve  içeride neoliberal kemer sıkma politikaları karşısında gerçekleşen toplumsal protestoları ve görüş ayrılıklarını, rapor bu konuda herhangi ampirik ya da niteliksel kanıt bulunmadığını bizzat kabul etmesine karşın, tabiatı gereği tehlikeli ve şiddetin “yayılmasının” potansiyel öncülleri olarak görüyor.

Rapor “internet kullanıcılarının oranının artışı” da dahil olmak üzere artan kentsel yoğunlaşma, bebek ölüm oranlarının artışı, genç nüfus ve yetersiz askeri harcama gibi diğer çeşitli risk faktörlerine de değiniyor.

Geçtiğimiz aylarda Batılı hükümetlerin iç huzursuzlukta artış öngördüğüne dair daha dolaysız birtakım belirtiler ortaya çıktı.

Geçen ay, Alman haber dergisi Deutsche Wirtschafts Nachrichten, Avrupa Birliği’nin polis ve askeri birimlerinin Almanya’da yaşanacak olası bir iç savaşın tatbikatını yaptığını bildiriyordu.

Tatbikatlar bir hükümetin “Almanya’da ve diğer AB ülkelerinde yaşanacak bir sivil karışıklığı  nasıl baskılayacağı” üzerineydi. Alman milletvekili Andrej Hunko tatbikatlara gözlemci olarak katılmak istedi ancak engellendi.

Andrej Hunko, polis-askeriye ortaklaşmasıyla yapılan söz konusu eğitim tatbikatlarının Avrupa’da “polisin militarizasyonunda” endişe verici bir eğilim olduğuna işaret ettiği ve Alman anayasasının “polis ve askeriyenin ayrılığı ilkesinin” ihlal edildiği konusunda uyarıda bulunuyordu.

Avrupa’nın üst düzey yetkilileri arasında toplumsal karışıklık riskinin hızlı bir şekilde arttığına dair bir inanç ortaya çıkmış gibi görünüyor.

Aralık 2015’te İsviçre Silahlı Kuvvetleri lideri İsviçre gazetesi Schweiz am Sonntag’a verdiği demeçte ülkenin süregelen refahının zayıflatılmış bir ekonominin sonucu olarak “toplumsal karışıklık” tehdidi ile karşı karşıya olabileceğini söylüyordu.

Ocak ayında İsviçreli bir general, birkaç yıl içerisinde bir dünya savaşının patlak verebileceğini ifade ederek bu ilamı tekrarladı. Bir silahlı kuvvetler konferansında dağıtılan yazılı açıklamada Tümgeneral Anders Brännström şunu ifade ediyordu:

“Dünya genelinde karşı karşıya olduğumuz durumun sonucu olarak ve yine stratejik kararın açıklık getirdiği üzere birkaç yıl içerisinde savaşta olabiliriz.”

İngiltere’nin Silahlı Kuvvetler Bakanı Penny Mordant benzer şekilde Nisan ayında kemer sıkma ve göçmen krizinin Avrupa çapında “muazzam bir sivil karışıklık potansiyeli” yaratmış olduğunu söylüyordu.

AB Dönem Başkanı Jean Asselborn “sahte milliyetçilik gerçek bir savaşa yol açabilir” diyerek yine göçmen krizinin AB’yi “yalnızca birkaç ayda” “parçalara ayıracağı” konusunda uyarıyordu.