Kaybedilen Meksikalı öğrencilerin hikayesi: 43

26 Eylül 2014 tarihinde kaybolan 43 Meksika’lı öğrencinin ve bunun ülke için nasıl bir dönüm noktası olabileceğinin hikayesi...

Çeviri: Selçuk Işık

soL'un notu: The California Sunday Magazine'de yayımlanan bu yazı, derginin 2015 Ocak sayısından alındı. Meksika'da polis ve uyuşturucu çeteleri işbirliği ile kaybedilen ve büyük ihtimalle öldürülen 43 öğrencinin hikayesinin anlatıldığı makaleyi John Gibler yazdı, Clay Rodery illüstre etti.


Ekim ayının ilk günlerinde, Meksika’nın Guerrero eyaletinin bir şehri olan Ayotzinapa’daki Rural Öğretmen Okulu’nun basketbol sahası çaresizliğin bekleme odası haline gelmişti. Sahanın yüksek, oluklu teneke çatısı altında, 43 kayıp öğrencinin ailesi keşif çalışmaları, protestolar, insan hakları çalışanları ve adli antropologlar arasında saatlerle yüzleşmek için toplandılar.

Sahanın kenarında kümelenmiş, beton zemin veya plastik sandalyeler üzerinde oturarak dingin tonlarda kendi aralarında konuşuyorlardı.

Büyük çoğunluğu Guerrero’nun dağlık alanlarında yaşayan bu yoksul, köylü aileler kıyafetlerini bile değiştirmeden çocuklarını aramak için gelmişlerdi.

HİKAYENİN BAŞI
26 Eylül 2014 gecesi, Iguala şehrinden 80 mil uzakta, üniformalı polisler okuldan öğrencilerin bulunduğu 5 otobüsü pusuya düşürdü. Otobüslerden biri profesyonel bir futbol takımını taşıyordu.

Kimliği belirsiz 3 şahıs ile birlikte, 6 kişiyi katlettiler, 20’den fazla kişiyi yaraladılar ve tam ‘’43 öğrenci ortadan kayboldu’’. Birinin cesedi ertesi sabah bir arazide bulundu.

27. Piyade Taburu Askeri Üssü 2 milden daha az uzaklıktaydı ve organize suçlarla mücadele ile görevli olmasına karşın devreye girmedi.

Saldırı haberleri başlangıçta sessiz bir öfke ile karşılandı çünkü 110.000 nüfuslu İguala’dan gelen raporlar kafa karıştırıcıydı. Bir süredir kayıp öğrencilerin belirsiz sayıları etrafa yayılmaktaydı yalnızca.

Ta ki eyalet savcılarının İguala eteklerindeki toplu mezarlar silsilesinin gün yüzüne çıktığını açıklamasının ardından ulusal ve uluslararası medyanın bölge üzerine yoğunlaştığı 4 Ekim tarihine dek..

Adli çalışanların bedeni kömürleşmiş 30 cesedin kayıp öğrenciler olmadığını duyurmasıyla halkın öfkesi patladı. Ekim ayı boyunca, ülke genelinde yürüyüşler yapıldı ve gece nöbetleri tutuldu. Protestolar eyalet başkentinde hükümet binasının, İguala’da belediye binasının ateşe verilmesiyle doruğa ulaştı.

HAVA DEĞİŞİYOR (MUYDU?)
Iguala'dan gelen haberler gün yüzüne çıktığında, Meksika bulunmakta olduğu momenti kavraması gereken bir uğraktaydı.

6 yıllık döneminin ikinci yılına girerken Başkan Enrique Peña Nieto gözetiminde köklü eğitim ve enerji reformları yapılmış ve Meksika’nın en çok aranan adamı Joaquín “El Chapo” Guzmán tutuklanmıştı. Bir önceki Felipe Calderón yönetimini tanımlayan kargaşa imajı gündemi bir süredir domine etmiyordu.

Time dergisi Şubat 2014’teki manşetinde Peña Nieto’ya ‘’Meksika’nın Kurtarıcısı’’ yakıştırmasını yaptı. Eylül ayı ortalarında Calderón yönetiminde asla gerçekleşmeyecek bir olay oldu ve Tlatlaya’da bir ordu katliamı haberi katliamdan sorumlu askerlerin tutuklanmasıyla sonuçlandı.

Uzaktan bakıldığında, Meksika en karanlık dönemlerinden birinden sonunda kurtuluyor gibi görünebilirdi.

UYUŞTURUCU SAVAŞLARI
Geçtiğimiz 8 yıl boyunca, ‘’uyuşturucu savaşları’’ adı verilen dönemde yaklaşık 100.000 Meksikalı katledilmiş ve 20.000 yurttaş (insan hakları organizasyonları sayının daha fazla olduğunu savunuyor) ortadan kaybolmuştu. Bu tahminlerin aynı dönem içerisinde katledilen ve ortadan kaybolan on binlerce Orta ve Güney Amerikalı göçmeni kapsamadığını ayrı bir not olarak belirtmekte fayda var.

Katliam yoklamaları büyük bir hissizlik içerisinde sıradanlaştı. Eylül 2008’de, Mexico City yakınlarındaki bir parkta terkedilmiş 24 ceset bulundu, 10’unun kafası bedeninden ayrılmıştı.

Ocak 2010’da, silahlı şahıslar bir ev partisini bastı ve Ciudad Juárez’de okuyan 15 lise ve üniversite öğrencisi katledildi.

Ağustos 2010’da, 72 Orta ve Güney Amerikalı göçmen San Fernando, Tamaulipas’daki bir ahırda ölü bulundu.

Bu katliamların hiçbiri ulusal protestolara yol açmadı. 2011 yılında Morelos eyaletinde saygı duyulan bir Katolik şairin oğlunun da içinde bulunduğu 7 kişinin katledilmesinin ardından gerçekleşen hareketlilik, ulusun acısını ifade etti fakat federal hükümetle anlaşma girişimleri sonrası uğrak noktasını kaybetti.

CEZASIZ KATLİAMLAR
Meksika’daki uyuşturucu savaşlarının resmileşmiş mantığı birçoğunun cinayetleri, katliamları, işkenceyi, ortadan kaybolmaları normalleştirmelerine ve birçok durumda bunları cezasız bırakılan siyasi yaptırımlar ve aparatlar olarak görmesine sebep oldu.

2014’te yayınlanan bir raporda, Uluslararası Af Örgütü, Meksika askeri ve polisi tarafından işkencenin kullanımının ne kadar yaygın ve rutin olduğunu ortaya koydu. Nitekim, Meksika’da revaçta olan yolsuzluk konsepti demode olmaya başladı: ülkenin birçok yerinde, devlet güçleri ve ‘’narcos’’ (uyuşturucu çeteleri) bütünleşmiş durumdalardı (Meksikalıların bizdeki "bardağı taşıran son damla" benzeri bir deyimleri var. İngilizce'deki "Devenin sırtına konan son saman" gibi. Birçok İgualalı için bu böyleydi).

Iguala ile birlikte devletin uyuşturucu savaşlarında iyi, kötü arasında, hukuk ve hukuksuzluk arasında keskin bir ayrım olduğu dayatması hükmünü yitirmişti.

SÜREÇ
27 Eylül tarihinde, eyalet polisi öğrencilerin tespit ettiği 22 Igualalı polis memurunu tutukladı. 30 Eylül’de belediye başkanı Abarca, karısı ve emniyet müdürü saklandılar.

Başkan Peña Nieto, Guerrero’ya önceden planlanmış bir geziyi olumsuz hava koşullarını gerekçe göstererek iptal etti fakat aynı zamanda ortadan kaybolmalar ve cinayetler pek de umrunda değilmiş izlenimi bıraktı. Bir gazeteciye ‘’eyalet hükümeti tüm bu olanlarla yüzleşmek adına üzerine düşen sorumluluğu üstlenmesi gerekir’’ ifadesinde bulundu.

4 Ekim’de eyalet savcısı Iguala dışındaki tepelik alanlarda 4 adet toplu mezarın keşfini duyurdu. İlk kazı sonucu bilinmeyen sayıda kömürleşmiş insan kalıntısına ulaşıldı. Sonraki gün, eyalet savcıları gözaltındaki şahıslardan birinin, mezarlarda bulunan öğrencileri kendisinin de içinde bulunduğu uyuşturucu çetesi üyelerinin katlettiğini, yaktığını ve gömdüklerini itiraf ettiğini duyurdu. Bu noktada, federal hükümet organize suçları kapsayan vakalar üzerindeki yetkilerini kullanarak soruşturmayı devraldı. Yönetim tarafından olaylar üzerindeki siyasi serpintinin zımni bir şekilde kabul edilmesi artık görmezden gelinemezdi.

KAÇIRANLAR DEVLET VE POLİS
Toplu mezarlar konusundaki duyurunun ardından yeni kurulan Aileler Komitesi Ayotzinapa’da bir basın toplantısı düzenleyerek devlete araştırmalarını farklılaştırma çağrısı yaptı.

Temsilcilerden Manuel Martinez; "Öğrencilerimizi kaçıranların devlet ve onun polisi olduğunu biliyoruz ve nerede olduklarını onlar biliyorlar" dedi ve "Protestolarımızı durduracak tek şey çocuklarımızın eve sağ salim dönmesi olur" diye ekledi. Aileler Arjantinli bağımsız adli antropologların soruşturmada onları temsil edeceğini duyurdular.

EYLEMLER BÜYÜYOR
Takip eden haftalarda, aileler bir dizi şiddetli protesto gerçekleştirdi. Öğrencilerle birlikte karayollarını kapattılar, şehirler arasında yürüyüş gerçekleştirdiler, Guerrero eyalet meclisini ve valilik ofislerini ateşe verdiler.

Protestolar hızla tırmanışa geçmişti. DNA analizleri toplu mezarlarda bulunan cesetlerin kaybolan öğrencilere ait olmadığını doğruladığında protestolar ülke genelindeki şehirlere de yayıldı.

23 Ekim’de Vali Aguirre istifa ettiğini açıkladı. 6 gün sonra, aileler Başkan Peña Nieto ile görüştü ve çocuklarını sağ salim bulmaktan acizse Aguirre örneğini takip etmesi gerektiğini ilettiler.

KRİZ KABUSA DÖNÜŞÜYOR
Kasım ayında Iguala Peña Nieto’nun görev süresi boyunca yaşadığı en kötü kriz kabusa dönüşmüştü.

Başından beri yönetim Iguala’nın içine attığı acının derinliğini hafife almıştı. 4 Kasım’da, federal yetkililer Belediye Başkanı Abarca ve karısını Mexico City’de tutukladı (Emniyet müdürü halen kaçak).

7 Kasım’da Başsavcı Jesús Murillo Karam bir basın toplantısı düzenleyerek devletin Guerreros Unidos üyesi olduklarını ifade eden üç kişinin itiraflarını video kaydına aldığını duyurdu.

POLİS, UYUŞTURUCU ÇETESİNE TESLİM ETTİ
Murillo Karam’ın açıklamalarına göre, saldırıların gecesinde, polisler öğrencileri, onları Iguala’nın birkaç mil ötesinde küçük bir kasaba olan Cocula’nın dışındaki bir çöp döküm sahasına götürecek olan bir uyuşturucu çetesine teslim etti.

3 zanlının ifadesine göre öğrencileri açık sahadaki çöplüğe ulaştırdıklarında 15 öğrenci zaten hayatını kaybetmiş ya da baygın durumdalardı.

Çete üyeleri kalan öğrencileri bir süre sorguladılar ve Iguala’ya geliş amaçlarının Abarca’nın karısını öldürmek olduğunu öğrendikten sonra onları öldürmeye başladılar, cansız bedenlerini çöpe atarak ateşe verdiler.

15 saat sonra geriye sadece kemik parçaları ve kül kalmıştı.

BASIN TOPLANTISI TERS TEPTİ
Basın toplantısında bir saat geçmemişti ki, Murillo Karam bir muhabirin sorusunu ‘’Ya me Canse’’ (Yorgunum) diyerek kesti ve toplantıyı terk etti.

Basın toplantısının amacı dosyayı kapatmak ve protestoları sona erdirmek olsa da tersi bir etki yarattı. Murillo Karam’ın sözleri virüs gibi yayıldı ve sosyal medyada alay konusu oldu.

Saatler içerisinde Twitter kullanıcıları #YaMeCansé hashtag’ini yaymaya başlamışlardır. En popülerleri: ‘’Yorgunsan, terk et’’, ‘’Korkmaktan yoruldum’’ ve ‘’Politikacılardan yoruldum’’ içerikliydi.

Murillo Karam’ın beyanı kaldırabileceğinden çok daha fazla soruya maruz kaldı. Nasıl olur da 3 adam 43 genç aktivisti zapt edebilirdi? Katillerin yangında kullandıkları lastiklerin çelik fiberlerinden kalan hiçbir iz neden çöplükte bulunamamıştı? Öğrenciler nasıl oldu da o geceki aksiyonun asla bir parçası olmadığı halde belediye başkanının karısını öldürmek için geldiklerini söyleyebilirdi? Dahası, devlet neden öğrenciler tarafından tespit edilen 22 polis memurunun itiraflarının bulunduğu video kaydını kamuya açıklamamıştı? Devlet neden olayların gerçekleştiği gece Abarca ve Pineda’nın telefon konuşmaları da dahil olmak üzere polis telsizleri veya cep telefonu aracılığıyla yapılan konuşmaların olduğu tutanakları yayınlamamıştı?

DEVLET HİKAYESİ İNANDIRICI DEĞİL
Birçok gözlemciye göre devletin hikayesi çok tertipli görünüyordu. Murillo Karam’ın versiyonu sıkı bir şekilde 3 şüpheli çete üyesine odaklanarak Abarca, Pineda ve polisi arka plana itiyordu. Çelişkiler ve resmi mercilerdeki hukuk dışılık, federal hükümetin titiz bir soruşturma yerine bir örtbas ile daha fazla ilgili olduğu konusunda yersiz olmayan endişeleri besledi.

Böylesi bir soruşturma Iguala polisinin nasıl organize bir cinayet şebekesi oluşturduğuna ilişkin sayısız rapor incelemek demekti.

Yerel gazetecilerden birine göre belediye polisi bu organize suç yapısının dış cephesiydi. Onlar belediyenin polisi değil, polis üniforması giymiş, silahlı birer ‘’narcos’’ ve Muharip (los bélicos) diye adlandırılırlardı.

Onlar polis içindeki polislerdi. Yerel bir memura göre los bélicos Pineda’nın kardeşinin komutası altındaydı. Devriye arabaları ve herşeyiyle polistiler fakat gece maskeleriyle insanları sokaktan kaçırıp $1,000 veya herhangi başka birşey ile gelmeleri için bir saat veren de yine onlardı.

Pro Juárez İnsan Hakları Merkezi sorumlusu Miguel Agustín gerçek bir soruşturma Iguala’nın nasıl bir narco-belediye haline geldiğini ortaya koyacaktı vurgusunu yapıyordu. Gerçek bir soruşturma böyle bir narco-belediyenin kent içerisinde nasıl ordu misali hareket etmesinin salık verildiğini soruyor olacaktı.

EYLEMLER SÜRÜYOR
Basın açıklamasının bir gün sonrasında, aileler Guerrero eyalet meclisinin kalan camlarını indiren, kamyonları girişteki merdivenlere yanaştırıp ateşe veren Ayotzinapa öğrencilerini yolun diğer tarafından izliyordu. Kısa bir süre sonra, veliler ve öğrenciler 3 karavanla ülkeyi dolaşarak destek aramak için kolları sıvadı. 20 Kasım’da, Meksika Devrimi’nin 104. Yıl dönümünde, karavanlar Mexico City’de toplandı ve on binlerce insanın Zocalo’ya, şehrin ana meydanı ve ulusun sembolik kalbine girmesini sağladı.

Yürüyüşlere zemin hazırlayan ve takip eden günlerde herkes nereye baksa Ayotzinapa’yı görüyordu: gazetelerin baş sayfaları ve dergi kapakları, radyo talk show’ları, graffiti ve baskı sanatı aracılığıyla dilden dile kulaktan kulağa yayılıyordu.

Kenar Roma mahallesinde mumlar başıboş birer sunak oluyor ve mukavvalara kazınan sloganlar "43" için adalet talep ediyordu. Obrera’daki işçi mahallesinde, uzunca bir beyaz duvarda kırmızı blok harflerle: "Ayotzinapa: Fue el Estado (Suçlu Devlettir)" yazıyordu.

Spor gazetesi Record karartılmış bir ön sayfada şu manşetle çıkıyordu: #öfke: Meksika yeterince çekti, Meksika yas tutuyor.

Papa Francis, Meksika futbol takımı yıldızı Chicharito ve Grammy ödüllü grup Calle 13 velileri ve öğrencileri destekleyen ifadelerde bulundular. Her biri 43 numara giyen 700 koşucu Reforma Bulvarı’nda spontane bir yarış örgütlediler.

KEMİK PARÇALARINDAN TESPİT
6 Aralık’ta kemik parçalarından birinin 43 kayıptan biri olan 19 yaşındaki Alexande Mora Venancio’ya ait olduğu Avusturalyalı bir laborant tarafından "doğrulandı." 

Bir basın toplantısında, Murillo Karam devlet tarafından yapılan soruşturmayı içinde Abarca, Pineda ve 40’tan fazla polisin bulunduğu 80 şüphelinin tutuklandığını ifade ederek özetledi. "Bu bilimsel kanıt, olay yerinde bulunan kalıntıların soruşturmadaki kanıtlarla ve tutukluların ifadeleriyle örtüştüğünü doğruluyor. Bu bağlamda belirtilen lokasyonda bir grup insanın yaşamı elinden alınmıştır" diye ekledi Karam.

Karam’ın sözleri çoğu gözlemcinin endişelerini doğruldı: Devlet davayı kapatmak için elinden geleni yapıyordu. Devletin yanısıra dava üzerinde çalışan bağımsız Arjantin adli ekibi Murillo Karam’ın beyanına mesafeli yaklaştı.

7 Aralık’ta yapılan basın toplantısında ‘’Şu anda San Juan nehrinden çıkarılan kalıntıların Cocula çöp sahasından taşındığına ilişkin sanıklar tarafından yapılan iddiayla örtüşen bilimsel bir kesinlik ve fiziksel bir kanıt yoktur’’ açıklamasını yaptı.

SÖYLENTİ, SPEKÜLASYON, KUŞKULU İTİRAFLAR
Saldırıdan 11 hafta sonra, velilerin, kayboldukları sırada çocukları hakkında apar topar söylenenlerden biraz daha fazla bilgiye sahip olduğu anlamına geliyordu tüm bunlar yalnızca. Bu onların da bizlerin de bildiği birşeydi. Polisler tarafından yardım edilen silahlı adamlar 6 insanı öldürmüş, 20’den fazlasını yaralamış ve 43 kişi ortadan kaybolmuştu. Polis onları aldıktan sonra başlarına ne geldiğine ilişkin söylenen bütün herşey söylenti, spekülasyon veya kuşkulu itiraflardan ibaretti.

Murillo’nun ifadelerine yanıt olarak veliler daha fazla protesto ile karşılık verdi. Birçoğu haberleri Mexico City’deki bir yürüyüş sırasında aldı ve Meksika Devrimi’nin anıtsal yapısı Monumento a la Revolución önünden duyurdular. Babalardan biri olan Felipe de la Cruz kalabalığa: ‘’ Oturup ağlamayacağız. 42’yi hayata döndürmek için direnişimize devam edeceğiz.’’ Bu kusursuz ve yürek burkan talebin ardından yalnızca Ayotzinapa’nın kayıp çocukları için değil Meksika’yı kabustan geri döndürecek derin özlemler için konuşmanın sırası gelmişti.