Çalışırken ölmek ‘kader’ oldu

AKP iktidarında iş cinayetleri ‘fıtrat’ oldu, ‘kader’ oldu. İş cinayetlerinin arkasında sermaye sınıfının daha fazla kar hırsı, Türkiye kapitalizminin tehlikeli sektörlerde hızlı büyümeyi tercih etmesi bulunuyor. Talan edilen madenler, sermayeye daha fazla kaynak aktarmak için ihtiyacın üzerinden artan elektrik üretim kapasitesi, büyük kentleri kule çöplüğüne çeviren inşaat hamlesi, Avrupa'…

Zehra Güner

İş cinayetlerinin ana nedeninin sermaye sınıfının daha fazla kar uğruna önlem almaması, güvenli çalışma koşullarını oluşturmaktan kaçınması olduğu çok açık. Ancak Türkiye’de AKP iktidarı boyunca iş cinayetlerinde görülen artışın “büyüme modeli”yle de yakından ilgisi bulunuyor. Türkiye kapitalizmi son 16 yılda “tehlikeli iş” sınıfına giren sektörlerde diğer sektörlerin üzerinde bir büyümeye imza attı. “Para dönüşü”nün hızlı olduğu, getirilerin yüksek olduğu, hızın zorlandığı, “insan”ın makineden ucuz görüldüğü sektörler… Madenler sermaye talanına açıldı, büyük bir dikkat ve birikim gerektiren enerji sektöründe ehil olmayan ellere çok zorlu projeler teslim edildi, büyük kentler kule binalarla dolduruldu, en masum görünen sanayi sektörlerinde işçiler süreklileşmiş fazla mesaiye, kronik uykusuzluğa mahkum edildi. Daha fazla ürünü daha az sayıda işçiyle daha ucuza üretmenin kaçınılmaz sonucu işçi cinayetleri. Bunun üzerinden atlayıp iş güvenliğini sadece “düzenlemeler”le ele almak yetersiz kalır. Ancak AKP iktidarı döneminde yapılan düzenlemeler uygulama aşamasına gelince hep sermaye sınıfının öncelikleri gözetildi.

YASAL DÜZENLEME YAPILDI AMA UYGULAMADA ÖNCELİK SERMAYE SINIFININ ÇIKARLARI

AKP, iktidarının 10. yılında İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu çıkardı. 2012 yılı öncesinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemeler İş Kanunu içerisinde yer alıyordu. AKP çıkardığı yeni yasa ile iş sağlığı güvenliği alanını da ticarileştirme ve sermayenin çıkarlarını koruma konusunda önemli bir hamle daha yapmış oldu. İşçilerin sağlıklı ve güvenli çalışmasını hedeflediği belirtilen yasanın uygulamasında AKP’nin önceliği patronları korumak oldu. 

Geçen ay TOBB Genel Kurulunda konuşan Hisarcıklıoğlu’nun dediği gibi, yasanın bazı maddelerinin uygulanması, patronların çıkarları için sürekli ötelendi. 2012 yılında çıkarılan yasa ayrımsız tüm işyerlerini kapsarken, getirilen istisnalarla bazı işyerleri yasa kapsamına alınmadı. Yasa bugün hala 50 kişinin altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerlerinde uygulanmıyor. Sonuncu erteleme 2017 yılında yapıldı ve yasanın bu işyerlerinde uygulanması 2020 yılına ertelendi. Erteleme nedeninin “KOBİ’lere yük getirmemesi” olduğunu ise Hisarcıklıoğlu açıkladı. Ülkemizde 1 milyon 500 bin işyerinin yüzde 2’si 50 ve üzerinde işçi çalıştırıyor. 1- 10 işçi çalıştıran işyerleri yüzde 98 oranında. Yani aslında “var” denilen yasa çok az işyerinde uygulanıyor. 

AKP’nin patronları korumasının bedelini işçiler canları ile ödedi. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bugüne en az 20 bin 500 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. “Hedef sıfır kaza” kampanyaları düzenlendi ancak başta inşaat olmak üzere maden, metal, tarım ve ulaşım sektörlerinde iş cinayetleri hız kesmeden devam etti. İş cinayetlerini “Bu işin fıtratında var” diye değerlendiren, ölen işçilerin ardından ise “kader” sözüyle ölümleri normalleştirmeye çalışan yine AKP oldu.

Ayrıca kayıtdışı çalışanların hiçbir hakkı olmadığı gibi, sağlıklı ve güvenli çalışma hakkı da olamıyor. Kayıtdışılığı tercih eden AKP döneminde, TÜİK verilerine göre çalışanların yüzde 30-35 arasındaki bir oranda kayıt dışı çalışan bulunuyor. Kayıtdışı çalışanlar iş sağlığı ve güvenliği kapsamında da bulunmuyor. Bugün Suriyeli işçilerin büyük oranda kayıtdışı çalıştırıldığını ve buna “açıkça” izin verildiğini söylemek mümkün. 

Kamu kurumlarında da İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uygulanmıyor. AKP, hazırlıklarının bitmediğini iddia ederek kamu işyerlerindeki uygulamayı 2020 yılına erteledi.

AKP’nin, iş sağlığı ve güvenliğini sektör haline getirmek için yaptığı en önemli uygulama, Ortak Sağlık Güvenlik Birimlerinin (OSGB) yapılandırılması oldu. OSGB’ler, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi gibi sektördeki profesyonelleri istihdam eden ve kiralık işçilik mantığı ile uzman ve hekimleri çalışma süresine bağlı olarak işyerlerinde görevlendiren ve çok düşük ücretlere uzman ve hekim çalıştıran işyeri vasfına sahip oldu. 

Yasanın ertelenen bir diğer maddesi ise, işyeri tehlike sınıfına göre iş güvenliği uzman atamaları. Çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde (A) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, 1/1/2020 tarihine kadar (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı tarafından yerine getirilebilecek. Tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde ise (B) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirme yükümlülüğü, 1/1/2019 tarihine kadar (C) sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesi kaydıyla yerine getirilebilecek. A sınıfı belgeye sahip uzman yerine B sınıfı belgeye sahip uzman, B sınıfı belgeye sahip uzman yerine C sınıfı belgeye sahip uzman görevlendirilmesinin sonuçları iş kazalarındaki artış ve iş güvenliği uzmanlarının daha ucuza çalıştırılması oldu. Yeterli uzman bulunmadığı için bu düzenlemenin yapıldığı açıklandı. 

5 bin 427 B sınıfı belgeye sahip iş güvenliği uzmanı çok tehlikeli işyerlerinde, 9 bin 687 C sınıfı belgeye sahip uzman tehlikeli sınıftaki işyerlerine atanarak çalışıyor. Yeterli uzman bulunmadığını söyleyerek bu düzenlemeyi yaptığını açıklayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2017 yılında açıkladığı aşağıdaki veriler yine Bakanlığı yalanlar nitelikte.

  • A sınıfı iş güvenliği uzmanlık belgesine sahip olan 17 bin kişi, aktif uzmanlık yapan 8 bin
  • B sınıfı iş güvenliği uzmanlık belgesine sahip olan 11 bin 400, aktif uzmanlık yapan 7 bin 201
  • C sınıfı iş güvenliği uzmanlık belgesine sahip olan 70 bin, aktif uzmanlı yapan 15 bin 819 kişi

AKP’nin önceliğinin sermaye sınıfı olması durumu değişmiyor. Siyasi iktidar 24 Haziran’da seçim kararı aldıktan hemen sonra 26 Nisan tarihinde yayınlanan genelge ile işyerlerine yaptığı işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimlerini seçimler nedeniyle Haziran sonuna kadar durdurdu, denetim yapan iş müfettişlerini geri çağırdı. 

Seçim dönemlerinde patronları üzecek herhangi bir adım atmayan AKP, önceki seçimlerde de benzer uygulamalarda bulunmuştu. 1 Ocak 2014 tarihinde yürürlüğe girecek olan “çok tehlikeli” ve “tehlikeli” tüm işyerlerinin iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu başlayacaktı, ancak bu uygulama 30 Mart 2014 yerel seçimlerine denk gelmiş ve dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2014’te herhangi bir ceza kesilmeyeceğini, müeyyidelerin bir sonraki yıl başlayacağını söylemiş, 30 Mart tarihinde yapılan seçimlerinden hemen sonra 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma Katliamı gerçekleşti ve 301 madenci hayatını kaybetti. 

GÜVENLİ VE SAĞLIKLI YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?

İş kazalarının ve iş cinayetlerinin sayısının fazla olmasının önüne geçilebilir mi? Öncelikle insanın insanı sömürmesi engellenmezse bunun önüne geçilemeyeceği, insani yaşama ve çalışma koşullarının sağlanamayacağı açık.

İşçilerin çalışma koşullarını iyileştireceğini, daha hızlı iş bulabileceklerini, işsizliğin azalacağını iddia ettikleri 2003 yılında çıkarılan 4857 sayılı yasa, AB müktesabatına uyum amacı taşıyordu. Yasa ile çalışma yaşamına getirilen düzenlemenin en önemli sonucu, esneklik ve buna bağlı olarak kuralsızlık ve güvencesizlik oldu. Çalışma süreleri, istihdam biçimleri, iş sözleşmeleri esnetildi. İşçilerin çalışma ve yaşam koşulları değişti. Sermayenin kârı artarken, işçilere yönelik sömürü arttı. Bu koşulların yanı sıra, ülkemizdeki siyasal rejim, topluma emdirilen siyasal islam ve gericileşme ile nefes almaya çalışan Türkiye kapitalizminde özeleştirmeler kuralsızlığı güçlendirdi, işsizlik arttı. Buna paralel olarak iş kazaları ve iş cinayetleri arttı. 

Kapitalizmin gelişmişlik düzeyi yüksek olsa da işçilere iyi bir yaşam sunmayacağı açıktır. 

İşçi sağlığı ve iş güvenliği yalnızca işyerlerine sıkıştırılamayacak genişlikte ele alınmalıdır. SSCB deneyiminde işçilerin sağlığı yalnızca işyerlerinde ele alınmamış, büyük bir toplumsal proje haline getirildi. Bugünkü anlayıştan tamamen farklı bir anlayışla işçi sağlığı ve güvenliği alanı yapılandırıldı. Denetim, sendikalar ve kamudaydı. Ayrıca yerel örgütlenmeler de denetim mekanizmasının içine alınmıştı. İşçiler için ücretsiz dinlenebileceği istirahat edeceği senatoryum, kaplıca, kamplar bulunuyordu. İşçilerin kolaylıkla spor yapacağı alanlar mevcuttu. İşçilerin sağlığı yalnızca işyerine sıkıştırılmamış ve kamusal denetim mekanizması çok sağlam bir şekilde yapılandırılmıştı. 

Ülkemizde iş kazalarının sayıca fazla olması toplumun tüm kesimlerinde eleştiriliyor. Başbakan iş cinayetlerinden işçileri sorumlu tutuyor, AKP patronların kârları etkilenmesin diye işçilerin canı pahasına düzenlemeler yapıyor, mecliste bulunan partiler önerge vermekten öte bir şey yapmıyor, ama sözde hepsi iş cinayetleri konusunda duyarlı olduklarını ifade ediyor. 

İş cinayetlerini önlemek için insana değer vermek, insanca bir yaşamı savunmak gerekir. İnsanın insanı sömürdüğü bu düzende ise ne cinayetler önlenebilir ne de iş kazaları. Evet bu düzen değişmeli! İşçilere, emeğe değer veren eşit ve özgür bir ülke kurulmalı. İşçinin sağlığı kan parasını vermeye hazır olan patrona ve bu düzene teslim edilmemeli.