Sokağa Taşan Dünya Kupası

Reşat Bilici

Blog: Spor

Güney Amerika’da dünya kupası düzenleme işinde adeta bir tarih yasası işliyor. Futbol Avrupalı’dır derler, evet, ama en gösterişli futbolun bu topraklarda oynandığını kim inkar edebilir? Futbolun doktrineri İngilizler, kural koyucusu da genel anlamda yaşlı Avrupa kıtasıydı, ancak homo-sapiensin estetik türü Latinler, bu oyunu da sanata çevirmek konusunda ustaydı.

20. yüzyıl koca bir toplumsal olaylar ansiklopedisiyse, güzel oyun bundan bağımsız kalamazdı. İşleyen tarih yasası derken de, büyük kupanın ne zaman bu topraklara geldiyse, bir büyük olaylar zincirinin sonucunda gerçekleşmesi veya toplumsal çalkantılara eşlik etmesinden bahsediyoruz. ’38 ve ’50 arasında, İkinci Savaş yüzünden, kupaların en büyüğü tam 12 yıl oynanamamıştı ve savaş sonrasının ilk kupa finalinde, Brezilyalılar için mabet gibi görülen Maracanã’da kupayı Uruguay kaldırıyordu. Ne derler, kupa “yabancıya” gitmemiş ve kıtada kalmıştı belki ama, o gün Brezilya’da bir ulusal travma baş göstermişti; o kadar öyle ki, Uruguay’ın galibiyet golünü atan Ghiggia, maçtan sonra tüm Brezilya’yı depresyona sokan o anı şöyle anlatacaktı: “Maracanã'yı tek bir hareketiyle sessizliğe boğan üç isim var: Frank Sinatra, Papa II. Jean Paul, üçüncüsü de ben.”

Brezilyalılar için futbol ulusal gururun bir parçası; büyük kupayı beş kez kazandılar ve 2014 dünya kupasına ev sahipliği yapma hakkını elde ettiklerinde, hiç kimse neler yaşanacağını bilmiyordu. 2010’daki kupadan sonra, futbolun en büyük ayini tarihte ikinci kez Brezilya topraklarına geliyordu ve konuşulanlar ve soru işaretleri hep futbola dairdi. O dönemde büyük kupalara ve futbola ambargo koyan İspanya ne yapacaktı? Başka topraklarda oynanan kupalarda birçok kez favori gösterilen Brezilya kendi evinde gerçekten favori miydi, yeni yıldızları Neymar kaç gol atabilirdi? Alman panzerlerinin akınları durdurulabilir miydi? Ya bir “aksilik” olur da, Arjantinli Lionel Messi, “Don’t cry for me Argentina” şarkısı eşliğinde Maracanã’da kupayı kaldırırsa, Pelé o gece kalp krizi geçirir miydi?...

Fakat tarih yasası bir kez daha işledi, tüm bunlar gölgede kaldı ve dünya kupası daha oynanmadan sokağa taştı. Diğer kapitalist ülkelere kıyasla, gelir dağılımındaki adaletsizlikte başı çeken ülkelerden biri olan Brezilya’da, emekçi halk sokaklara çıktı. Yıllardır Brezilya’da yaşayan fotoğrafçı-gazeteci Emrah Kartal, geçtiğimiz günlerde Yazılama Yayınevi’nden yayımladığı fotoğraf kitabıyla, işte bu tarihsel süreci görsel hafızalarımıza nakşediyor. Türkiyeli bir gazeteci olarak, 2013 yılında ülkemizi sarsan Haziran Direnişi’nin Brezilya’daki temsilcilerinden biri olarak hareket eden Kartal, kendisine ait fotoğraflarla ve notlarla, bize sokaktaki Brezilya’nın öyküsünü aktarıyor.

“Futbolu kimse Brezilyalılara öğretemez. Şimdi hak mücadelesinde kendi ekolünü yaratan Brezilyalılar futbolu fırsat bilerek, ceza sahasında seken meşin yuvarlağı ağlarla buluşturmaya, hayattaki en büyük sevinci yaşamaya çalışıyor.” diyen Emrah Kartal, futbolsuz düşünülemeyecek bir halkın, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyat Oyunları bahanesiyle, devasa ölçülere varan kamu harcamalarının, halkın ihtiyaçları yerine buraya aktarılmasına ve yolsuzluklara karşı nasıl ayaklandığını anlatıyor. Çünkü Brezilyalı emekçiler, “dünya kupası protestoları” adıyla da anılan eylemleri başlatırken, ülkede yapılan ulaşım zamları bardağı taşıran son damla olmuştu. Kartal’ın foto-kitabında da gördüğümüz gibi, eylemciler, deyim yerindeyse sokakta resital sunuyordu. Sadece ulaşım zamlarını protesto etmekle kalmıyor; başta eğitim, sağlık ve altyapı olmak üzere temel kamu hizmetlerinin iyileştirilmesi, yolsuzluklara son verilmesi, hükümetin neoliberal saldırılarının durdurulması yönünde politik ve sosyal taleplerle ülkenin dört bir yanında ayağa kalkıyordu.

Brezilya halkı, tüm bu yaşananlardan ötürü sadece kendi patron sınıfına değil, FIFA’ya da kızgındı. Ancak, her şeye rağmen dünya kupası planlandığı şekliyle oynanmaya başladı. Brezilya hükümeti, milli takımın kazanacağı kupayla protestocuların kızgınlığını dindirebileceğini planlıyordu. Fakat ironiktir; yarı finalde Almanlar’ın Brezilya ağlarına tam yedi gol göndermesini, Brezilya yönetici elitine kesilen bir tarihi ceza olarak yorumlayanlar oldu. Başka bir durum olsa, tıpkı 1950’deki gibi tüm Brezilya ulusunun ulusal gururu darmadağın oldu diyebilirdik belki. Oysa, Emrah Kartal’ın altını çizdiği gibi, aslında darmadağın olan hükümetin neoliberal çizgisi olmuştu. Bir de, Brezilya böyledir; futbol hep vardır, ama bu topraklarda toplumsal sarsıntıların rengini çalmadığı bir futbol olayı düşünülemez hakikati, bir kez daha yankılanarak tarihe geçmiş oldu.

Emrah Kartal, ‘Sokağa Taşan Dünya Kupası’ adını verdiği bu çalışmasıyla, bizlere Brezilya’nın sansasyonel yıldızları Neymar’ı, Thiago Silva’yı değil, eylemler sırasında polisin attığı biber gazı kapsülüne vole vurarak futbolun en hasını oynayan Brezilyalı yoksul emekçilerin öyküsünü anlatıyor. Türkiye’de 2013 Haziran’ında sokağa çıkan milyonlarla birlikte, Brezilya’da futbolu da politik eylemliliği de şiir gibi icra ederek tüm dünyaya ilham veren o insanların öyküsünü...