Kulüpler, futbol ve para

İsmail Topkaya

Blog: Spor

Her yıl bu aylarda Türkiye’de futbolcu transferleri “transfer oyunu” şeklini alarak neredeyse aynı replikler ve beden diliyle oynanır. Gerekçeler, amaçlar ve nedenler neredeyse bir önceki yılın aynısıdır. Transfer denilen oyuncu geçişi ise büyük paralar karşılığı “dış alım” işleyişi ile gerçekleşir ve dahası Avrupa pazarı bitmiş ya da bitmeye yüz tutmuş oyunculardan oluşur.

Her yıl gerçekleştirilen “büyük transfer sezonunun” öbür yüzüne satırbaşları ile değinildiğinde; Örneğin vergi konusunda İspanya, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde futbolculardan yüzde 50’lilere varan oranlarda vergi alınırken Türkiye’de ise bu oranın Süper Lig için % 15, 1. Lig için % 10, daha alt ligler için % 5 civarında olduğunu belirtmek gerekir.

Bu ülkede asgari ücretle çalışan bir kişiden yapılan vergi ve prim kesintisinin % 33 oranında olduğunu düşündüğümüzde Türkiye'ye özgü işgücü, sermaye, finans, ticaret sarmalındaki gerçekliğin boyutları ortaya çıkmaktadır.

Spor kulüpleri ve futbolcu transferleri konusuna gelince;

1. Flaş transferler için verilen paralar ve vergi oranları arasındaki dengesizlik bu saçma sapan transfer furyasına neden olan etkenlerden birisidir.

2. Kulüpler fahiş rakamlar ile oyuncu transferleri için bu kadar parayı öncelikle borçlanarak bulmaktadırlar. Ardından kulübün sürdürebilirliği için altyapı eğitimleri, tesisler, sağlık ve sosyal yapılaşmalar, laboratuarlar, çalışanların ekonomik ve özlük hakları gibi alanlarda kullanılması gereken yayın hakları, reklam ve sponsorluk gelirlerinin tamamının bu alana kaydırarak elde etmektedirler. Taraftar ödentileri, müsabaka bilet paraları, varsa mağaza satışlarından elde edilen gelirler de bu kaleme dâhil edilmektedir.

3. Ama yine de bu para trafiğinde bir arıza söz konusudur. Birileri olmayan paraları varmış gibi tedavüle sokarken, birileri de olmayan paraları alıyormuş gibi yaparak piyasa işleyişine aktör olarak katılmaktadırlar. Ortada milyon dolarlar ve eurolar uçuşurken öte yandan ödenmediği veya alınmadığı söylenen paraların varmış gibi dolaşıma sokulması akla bazı işlerin döndüğünü getirse de bunun nasıl olduğuna ilişkin somut verilere söz konusu değildir. Ya da bu konuda kimse bir şey bilmiyor, bilemiyor ya da bilmek istemiyor.

4. Taraftarın ise daha çok takımının hangi oyuncuyu aldığı ile ilgili oluşu elbette şaşırtıcı değildir. Takımının ve kulübünün sürdürülebilir bir yatırım peşinde olmaması, esasen kendisinin de nasıl söğüşlendiği ve değersiz kılındığının farkında ve derdinde olmaması ile açıklanabilir.

5. Peki, bunca hengâmeye, göz boyamaya, harcamaya ve çığırtkanlığa rağmen söz konusu bu takımlar uluslararası düzeyde ne yapıyorlar? Hiç.

Bu işler ve bu kadar harcamalar neden yapılıyor o halde? Başka işler dediğimiz elbette birilerinin daha güçlü olmasına yönelik kirli finans oyunları tüm hızıyla devam ediyor. Harcanan paralar ile gelir durumları arasındaki dengesizliğe bakıldığında böylesi bir para trafiğinin en azından basit bir ticari işletme mantığına dahi uymadığı açıktır.

Denetim derseniz? Mutlaka vardır. Şimdiye kadar olduğu gibi! Bilindiği üzere Türkiye'de denetim daha çok iktidar ve işleyen sisteme muhalif olmaya karşı yürütülen bir yıldırma ve yola getirme sistemi olarak kullanılmaktadır.

Neyse ki Avrupa endüstriyel futbolunun böyle devam ederse batacağına ilişkin tespiti yapan endüstriyel futbolun Avrupa örgütü UEFA kendi çözümünü finans kriterleri oluşturarak durumu kurtarma peşinde!

Söz konusu Finansal Fair Play Kriterlerine göre:

  • Yöneticiler kulüp için ceplerinden harcama yapamayacak (Paralı başkan dönem sona eriyor.) 
  • Yöneticilere, şirket ortaklarına veya ilişkili şirketlere olan borçlar, 2012–13 sezonuna kaynaklarına ödenecek (Borçlar kaynaklarına iade olunacak).
  • 2012-2013’ten itibaren kulüpler transfere gelirlerinden daha fazla harcama yapamayacak (Denk Bütçe uygulaması esas olacak). 
  • Mali tablolarda parasal olmayan gelirler yer alırsa, örneğin başkan veya ortakların borç verdiği paralar bu gelirler futbol dışı gelir kabul edilecek ve kulüp gelirleri içinde sayılmayacak (Sadece kulübe hibe edilen tutarlar gelir sayılacak).
  • Hiçbir futbolcu, kulüp ya da yasal otoriteye vadesi geçmiş borç bulunmayacak (Gelirlerden daha fazla borçlanılmayacak, denk Bütçe İlkesi).
  • Öz sermayenin eksiye düşmesine izin verilmeyecek. (Kulüplerin başabaş noktasını yakalamalarına olanak sağlamak için kulüplerin belirli bir dönem zarar etmelerine izin verilecek).
  • Futbolculara yapılacak ücret, maaş ve prim ödemeleri, toplam gelirin yüzde 70’ini geçemeyecek.
  • Kulübün toplam borcu, toplam gelirinin yüzde 100’ünü geçemeyecek. 
  • Bütçesi 5 milyon Euro’nun altındaki kulüpler finansal kriterlerden muaf tutulacak.
  • Kulüplerin ilişkili şirketleri ile yaptıkları her türlü ticari işlemde geçerli olan fiyatların piyasa emsallerinden oldukça yüksek veya düşük olması durumunda, bu rakamların gelir veya gider hesaplarına herhangi bir etkisi olmayacak, söz konusu işlem için bir emsal piyasa fiyatı bulunarak gelir ve giderin tespitinde bu fiyat dikkate alınacak (Örneğin, Mancester City sahibi Mansour bin Zayed Al Nahyan’ın firması Etihad ile sahibi olduğu kulübün 10 yıllığına 642 milyon dolarlık  sponsorluk sözleşmesi gibi sözleşmeler… Nitekim bu sponsorluk sözleşmesi UEFA tarafından inceleme altına alınmıştır).
  • Kulüpler transfer ettikleri futbolculara ödeyecekleri bonservis ücretlerini, işlemin gerçekleştiği yılda tek seferde değil, futbolcu ile yapılan sözleşmenin süresi boyunca, amortisman mantığı içinde giderleştirecek. Ancak, söz konusu oyuncunun sözleşmesi devam ederken satılması halinde oluşacak kar veya zarar rakamı, içinde bulunulan senede dikkate alınacak.
  • Kulüplerin altyapı, stadyum veya antrenman sahası gibi yatırım amaçlı harcamaları başa baş noktası hesaplamalarına dâhil edilmeyecek.

Bu konuda Galatasaray UEFA’nın 2014-15 sezonundan itibaren uygulamaya aldığı Finansal Fair Play kriterleri bağlamında 16-17 sezonunda Avrupa Kupalarında oynama hakkını kaybettiğini anımsatmakta yarar var.

Böylesi konuların ve durumların ulusal düzeyde baş aktörlerden birisi olan “Kulüpler Birliği” esasen “futbolun baronları” ve onların iktidar ilişkilerini düzenleyen başkanı ne yapıyor diye düşünüldüğünde, “kulüplerin ekonomisi ile ilgili yeni yasalara ihtiyaç var” derken neyi kast ettiği çok açıktır. Sözde küreselleşme adı altında her alanda olduğu gibi futbolu da piyasanın işleyişine ve sermayenin kazancının tamamen bir aracı haline getirmenin yollarını arıyor. Söz konusu kurumun transfer ekonomisi ile ilgili hiç bir sorunsala değinmiyor oluşu onun varlığı ile ilgili olarak örtüşen bir durum olsa gerektir.

Yetkili ve etkili karar merci konumunda olan Türkiye Futbol Federasyonuna gelince, futbolun sömürü düzeni ve sistematiği ile bunun siyasi ve idari koordinasyonunun oluşturmaktan sorumlu bir işleve soyunan bu kurum olan bitene sadece kılıf ve yasal statü kazandırmakla meşgul bir kurum konumundadır. Varsa yoksa futbolun kulüp ve şirketleşme formülleri ile para trafiğini, para yönlendirmelerinin ve vergi mevzuatının ayarlanması ile ilgili izlek oluşturma yöntem arayışlarını “sporun/futbolun sözüm ona ekonomi-politiğini oluşturmak ve düzenlemek peşindedir.

Bakınız aslında önemli bir veridir; Örneğin Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş, Kamuyu Aydınlatma Platformu’na 1 Haziran 2015 - 31 Mayıs 2016 dönemine ait konsolide borç tutarlarını açıklamışlar, buna göre  Beşiktaş Futbol Yatırımları Sanayi ve Ticaret AŞ, kulübün konsolide net zararını 58 milyon 792 bin 338 lira olarak belirtilmiş, şirketin 1 Haziran 2014 - 31 Mayıs 2015 tarihine ait konsolide net zararının ise 132 milyon 46 bin 505 lira olduğu açıklanmıştır.

Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar AŞ’den Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan açıklamada ise, kulübün 1 Haziran 2015 - 31 Mayıs 2016 dönemine ait konsolide net zararının 79 milyon 675 bin 595 lira olduğu, şirketin 1 Haziran 2014 - 31 Mayıs 2015 tarihine ait konsolide net zararının ise 88 milyon 423 bin 967 lira olduğu belirtilmiş.

Son olarak Fenerbahçe Futbol AŞ’den Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan açıklamaya göre, kulübün 1 Haziran 2015 - 31 Mayıs 2016 dönemine ait konsolide net zararı 116 milyon 529 bin 632 lira olarak, şirketin 1 Haziran 2014 - 31 Mayıs 2015 tarihine ait konsolide net zararı ise 181 milyon 192 bin 270 lira olarak duyurulmuş.

Üç büyük kulübün kendi yaptığı açıklamalara göre, ciddi para girdileri olmalarına rağmen uğradıkları zarar Türkiye’deki futbol odaklı kulüplerinin iyi idare edilmediği gerçeğini gözler önüne sermektedir. UEFA Ekonomi kriterlerine rağmen gelinen noktada günlük spor ve futbol politikalarının kulüpleri taşıdığı durum budur.

Son olarak tekrar bu konularda taraftarlar ne diyor? Diye düşünülüyorsa, müşteri kimliği iyice pekiştirilmiş, futbol tüketicisi haline dönüştürülmüş taraftarın bir şeyler demesi için öncelikle eleştirel bir şeyler düşünüyor veya görüyor olması gerekir. Sporun ve özellikle futbolun uluslararası finans tekelleri bu anlamda halkları uyutmaya ve edilgen bir futbol güruhu oluşturmayı başarmış olmaya devam ediyor olduğunu söylememiz gerekiyor.

Dahası futbolu milli ve dini ayrımcı politikaların bir aracı ve pratik örgütlenmesi haline getirenlerin aynı zamanda sözde toplumsal muhalif insanlar ve düşünceler olduğu bir spor yapılanmasının ne denli karmaşık ve belirsiz kaotik yapıları kurguladığını da görmek bu anlamda gerekli ve acil olsa gerektir.

Endüstriyel spor ve futbol elbette tercihimiz değildir. Ancak futbolu uluslararası boyutlarda sürdürebilmeyi kabul ettiğimizi varsaysak dahi, böylesi bir futbol pazarı olmayı reddetmek zorundayız. Çünkü bu işleyişin dışında daha akılcı, insani ve teknik olarak farklı politikalar geliştirmek pek ala mümkündür.

Bunun için öncelikle kendi toplumsal ve kültürel öz kaynaklarımıza yönelik yatırımlar, bilimsel ve evrensel ölçülerde katılımcı bir organizasyon şeması ve işleyişi ilk önkoşul olmalıdır. Bununla koşut yönetim ve özellikle eğitim planlamaları ve pratikleri ve çok daha önemlisi genelde sporu ve özelde futbolu toplumun her kesiminin eğlence, üretkenlik ve sağlıklı yaşam uğraşısı olarak toplumsallaştırma/genelleştirmek ilk akla gelen çözümler olsa gerektir.