Arda Turan üzerine: Nasıl düşünmeli?

İsmail Topkaya

Blog: Spor

Türkiye’nin gündemi başka hiçbir derdimiz ve işimiz yokmuş gibi futbolun gündemi oldu. Milli takım oyuncusu, yeni düzen futbolcusu Arda Turan’ın futbol düzeni ya da düzen futbolu gazetecisi Bilal Meşe’ye saldırmasıyla kirlenmişliğin ve düzeysizliğin fotoğraflarından birisi daha ortaya çıktı.

Aslında olan biten futbolun gündemi değildi. Futbolun geldiği ve getirildiği düzensizliğin, kokuşmuşluğun, gündem oluşturmaya yönelik büyütülmesiyle de ilgili olarak gereğinden fazla abartılmasıyla ilgili. Türkiye’de buna benzer ve bundan daha beter öyle düzeysizlikler yaşanmaktadır ki, birazcık ilgili olanların futbolun yönetildiği mecralara bakması yeterlidir. Kamera önü, kamera arkasının binde biri bile değildir.

Yapay, kirli, gereksiz gündemimiz olmuş olan “Arda’nın Bilal’e saldırısı” ile ilgili bizim “bütünsel” düşüncemiz biraz toptancı bir ifade olacak biçimde ama şöyledir;   

Arda Turan, Bilal Meşe, Rıdvan Dilmen ve Fatih Terim, Yıldırım Demirören ve diğer benzerleri,

Al birini vur ötekine.

Bunların hiç birisi "halkın futbolu" ve "futbolun halkı" ile ilgili olan insanlar değillerdir. Öyle bir dertler ve mücadeleleri olmadığı gibi bu tür insanları da sürekli spora siyaset karıştırmakla itham ederler. Oysa kendileri siyasetin futboldaki yüzleri ve teşrifatçılarıdırlar.

Daha da önemlisi hiç birisi "futbol emekçisi" olmadıkları gibi “futbol emekçilerinin” yanında da yer almazlar. Oysa çoğunun geldiği yer alt ve orta sınıftır.

Futboldan aldıklarının yüzde birini futbola vermemiş, vermeyen ve vermeyecek olan Türkiye’nin güzide “futbol adamlarıdır” bunlar.

Şan, şöhret, para ve payenin "futbol taşeronları" demek hiç de yanlış olmaz.

Hiçbir futbolsever bunların herhangi birisinin yanında yer almak veya savunmak zorunda değildir.

Bunlar esasen futbolsever kitlelerin uyutan simsarları ve futbol finans kapitallerinin Türkiye ayağındaki farkındalıkları dahi olmayan beslemeleridir.

Bir tanesinin dahi Türkiye'deki sporun/futbolun nasıl ve niçin olması gerektiği yerde olmadığını, kitlelerin futbol ile olan bağlarının nedenselliğini ve nasıl olması gerektiğini sorgulayan ve sorgulayacak olan kişiler değildir. Futbol ve kitlesellik ilişkisini sadece uyuşturma ve sömürme üzerine tahvil etmenin rollerine seçilmiş, bir şekilde ulaşmış, ve uygun bulunmuş rol insanlarıdır.

Birisinin dahi futbolun “oyun ve insan” bağlamında hümanist ve/veya toplumcu bir düşüncesi, söylemi, yazısı ya da davranışına rastlamak mümkün değildir.

Futboldan beslenmekle kalmayıp semirenler, hangi tür futboldan semiriyor ve semirmeye devam ediyorlarsa o tür bir futbolun insanlarıdır. Dolayısıyla oyunu, futbolu, futbol ve insanı kirlenmişlikten kurtarmak için öncelikle bunlardan kurtarmak gerekir. Bunun içinde bunlardan kurtulmak gerekir.

"Futbolseverlerin ve futbol kitleselliğinin bu tür adamları o güzelim futbol dünyalarından ve sevgilerinden çıkarmaları gereği nasıl düşünmeli" sorusunun ilk akla gelen cevabıdır.

Esasen nasıl düşünmeli yerine ne yapmalı ve nasıl yapmalı aşamasında olmalıydık. Aslında bu aşamaya gelmiş olalı bir hayli zaman oldu ama nasıl bakmalı? Mahrum bırakıldığımız, dolayısıyla da nasıl düşünmeli aşamasını halledemediğimiz için “doğru ve tutarlı nasıl düşünmeliyiz” ile debelenmeye devam ediyoruz.

Her şeyi elbette nesnel koşullar belirliyor. Nasıl ve niçin iktidar olduğunuz, iktidarın gücünü nasıl ve niçin kullanacağınızı da belirliyor.

Futbol üretim ve tüketim ilişkileri kendi organizasyonunu ve sonuçta kitleselliğini böyle pazarlıyor ve belirliyor. Öncelikle temel mesele sporun/futbolun halka mal olmasının sağlanması meselesidir.

Bu yapıyı kuramadığımız ya da bunun peşinde olacak insanları çoğaltamadığımız sürece daha çok Ardalar, Bilaller, Rıdvanlar ile oyalanarak devam edeceğimiz kesindir.

Bize okullardan kendini iyi yetiştirmiş yazan, söyleyen ve üreten “eleştirel spor” bilim insanları ile sahalardan, pistlerden, spor salonlarından kendini yetiştirerek gelen Metin Kurtlar lazım.

Bunun için sporcuların ve sporseverlerin örgütlenmesi lazım. Çünkü kitleler ve kitleselliği sporun sürüleri ve sürüselliğinden ancak sporun sınıfı ve sınıfsallığı düşüncesi ve pratiği kurtarabilir.

Bu bağlamda şimdiden bize toplumcu spor modelleri, organizasyonları bilinci, değerleri, bakış açıları ve yeterlilikleri lazım.

Sanırım bize son tahlilde sosyalizmin sporu/sporun sosyalizminin ne olduğu ve nasıl olacağı lazım… Bunun için de bize sporda da örgütlenme ve iktidar lazım.