Transfer piyasaları: Sermayenin oyuncağı

İsmail Sarp Aykurt

Blog: Spor

Endüstriyel futbol, sınırlarını zorlamaya devam ediyor. Özellikle son dönemde ortaya dökülen transfer ücretlerinin endüstriyel futbol çağının yeni bir aşamasına geldiğimizi gösterdiğini söylemek olanaklı. Bu ‘yeni çağ’ın en büyük farkı ise içerisinde ‘futbol’ diye bir olgunun yer almaması.

Avrupa futbol piyasası önemli günlerden geçiyor. Ligler henüz başlamamışken en kritik gündem maddelerini ise baştan aşağıya transferler ve bu transferlere harcanan yüksek meblağlar oluşturuyor. Ödenen bu ücretler ise öyle bir boyuta ulaşmış durumda ki bir futbolcuya harcanan bonservis bedelinin dâhi bazı ülkelerin harcamalarına eşdeğer ya da fazla olduğu istatistikler ortaya dökülüyor. Bu durum, futbola ‘rahmet’ okuturken, endüstriyel futbol düzeninin başat kurumlarından UEFA’nın üzerine titrediği bir kavramsallaştırma olan FFP (Finansal Fair Play) politikasını da sorgulatıyor.

FUTBOL EKONOMİSİ NE DURUMDA?

Futbol günümüzde çok sayıda spor branşı içerisinde en çok ilgi çeken ve popüler olan dal olarak öne çıkıyor. Bu durum ise kapitalizmin ve sermaye sınıfının futbola dönük olan iştahını arttırıyor. Futbol bu yüzden salt bir spor branşı olarak da kalmıyor, bir eğlence, dinlenme, görsellik şöleni haline dönüşüyor. Bu anlamda futbolun yalnızca bir spor dalı olduğunu söylemek de zorlaşmış durumda.

Klasik futbol yapısı içerisinde düşünüldüğünde, piyasacı koşullar altında oluşan futbol ekonomisinin futbolcu ve seyirci piyasaları temelinde bölüşüldüğü bir gerçek olmakla beraber, buna yeni alanların da eklenmiş olduğu görülüyor. Buna reklam, sponsor, ticari ürün (merchandising), catering (yiyecek tedariği) ve ulaşım, medya, TV gelirleri, maç günü ve elbette ki maç hasılatı vb. gelirleri de dahil ediliyor. Bir ek parantez ise futbolun etkilediği sektörler için açılmalı. Kendisini sürekli olarak futbol etkinlikleri üretmek zorunda hisseden sistemin gıda, reklamcılık, ayakkabı, inşaat, iletişim, oyuncak, enerji ya da konaklama vb. gibi birçok sektörü çeşitli derecelerde etkilediği bir gerçek. Bu gerçek aynı zamanda endüstriyel futbol düzeni için bir gereksinim. Bunda bir ters orantı aramak ise anlamsız.

En zengin futbol kulüplerinin zenginleşme süreçlerinin son zamanlarda bir ‘satın alınma’ sonucu gerçekleştiği ve bu durumun sermaye için yeni yatırım alanları içerdiğini söylemek mümkün. Özellikle son dönemlerde kulüp satın almalarının artması ya da bunların ‘projelendirilmesi’ hem bazı takımların zenginleşmesine hem de kulüplerin geleneksel taraftar profillerinin bundan olumsuz etkilenmesine çanak tuttu. Futbol ekonomisinin ve sermaye yatırımlarının taraftar bileşimleri, tribün portföyleri ve kulüp yapıları üzerinde tam yetkilere eriştiğini söylemek olanaklı görünüyor.

YENİ TRANSFER ÇAĞI: PARAN VARSA VARSIN 

Son dönem transferlerinin futbolun ‘endüstriyel’ aşamasının da ileri bir forma dönüştüğünü ve özellikle bu dönüşümün transfer ücretleri, bonservisler üzerinden yapılandırıldığını söyleyebiliriz. Bunlardan son dönemde öne çıkan iki örneği hatırlatmak mümkün. Bir tanesi Barcelona’nın yıldızı Neymar’ın PSG’ye transferi için ödenmesi muhtemel olan 222 milyon Euro’luk bir bonservis / serbest kalma bedeli. Bir diğer çarpıcı örnek ise Monaco’un yükselen genç yıldız adayı Mbappe. Onun için istenen bedel ise 180 milyon Euro’yu bulmuş durumda. Neymar’a ödenecek paranın yaklaşık 928 milyon TL olduğu, Türkiye Süper Ligi’nde top koşturan 524 futbolcunun toplam değerinin ise 764 milyon Euro olduğu düşünüldüğünde, bu biçilen bedellerin ne büyük rakamlar olduğu yeniden ortaya çıkıyor. Transfermarkt.com’un verilerine göre, Neymar’ın bonservisi üç büyüklerin futbolcularının toplam piyasa değerinden (267 milyon Euro) sadece 45 milyon Euro daha az.

Neymar, bu bedel ile ve gayet tabi doğal olarak, transfer piyasasının en pahalı futbolcusu unvanını da almış oluyor. Transfer ücretlerinin evrimine baktığımızda ise çok ciddi artışların ve piyasalaşmanın izlerini bulmanız mümkün.