Solcu bir futbolcu: Socrates

İsmail Sarp Aykurt

Blog: Spor

Bazen futbol sizin için içinden çıkılmaz bir hal alır. Artık ne izleyecek bir futbol görürsünüz sahalarda ne de izlenecek gerçek anlamda bir futbolcu. Her şey bir algıdan ya da şovdan ibarettir aslında. Her şeyden biraz vardır içinde, ama hepsinden çok da para ve ticari tüm ilişkiler barınır. Üstatların da dediği gibi kapitalizm insanlar arasındaki tüm ilişkileri para ilişkisine indirgemiş, insan ile insan arasında katı nakit ödemeden başka hiçbir insani unsur bırakmamıştır. Şu an tam da bu düzen içinde debelenip gidiyoruz. Buna da futbol acısından bakıyor ve endüstriyel-ticarileşmiş bir futbol dünyası ile karşılaşıyoruz. Ve buna eşlik eden keskin bir futbol fanatizmi gün geçtikçe ürüyor.

Fidel'in, “Futbol, beni irade sahibi bir insan haline getirmesinin yanı sıra keyif, tatmin, savaşma ve mücadele ruhumun da kaynağı oldu” sözünün şimdilerdeki anlamının daha da değer kazandığı ve ne yazık ki kaybolduğu bir evrede futbol izlemeye mahkûm bırakılmışlar arasında biz de varız. Bu, şimdilik böyle. Ancak bu durumun antitezi de mevcut ve bu geçmişte defalarca üretildi, ayrı kıtalarda ve farklı yollarla.

Bu yollardan birinde, Brezilya’da Socrates isimli bir futbolcu bunun öncülerinden biri oldu. Solcu Futbolcular dendiğinde akla ilk gelenler arasında oldu hep. Oyunculuğunu ve yeteneğini tartışan neredeyse yoktu döneminde. Düşünceleri ile yeteneğinin kesiştiği yerdi yeşil futbol sahaları. Para için değil, halkı için oynamayı erdem saydı ve bunun için daha iyi oynadı futbolunu. Aklı da uzundu, en az boyu kadar… Henüz endüstri haline dönüşmemişti futbol...

Futbolculuğunun en önemli döneminde Corinthians forması giyiyordu. Bir sosyalist olarak giydi o formayı. Che Guevara gibi tıp doktoru idi aynı zamanda. Felsefe doktorası da yapmış, yeşil sahalarda mücadelesini yasatmıştı. “Ben futbol oynarken aynı zamanda tıp okuyordum. Herkesten daha çok yenilikçi olmak zorundaydım. Eğer tıp okumamış olsaydım, yetenekleri daha sınırlı bir oyuncu olurdum”.

1964 Brezilya darbesini yaşayan ve darbe esnasında babasının Bolşevik devrimini anlatan bir kitabı ortadan kaldırmasına, yakmasına şahitlik eden bir çocuktu önceleri. 10 yaşında idi. 10 yasında, diktatörlüğe ve kapitalizm başkaldırarak büyüdü. Belki de 13 yaşında başladığı sigara o darbenin ve istibdat dönemlerinin ürünüydü. Belki bir tiryaki idi ancak çok da taktiği şeyler arasında değildi bu. “13 yaşımdan beri sigara içiyorum. Benim için tek felsefi mesele var o da su; neden olmadığım biri gibi görüneyim?

Zaten göründüğü gibi idi, sosyalist bir mücadele insani oldu hep. Aklı hep halkında ve yapamadıklarında oldu. Brezilyanın fakir semtlerinde, mahallerinde dolaşır; hasta ve yardıma muhtaçların tedavilerine bir sosyalist bir doktor olarak katkıda bulunurdu.

Futbolda yaptıklarına gündelik yaşamda da devam etti. Onu emekçi halkın gözünde eşsiz bir kişilik, bir sembol haline getiren ise emekten yana olan karakteriydi zaten. Ülkedeki diktatörlüğe karşı sürdürdüğü cesur mücadelesi onu ‘Corinthianslı Demokrasisi’ hareketinin yeşil sahalardaki öncüsü haline getirdi. ‘Başkanı seçmek istiyorum’ ya da ‘Haklar Şimdi’ derken, boyun eğmek gibi bir eğilim bulunmuyordu asla kendi dağarcığında. Futbolun ona kattığı şeyden çok, onun futbol tarihine kattıkları çok daha fazlaydı.

G. Almeyra'nın dediği, “Tecrit futbol sayesinde kırılabilir; futbol ile sisteme ve iktidara birçok gizli gol atılabilir” sözünün bizzat karşılığını o vermişti. Bandanası ve sıska görüntüsü ile gözlerden ırak düşmedi hiç, modern futbolun antitezini en önemli ve uzun bölümünü o yazdı. Gölgede ve Güneşte Futbol kitabında şöyle anlatıyordu uzun sıska adamı Galeano:

“Macar Puşkaş, Alman Seeler gibi tıknazdı; Hollandalı Cruyff ile Gianni Rivera ise narin yapıdaydılar. Pele, Arjantin’in orta saha oyuncusu, güçlü kuvvetli Nestor Rossi gibi düztabandı. Cooper testinde en olumsuz sonuç alan Brezilyalı Rivelino’yu sahada tutabilmek mümkün değildi; yurttaşı Sokrates ise tıpkı bir turna kuşu gibiydi, uzun bacakları ve çabuk yorulan ayakları vardı, ama topuk paslarını vermede onun üstüne yoktu; istese penaltıları bile topuğuyla atabilirdi.”

Socrates, futbolun tarihine sosyalizmi katarak futbolu güzel yapan insanlardandı. Solcu bir futbolcuydu. Şimdikilerden farklılığı; alnındaki bant değildi yalnızca. Özgürve eşitlikçi bir toplum arayışındaydı onu farklı kılan. Bu yüzden bugün, yani 4 Aralık, onun çok sevdiği Fidel’e kavuştuğu gündü aslında. Öldüğü falan değil…

Onun için futbol, tam da dediği gibiydi.

“Futbol sahasında güzellik, zaferlerden daha önemlidir.”