Metin olmak: Şimdi daha çok değerli...

İsmail Sarp Aykurt

Blog: Spor

Geride kalanlara bakıldığında, bakacak pek bir şeyin kalmadığı görülüyor. Böyle zamanlarda Metin Oktay sığınılacak, nostaljik bir öğe olmaktan öte, karanlıktan çıkışın sembolik bir ismi olarak öne çıkmak zorunda. Ve bu, onun doğum gününde daha büyük bir anlam kazanıyor.

Bir 2 Şubat günü doğduğunda, bu kadar sevilen bir futbolcu olacağını bilemezdi. Futbolcu olacağını da bilemezdi gerçi. Ancak, yeteneklerinin keşfedilmesi çok da uzun sürmedi. Kısa süren yaşamı farklı bir kanala akarken, karakterinde emekçi bir ailenin derin izlerini taşıyordu. Ev hanımı annesi ile makine işçisi babası olan, doğan sekiz kız çocuğundan beşini yitirmiş üç çocuklu ve yoksul bir işçi ailesinin 9. çocuğuydu Metin Oktay…

 Formasında taşıdığı, en çok kendisine yakışan numarası gibi...

Metin Oktay, işçi kültürünü ile yetişmiş, son derece mütevazı, kimine göre mahçup ve tartışma olmaksızın beyefendi bir futbolcu  idi. 1965 yılında kendi oynadığı ve kendi yaşamını konu alan filmdeki her şey gerçekti. Abartılıyor olamazdı ve filmin adı gibi Taçsız bir kraldı gerçekten. Şimdilerdeki kaçak ya da kaçakçı sahte “krallardan” değildi.

Olamazdı zaten. Vefa duygusu yüksekti. Bunu en çok da fikirlerinde yaşadı. Metin Kurt’a “Tek sosyalist sen misin?” diye sorarken de, Can Bartu ile formasını değiştirirken de, Denizlerin idamına karşı imza toplarken de hep aynı duyguları yaşadı ve hissettirdi.

Şimdi ise, o ve onun gibilerinin olmadığı bu dönemlerde, bu duyguların yerine başkalarının konduğunu, ‘kral soytarılığına’ soyunulduğunu seyrediyoruz.

Ve utanmadan bugün, doğum gününü kutlayacaklar Metin’in; sağ ellerini koyarak olmayan kalplerinin üzerine...

Yine çıkacaklar ‘vakur’ bir eda ile konuşarak, Metin Oktay ile tek bir şeyleri bile benzemiyorken bizim olanı bizden çalmaya çalışacaklar yeniden.

Sonra belki videolarında adını da anacaklar Metin’in, bile isteye, fütursuzca...

Ve biz geriye neler kaldığını seyretmekle mi yetineceğiz?

Metin Oktay gibi diyebilecek miyiz meclisteki ‘oyunculara’, “İkinizin de teklifine hayır diyorum beyler. Benim sahada yaptığım ayak oyunlarının ne değeri olur, ne sözü olur, mecliste sizlerin arasında?” diye…

Yoksa ‘siyaset ile sporu ayırt edelim arkadaşlar’ zokasını mı yutacağız yeniden?

Prim için kavga edip sonra vatan millet yaygarası koparan, aldığı maaş ile hepimizin cebinden çalan, hamile eşini dövüp otobüs şoförüne saldıran, federasyon başkanı olmak için komik koltuklu videolar hazırlayan, hiç çekinmeden şeriat propagandası yapan ve emekçilerin yarattığı tüm değerlere saldıran yeni futbol “adamları” var artık yeşil zeminlerde, TV stüdyolarında...

Evet, onlar var, çünkü biz yeterince yokuz mücadelede.

Ve olmadığımız, suskun kaldığımız her an, daha da iyiye gitmeyecek her şey.

Metin Oktay, işte bu karanlığa karşı ‘Hayır’ diyebilecek futbolcuların başında geliyordu.

Hiçbir zaman bir tacı olmadı, ona gerek de duymadı.

Kendi eli ile itti; teklif edilen, önüne yığılan bir tomar parayı.

Onun için ise, sevenlerini üzmek yoktu.

Bugün yaşasaydı 81 yaşına basmış olacaktı.

Doğum günün kutlu olsun Taçsız Kral...