Güç ve Ocak'tan meydan okumaya giden yol: Trabzonspor

​İsmail Sarp Aykurt

Blog: Spor

Her futbol kulübünün toplumsal bir tarihi var. Ya da bu, yalnızca İstanbul kulüplerine has bir durum değil. Belki biraz ‘geç’ bir tarih gibi görünebilir 1967 tarihi. Ancak 1967’ye gelene kadar yaşanılan onca gün ‘futbolsuz’ geçmemiş, 2 Ağustos 1967’de ise bambaşka bir seviyeye erişmiştir Trabzon futbolu. Bu anlamda Trabzon’daki futbol geleneğinin hiç de küçümsenecek bir geçmişi yoktur demek oldukça mümkün.

Şehir, birçok başka kentin aksine çok da geç bir tarihte tanışmamıştır futbol ya da spor ile. 1911 senesinde kurulan İdmanyurdu, savaş dönemine denk gelen bir kuruluş olup kısa ömürlü olsa da önemli bir deneyim olarak tarihte yerini almayı becermiştir mesela. 1920’lerin başlarında ise başka kulüpleşmeler görülmüştür şehirde. İdmangücü, İdmanocağı ya da Necmiati gibi…

İlk olarak Osmanlı dönemlerinde tanışılan futbolda, dönemin şartları da dikkate alındığında, Türk yurttaşların etkisi ise kanımca sınırlıdır. Futboldaki gelişmeler, müslüman olmayan yurttaşlar ve yabancılar üzerinden şekillenmiştir Trabzon’da. Sonuçta, Trabzon kenti, Osmanlıların dış dünyaya açılan pencerelerinden biri gibi işlev görmüş, Karadeniz’in en önemli limanı ve ticari noktalarından birisidir. Bu da, kentin dış dünyadan gelen ‘yeni ve farklı’ şeylere açık bir konumda olduğunu gösteren durumlardan biridir.

Trabzon şehrinin bu anlamda en önemli ‘ilklerden’ birisini de yaşamış olduğu aşikârdır. Bu, 30 senelik Abdülhamit İstibdatı’ndan sonra solunan özgürlük ile birlikte ‘aydınlanma yaşayan’ toplumun görece rahatlaması ile Trabzon’da kendisini göstermiş ve futbol, iyiden iyiye şehrin gündemine giren başlıca öznelerden birisi haline dönüşmüştür.

Batı’da gelen yenilikler de ülkede boy gösterir olmuştur. Trabzon, pek çok kişi bilmese ya da ıskalasa da, İstanbul ve İzmir gibi önemli merkezlerden sonra futbolun oynandığı üçüncü merkez olmayı başarmıştır. Ancak önemli durumlardan birisi de 1922 senesinde Göreleli, İdmanocaklı Süleyman Rıza’nın yazmış olduğu Asosyeşin (Association)Futbol (İngiliz Futbol Kurallarıyla Futbol) isimli kitabın futbola dönük önemli bir boşluğu doldurmaya girişmesidir. Kitabın tek bir amacı vardır. O amaç, “Doğu vilayetlerine futbol öğretmek’tir.

Cumhuriyet ilan edilmiştir. 1923 yılı, tarihin tekerleklerini ileriye döndürecek birçok dönüşümü müjdelemiş, Trabzon kenti de bunu müjdeleyen günlerin ardına yine futbolu eklemlemiştir. Cumhuriyetli günler, Trabzon’a yeni bir rekabeti de getirmiş bulunmaktadır. Bu rekabetin tarafları, kentin iki önemli kulübü İdmanocağı ile İdmangücü arasındadır. Öyle bir rekabet olmuştur ki bu, Trabzonspor’un kuruluşu gecikmiş, kimi zamanlar Trabzonspor’un inşasının önüne geçmiştir.

Ancak bu sıralarda Trabzon halkı ve spor insanları, futbolu geliştirme çalışmalarına hız vermiş durumdadırlar.  Trabzon İdmanocaklı gençler, İstanbul’a gezi düzenlenmişler, oradaki maçları takibe almışlardır. 1925 yılında çok daha özel bir deneyim yaşamıştır Trabzon halkı. Sovyetler Birliği’nden kente davet edilen sporcu kafilesi ile ilk olacak bir sportif temas geliştirmiştir. Bu, yine dönemin koşulları olarak düşünüldüğünde, önemli bir gelişme olmanın ötesinde anlamlar barındırmaktadır. Birincisi, Cumhuriyet’in inşa edilmesi ve ülkeye yayılmasında Sosyalist Sovyetler Birliği’nin genç Türkiye’ye katkısı ile birlikte, Trabzon’un bir şehir olarak sınırlarınızı zorlayan bir kent olarak kendisini konumlandırmasıdır. Trabzonspor ise bu ‘meydan okumanın’ sportif bir aracı haline gelmesi için biraz daha bekleyecektir.

Kent, kapsamlı ve güçlü bir spor ikliminin içerine girmiştir. Bunu, Trabzonspor’un sembol isimlerinden Hüseyin Avni Aker şöyle canlandırırır:

Trabzon şehri spor ibtilası geçiriyor. İstanbul’da dans ibtilası, Ankara’da ud, Trabzon’da futbol… Bunlar birer hastalık gibi yakaladıkları adamın yakasını bırakmıyorlar. Trabzon’da mahalle aralarında, ta Kavak Meydanı’na kadar ne kadar meydan, cami havlisi, bahçe varsa birkaç çocuk toplanmış! Gol diye bağırıyor. Hele şu hafta tatilinin işsiz bir sürü halkının Kavak meydanına doğru toplanması bu ibtilayı azdırdı. Şimdi herkeste bir spor heyecanı var.

Diğer taraftan Trabzon halkı için büyük bir heyecan devam ediyordur. Sarı-Kırmızı renkleri ile İdmanocaklılar, Yeşil-Beyaz renkleri ile de İdmangüçlüler arasında kıyasıya bir çekişme vardır. Hatta kimileri bunları sportif olarak Galatasaray-Fenerbahçe, siyasi olarak ise CHP-DP çekişmesine benzetmektedir. Aslında, bu rekabetin, ya da ‘derbinin’ tarihsel koşullarına bakıldığında bu kadar büyük bir rekabeti tetikleyecek sosyolojik, demografik, politik ya da sosyo-ekonomik bir ‘çelişki’ yoktur. Ancak rekabet oldukça gerçektir. Bununla birlikte İstanbul’a ve oradaki futbol atmosferine duyulan ilgi ise oldukça etkilidir. Bunun en önemli göstergelerinden birisi ise İdman Ocağı kulübünün Galatasaray’ın renklerini seçmesi, kulübün yetkililerinin Galatasaray ile iletişime geçerek, mektup yazarak, yardım talep etmesidir. Öte yanda duran İdman Gücü ise aynı renkleri taşımasa da Fenerbahçe’ye olan yakınlığı ile dikkatleri çekmektedir.

Bu rekabetin başka bir göstergesi ise dönemin en önemli 3. Ligi olarak gösterilen Trabzon Ligi’nde görülmektedir. 1923 ile Türkiye liglerinin resmi başlangıcı olarak kabul gören 1959’a kadar devam eden Trabzon Ligi, bu iki takımın kapışmaları ile geçmiştir. Trabzon vilayetine bağlı takımların sürdürdükleri bu ligte, 12’şer şampiyonluklar ilk sırayı paylaşan takımlar İdman Ocağı ile İdman Gücü’dür. Rekabet, mütemadiyen devam etmektedir.

Taa ki, 1967’ye kadar…

Bu iki ‘karşıt’ kulübün birleşme fikrini hemen sahiplenmeyeceği oldukça açıktır. Yıllarca süren bir çatışmanın eşiğinden dönüp, yolları birleştirmek pek de kolay sayılmaz. Bir hayli zaman alan bu birleşme süreci, her iki kulübün ‘kendi çatıları altında’ birleşme çağrıları yapmasından dolayı çözümsüzlüğe yelken açmıştır. Ancak olaya siyaset ve bürokrasinin dâhil oluşu ve sonunda iki takımın da liglere alınmayacağının duyurulması, hamsi renklerinin seçilmesini dayatmış, ortaya büyük bir isim çıkmıştır. Trabzonspor…

Sevecen Tunç’un de belirttiği gibi, Cumhuriyet’in fikirden somuta dönüştüğü evrede  Trabzon halkı, futbolu kelimenin tam anlamı ile sevmiş, birbirine katmış ve özümsemiştir. “Münevverleri, mekteplileri ve meraklıları mıknatıs gibi çeken bir modernleşme ve medenileşme vasıtası olarak futbol… İstanbul’a karşı hüviyetini kabul ettirme iddiasının ve kentin kendisini ‘Şark’ın merkezi’ olarak konumlandırmasının bayrağı olarak futbol… Trabzonspor, bu sevginin bir merkezi haline dönüşmüştür.

Peki ya günümüzde?

Trabzonspor, futbolun kendi tarihinin kentin iç dokusuna sarıldığı en önemli örneklerin başında gelmeye devam ediyor. Ancak bu tarih, Cumhuriyet fikri ile iç içe geçen bu tarih, gericiliğin ve sermayenin kontrolüne terk edilmiş görünüyor. Şimdilerde bu düşüncelerin bir ‘kalesi’ gibi görünen Trabzonspor’un, kendi halkı ve emekçileri ile yeni bir ‘meydan okumanın’ adresi haline dönüşmesi gerekiyor.

İşte o zaman, tarih ‘Fırtına, İhtilal, Efsane’ olarak anıldığı günlere görkemli bir geri dönüş yapacak ve uzun yıllardır gelmeyen şampiyonluklar bir ‘ayrıntı’ olarak kalacaktır.

O halde, iyi ki doğdun Trabzonspor…