Fıtrat safsatasına inat: Bu kadın… O yolu… KOŞAR!

Burçak Özoğlu

Blog: Spor

“Bir kadının 800 metre ya da allah muhafaza daha uzun, koşması cinsiyetsizleştirici, kadınlıktan çıkarıcı geliyordu.

Kadınların rahimlerinin düşeceğinden, bacaklarının irileşeceğinden, hatta  gövdelerinin kıllanacağından korkuyorlardı!

Oysa koşmak beni güçlü ve özgür hissettiriyordu, yapmak istiyordum ve yaptım…”

Sözlerin sahibi Kathrine Switzer, resmi bir maraton koşusuna katılmayı kafasına koyup, yarışa başlamış ve itiş kakışla da olsa 42 kilometre 195 metreyi tamamlamış olan bir kadın.  Alıntı da BBC’nin olayın 50.yılında kendisiyle yaptığı röportajdan.

Yıl 1967, yer Boston maratonu.  20 yaşındaki Kathrine, yetenekli ve hırslı bir sporcudur, antrenmanlarında daha uzun mesafeler de koşabilmiş olduğunu bilerek maraton yarışına katılmak ister. Antrenörü Arnie Briggs’le kafa kafaya verip araştırırlar. O güne kadar Boston maratonunda kayıtlı koşan kadın atlet olmamıştır, ancak öte yandan kadınlar katılamaz diye yazılı bir kural da bulamazlar! Bir yıl önce, 1966’da Bobbi Gibb, Boston maratonunu kayıt olmadan koşmuş ve aslında kaçak da olsa bir kadının o maratonu koşabileceği kanıtlanmıştır. Ama Kathrine, koşuya resmi kaydını yaptırıp erkek atletlerle aynı statüde koşmak niyetindedir.

19 Nisan 1967 günü, 261 göğüs numarasıyla startta yerini alır, çevresindeki diğer atletler şaşkınlık içerisindedir ama nasıl olduysa görevliler henüz koşucular arasında bir kadın olduğunun farkında değildir. Silah patlar, koşu başlar. Daha 3.km civarlarında koşucuların yanından basın mensuplarını taşıyan araba geçer. Arabadakiler büyük haberi yakalamış olmanın heyecanındadırlar, ama haberin daha büyüğü yoldadır. Gazetecilerin henüz patlamaya başlamış flaşları altında eskort aracından yola fırlayan Jock Semple adındaki görevli “Defol git yarışımdan!” çığlıklarıyla kadın atleti yaka-paça tartaklamaya başlar.  Kathrine, kendisi de maratondaki atletlerden olan erkek arkadaşının Semple’a attığı uçan tekme sayesinde yakasını kurtarır ve koşuya devam eder.

Sadece kadın olduğu için o koşuyu hak etmediğinin düşünülmesini, yaşadığı aşağılanmayı ve şiddeti, bunların üstüne erkek arkadaşının yine kaba kuvvetiyle kurtulmuş olmayı kendine yediremediğini anlatır yıllar sonra. O andan sonra gözyaşları içinde koşmaya devam etmiştir.

“Yarış sırasında büyüdüm ben. Boston maratonuna genç bir kız olarak başladım, yol boyunca büyüdüm, sonlarına geldiğimde olgun bir kadındım. 32.km civarında, bu koşuyu bitirdikten sonra daha iyi bir sporcu olmak için çabalamaya ve başka kadın sporculara da benim yaşadığım güçlülük ve özgürlük duygularını hissetmeleri için öncü olmaya karar verdim.

Bitiş çizgisini geçtiğimde, ‘Yaşasın başardım’, demek yerine ‘Yaşasın bir hayat planım var! ‘ diyordum…”

Dileyen Kathrine Switzer’in öyküsünün tamamını ve Marathon Woman isimli kitabıyla ilgili bilgiyi İngilizce aslından bu adreste bulabilir.

'O YOLU' KOŞMANIN HİKAYESİ
Kadın sporcuların uzun mesafe koşularına katılma mücadelesi 1960’lardan çok öncesine, ilk modern olimpiyatlara kadar dayanıyor.  Yani aslında kadınlar işin başından beri erkeklerin sadece kendilerine yakıştırdıkları bu işin içinde varlar.

1896’daki ilk modern olimpik maraton koşusundan birkaç hafta önce erkek atletlerle yarışacak dereceyle maraton mesafesi koşmuş olmasına rağmen Melpomene’nin yarış günü koşması yasaklanır. Konuya son noktayı koyan olimpiyatların kurucusu Pierre de Coubertin’in bizzat kendisidir. Kadın sporcularla birarada olmanın erkek atletler için iyi ve uygun bir durum olmadığını düşündüğünden, Coubertin kadın sporcuları olimpiyatların dışına atar.

Bu arada, 1896’daki bu ilk olimpiyatlarda ikinci bir maraton koşucusu kadın daha vardır, Stamata Revithi. O da Melpomene gibi yarıştan men edilir, ama direnir ve resmi maratonun bir gün sonrasında o da iyi bir dereceyle maraton mesafesini tamamlar.

20. yüzyılın başlarında da maraton mesafesi koşan başka kadınlar da olur. 1918’de Fransız Marie Loise Ledru, 1926’da Britanyalı Violet Piercy 42 kilometre 195 metrelik koşuları başarıyla tamamlarlar.

Kadınlar maraton yarışının olimpiyatlara girmesi ise onlarca yıl alır. Ve nihayet 1984 Los Angeles olimpiyatları, kadınların maraton yarışı koştukları ilk olimpiyat oyunları olur.

Ondan sonra maraton koşan kadınlara ne mi olur? Ne rahimleri düşer ne bacakları şişer ne de gövdeleri kıllanır!...

Bugün kadın sporcular da erkekler gibi uzun mesafe koşularında yarışıyorlar ve onlar kadar başarılı oluyorlar. Hatta uzun mesafe koşularına katılan kadınların sayıca daha az olduğu düşünülürse, göreli olarak erkeklerden daha da hızlı gelişme gösterdiklerini bile söyleyebiliriz.

Şunu kastediyorum: Bugün maraton dünya rekoru erkeklerde (Dennis Kimetto) 2 saat 2 dakika 57 saniye, kadınlarda (Paula Radcliffe)  2 saat 15 dakika 25 saniye.

Kadınlar, potansiyel atletlerin yarısına bile olanak sağlanmadığı ve onlarca yıl geriden başladıkları halde sadece 12 dakika 28 saniye gerideler.

On iki dakika yirmi sekiz saniye…