Tatilde neredeydiniz?

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Bu yıl yine dört günlük kurban bayramı tatili hafta ortasına geldi ve önüne, arkasına eklenen hafta sonu tatilleriyle, Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminin de bir günlük ilavesiyle, dokuz günlük bir “tatil fırsatı” doğdu.

TV ekranlarında, gazete manşetlerinde “herkesin” bu fırsatı değerlendirdiği ve sahillere, tatil merkezlerine koştuğu söylendi. Öyle ki birçok yerde yetkililer, “yerimiz kalmadı, artık gelmeyin” çağrıları yapmaya başladılar. Bazı yerlerde doluluk oranları yüzde 100’ü aşmış... (ne demekse!)

Oysa biliyorsunuz “hayatı yaratanlar” için bayram tatili, daha doğrusu “tatil” diye bir şey yoktur. Onlar ekmek parası için bayramda da, hafta sonları da, diğer tatillerde de çalışmak zorundadır ve inşaatlarda, maden ocaklarında, tarlalarda, fabrikalarda çalışmaya devam ederler. Yalnızca çalışmaya mı? Hayır. Yeni işçi cinayetlerinde yaşamlarını yitirmeye de devam ederler.

Örneğin Kırşehir Kaman’da 42 yaşındaki Abdullah Arslan, bayram tatilinde çalıştığı madende kaldığı göçük altında yaşamını yitirdi. Diğer iki arkadaşı “şanslıydı”, bir sonraki göçüğe kadar yaşamaya devam edecekler. İstanbul Hadımköy’de patlayan asit kazanı nedeniyle yaşamını yitirmeyen fabrika bekçisi de öyle. O da bir sonraki kazan patlamasına kadar aramızda olacak.

18 yaşındaki Ahmet Sino, Mardin Kızıltepe’de bir inşaatın dördüncü katında demir bağlarken düşerek öldü. Suriyeli bir göçmen olan emekçinin cenazesi, bayramda memleketi Serekaniye’ye götürüldü. Ahmet’in bir fotoğrafı var, internetten bulabilirsiniz. Lütfen yüzüne bir bakın. Yeni terlemiş bıyıklarının üzerinden gülen gözlerle sanki bize “iyi bayramlar” diyor. Sana da iyi bayramlar Ahmet…

Aksa Elektrik’te çalışan Fatih Polat 38 yaşındaydı. Bayramda, Elazığ Ağın’da, elektrik arızasını gidermek için çıktığı direkte can verdi. Fatih çalışırken bir “iş güvenliği tedbiri” olarak kesilmesi gereken elektrik, ancak Fatih’in direkte asılı kalan cansız bedeni indirilirken kesilebildi. Acaba bu kesinti süresince Aksa Elektrik ne kadar zarar etmiştir? Fatih’in üç çocuğu bayramda babasız kaldı.

Mehmet Baber 58 yaşındaydı. “Biyolojik” olarak, değil bayramlarda, iş günlerinde dahi artık çalışılmaması gereken bir yaş. Hatırlayın, daha birkaç yıl öncesine kadar insanlar bu yaşlarında emekli olabiliyor, torunlarıyla zaman geçiriyorlardı. Mehmet ise, belki de tatilciler serinlesinler diye, traktörünün römorkuna yüklediği karpuzları taşırken, şarampole yuvarlanarak yaşama veda etti.  

Aktaracağımız son vaka “bilinmeyenlerle” dolu. Hakkari’de de, bir emekçi sulama barajında çalışırken, jeneratör patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Haberlerde işçinin adı yok, “bilinmiyor”. Yalnızca Hakkari’de yayınlanan yerel bir gazete, işçinin adını F.D. olarak vermiş. Haberlerde jeneratörün neden patladığının da “bilinmediği” söyleniyor. Bir jeneratör neden patlayabilir ki? Üç harflilerin işi olmasın?

Fakat önemi yok, biz her şeyi biliyoruz. Hakkari’de yaşamını yitirenin adı “işçi” ve ölüm nedeni “işçi cinayeti”dir. İsmi F.D. olmuş, T.K. olmuş, A.B. olmuş, bizim için fark etmez. Ölen “bizim sınıftan” biri. Bunu bilmek bize yeter. Gerisi savcının işi.

Biliyorum, birçokları için oldukça hoş geçmiş olabilecek uzun bir bayram tatili sonrası böyle bir kasvetli yazı okumak bunaltıcı olabilir. Fakat memleketin gerçeği bu, şarkının dediği gibi "yazsan olmuyor, yazmasan olmaz…"

Son gününde bayramınızı kutluyorum.