Marmot’nun anti-komünist yüzü

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Dostlarımız Sınıfın Sağlığı’nda 17 Şubat 2016’da yayınlanan “Sir Michael Marmot’ya sorular” başlıklı makalemizi anımsayacaklardır. TTB’nin daveti üzerine İstanbul’da 25 Şubat’ta yazdığı son kitabı üzerine bir konferans veren Dünya Tabipleri Birliği ve DSÖ’nün Sağlığın Toplumsal Belirleyicileri Komisyonu başkanı Sir Marmot’ya birkaç soru sormak istemiştik. İstanbul dışında olmamız nedeniyle katılamadığımız konferansı izleyen dinleyiciler, eksik olmasınlar, Marmot’ya bizim soramadığımız soruları sormuşlar. Marmot’nun yanıtlarını İstanbul Tabip Odası’nın internete yüklediği videodan izleyebildik.

MARMOT’NUN KAPİTALİZMİ
Marmot sunumunu tamamladıktan sonra söz alan İstanbul Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selma Karabey, Marmot’ya bir soru yöneltti: “Fakat benim dönüp dolaşıp takıldığım bir nokta var. Umudun örgütlenmesi kulağa çok hoş gelen bir terim bir yanıyla, ama bir yanıyla da düşündüğüm zaman mantıksal olarak işin içinden çıkamıyorum. Gelir dağılımı bu kadar farklıyken (eşitsizken) ve para belirli kesimlerin elinde bu kadar konsolide olmuşken, bütün dünyanın yiyecek trafiği sadece 8 – 10 tane uluslararası tröstün elindeyken, bu sistemin sınırları içinde mücadele ederek neyi ne kadar çözebiliriz noktasında her zaman iyimser olamıyorum. Evet, siz Brezilya örneği gösteriyorsunuz, Kuzey ülkeleri, İskandinav ülkeleri daha iyi göstergelere sahip ama kapitalist dünyaya baktığımızda örnekler çok sınırlı ve ilerleme çok yavaş oluyor. Siz gerçekten yürekten inanıyor musunuz bu ekonomik sistem bu şekilde gittiği sürece daha adil bir paylaşıma ve daha hakkaniyetli bir sağlığa kavuşacağımıza içtenlikle inanıyor musunuz?”

Marmot bu soruya yanıtında “tamamen ikna olduğum bir şey var, çok kaniyim, tüm bu ülkelerdeki eşitsizliklerdeki artış iktisadi bir gereklilikten değil, siyasi bir karardan, siyasi iradeden ileri geliyor… Yani bu kapitalizmin içsel özelliğinden kaynaklanmıyor, ille de kapitalizmde eşitsizlik olacak diye bir şey yok” dedi. Daha sonra Marmot çok bildik “zenginler vergilerini verse” edebiyatına başladı. Hollanda’da, Almanya’da zenginlerin ABD ve İngiltere’den farklı olarak vergilerini verdiğini belirten Marmot, sorunu “demokrasi eksikliğine” bağladı. Donald Trump’ın ülkesinde yoksul çocukların olduğunun farkında olduğundan emin olmadığını söyleyen ve kendisinin bir “siyasetçi değil, bilim insanı” olduğunu belirten Sir, aslında bal gibi “siyaset yaptığının” farkında değildi.

Marmot’nun “yüreğinde” eşitlikçi bir kapitalizm var. Fakat bu eşitlik üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti kaldırarak değil, üretim araçlarına el koyanların kazançlarının bir kısmını sömürdükleri yoksullara vermesiyle sağlanan bir “eşitlik”, hemşerisi Robin Hood’un eşitliği. Marmot’ya göre eşitsizliklerin kaynağı kapitalizm değil, bazı kapitalist ülkelerdeki kötü yöneticiler.

Sir Marmot, Karabey’in sorusunun dünya yiyecek trafiğinin bir avuç tröstün elinde olmasıyla ilgili (diğer bir deyişle “emperyalizmle” ilgili) bölümüne yanıt vermemeyi tercih etti ve yanıtını günümüzde moda haline gelen dinsel referanslarla (melekler ve şeytanlar) tamamladı.   

ANTİ-KOMÜNİZM TEDAVİSİ OLAMAYAN BİR HASTALIKTIR
Marmot’ya ikinci soru Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’dan geldi: “… bu örnekler içinde Küba’nın özel bir yeri vardı. Çünkü kişi başına düşen ulusal gelir Amerika’ya göre örneğin çok daha düşük olduğu halde doğumda beklenen yaşam ümidinde büyük bir aşama kaydetmiş ve en üst düzeye çıkmış görünüyordu. Bu durumda madem kanıta dayalı konuşuyoruz Küba’daki gibi bir sosyalist sistemi tercih etmek daha uygun olmaz mı, daha iyi bir seçenek olmaz mı?”

Marmot bu soruya yanıtında “bence ille de Küba modeline ihtiyaç var değil böyle bir noktaya varmak için. Şili modeli ve Kosta Rika modeli de aynı yere sizi götürüyor. Ben Küba’ya gittiğimde ailemle birlikte … eşim demişti ki, mağazalarda, dükkanlarda yiyecek yok, tropik bir ülkedeyiz, nerede hani o tropik meyveler, o harika meyveler, buranın ne tuhaflığı var böyle, niye yiyecek bir şey yok, niye insanlar sürekli … bekliyorlar çok büyük kalabalıklar halinde, yeterince otobüs yok, çok büyük kalabalıklar oluşuyor … Eşim Küba’da beslenme konusunda kaygılıydı … benim eşim her zaman haklıdır… İkinci sefer gittiğimde şunu fark ettim. Tarım çok yetersiz kalıyordu, artık yavaş yavaş tarımı özelleştirmeye başladılar. Sanayi de pek verimli değil, onu da yavaşça özelleştirmeye başladılar. Kaygılılar, nereye gidecekleri konusunda kaygılılar. Belki de onların değer verdikleri bazı şeyleri mahvedecek bu süreç. Ama Küba’da insanlar bana burası cennet demediler. Yani her şey çözüldü, halledildi burada demediler. İnsanlar bana altyapının kalitesinin pek de iyi olmadığını söylediler, konut kalitesinin pek iyi olmadığını söylediler, yiyeceklerin Kosta Rika’da daha iyi olduğunu söylediler … Yani konuşmamız gereken şey sosyalist bir cennet yaratalım mı falan değil” cümlelerine yer verdi.

Bütün anti-komünistler gibi Marmot’nun da hemen “kişisel” deneyimlerine sığınarak, sosyalizmi bir “kahvehane ağzıyla” birkaç günlük Küba ziyaretinde vitrinlerde, sokaklarda gördükleri üzerinden değerlendirmeye başlaması bizi şaşırtmadı. Fakat bir halk sağlığı profesörünün özellikle “beslenme ve barınmanın” insan sağlığı üzerine etkilerinden habersiz olması düşünülemez. Kaldı ki Marmot’nun bu konuda “kitapları” var. Buna rağmen Marmot’nun Küba’nın dünyanın en gelişmiş kapitalist ülkelerini geride bırakan sağlık göstergeleri ortadayken, bu ülkede insanların “aç ve açıkta” olduğunu iddia etmesi, sözcüğün tam anlamıyla anti-komünizmdir. Orada olmak ve insanların yiyecek bulamadığı, doğru dürüst barınamadığı bir ülkede nasıl dünyanın en gelişmiş ülkelerinin insanlarından, örneğin Amerikalılardan daha “sağlıklı” olabildiklerini “siyasetçi değil, bir bilim insanı olarak” açıklamasını talep etmek isterdim.

Hele Marmot’nun Küba’nın kapitalizme dönmeye başladığı iddiası, tarımda ve sanayide “özelleştirmelerden” bahsetmesi, bir “halk sağlığı” profesörünün “cehaletiyle” açıklanamaz. Halk sağlığı tıp içinde sosyal bilimlerin ve en önemlisi temel “ekonominin” de öğretildiği bir alandır. Bu nedenle bir halk sağlığı profesörünün Küba’daki yeni tarım uygulamalarını (bu konuda Sınıfın Sağlığı’nda yayınlanan “Küba’da sürdürülebilir kent tarımı” başlıklı makalemize başvurulabilir) “özelleştirme” olarak nitelemesi ancak anti-komünizmle açıklanabilir.  

Hiçbir sosyalist, Marmot gibi “profesör” unvanlı bir “bilim insanı” olmasa dahi, kapitalist bir ülkede dolaşırken gördüğü bazı manzaralardan (örneğin Marmot’nun çok övdüğü Amsterdam’daki “kırmızı fenerli” evlerden) yola çıkarak kapitalizmi eleştirmez. Soruna daha “yüksek” bir düzeyde yaklaşır, üretimin toplumsallaşması ile üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet arasındaki çelişkileri eleştirir veya kapitalist karın nereden kaynaklandığını, emperyalizmin kapitalist üretimle ilişkisini tartışır. “Kahvehane ağzıyla” kapitalizmi eleştirmez. Ancak bizi Marmot gibi bir “bilim insanına” asla yakışmayan bu tutumdan çok, salonda Marmot’un bu düzeysiz yanıtını alkışlayanlar olması üzdü. Bunu bir başka yazıda ayrıca tartışacağız.

DÜNYA BANKASI DENİNCE AKAN SULAR DURDU
Marmot’ya son sorulardan birini Türkiye’de Pratisyen Hekim hareketinin önemli liderlerinden biri olan, İstanbul Belediye’sinde sağlık yöneticisi olarak görevli olduğu dönemde önemli halk sağlığı uygulamalarının altına imza atmış ve bu alanda doktora derecesi de bulunan Dr. Mustafa Sülkü sordu: “Dünya Bankası bizim gibi gelişmekte olan ülkelere neden sağlıkla ilgili krediler veriyor ve bu krediler neden koşulludur… Özellikle bizde son Sağlıkta Dönüşüm Programı adı altında, belki bizim gibi birçok ülkede de özellikle Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Doğu Avrupa ülkelerinde de bu tür krediler veriliyor ve sağlık hizmetlerinin tümüyle özelleştirilmesine yönelik bir koşulları da içeren, zaman zaman da Dünya Bankası tarafından bu gidişin değerlendirildiği krediler. Buna nasıl bakıyorsunuz? Eşitsizliklerin giderilmesi konusunda bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?”

Yine “tehlikeli sulara” giren (emperyalizm) Marmot, yanıtına “hayır” demekle başladı. Bu sırada eşzamanlı çeviri yapan tercüman ayrılmıştı. Marmot “Dünya Bankası’nın bir değişim süreci içinde olduğunu” söyleyerek, geçen yıl IMF’nin “Infant Mortality Fund” (Bebek Ölüm Fonu) olarak adlandırılmaya başlamasından sonra Dünya Bankası’nın daha iyi bir “anlayışa” kavuştuğunu belirterek baştaki “hayır” yanıtını hafifletmeye çalıştı. Dünya Bankası’nın Washington Uzlaşı’sının ötesine geçtiğini, özelleştirmeleri ve her şeyi pazarlara havale etmeyi tek çözüm olarak görmediğini iddia eden Marmot, Dünya Bankası’nı şirin göstermeye çalıştı. 

Sanıyoruz Sir Marmot Türkiye’de böyle bir “toplumcu” muhalefetle yüzleşeceğini tahmin etmiyordu. Soru – yanıt bölümünde serinkanlılığını koruma çabalarına rağmen, zaman zaman açıkça “bilimin dışına çıkması” ve kendisine yöneltilen sorulara “kaçamak” yanıtla vermesi dikkat çekiciydi. TTB yöneticilerine Matmot’nun yaldızlarının dökülüp, altından gerçek yüzünün ortaya çıkmasına ve özellikle genç hekim adaylarımızın konuşmalarında Pablo Neruda’nın dizelerine yer veren Marmot’nun aslında nasıl bir anti-komünist olduğunu görmelerine aracı oldukları için ne kadar teşekkür etsek azdır.