Bugün yaşadığınız veya ileride yaşayacağınız diyabet, obezite, dislipidemi, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, inme, böbrek yetmezliği, karaciğer yetmezliği, akciğerler anomalileri, bağışıklık bozukluğu, kemik erimesi, Alzheimer, depresyon, kaygı bozukluğu, bipolar bozukluk, şizofreni ve kanser gibi sorunların, “annenizin rahmindeyken” yetersiz beslenmenizle ilişkili olabilir.
Bu düşüncenin ortaya atılmasının üzerinden 40 yıla yakın bir zaman geçti. Bu sürede biriken kanıtlar, “erken yaşam” döneminde, insan hayatının ana rahmine düşülmesinden, ikinci yaşın bitimine kadar süren “ilk bin günü” içinde maruz kalınan olumsuzluklar ve olumlu müdahalelerin, yalnızca büyüme ve gelişmenin değil, aynı zamanda ne kadar sağlıklı ve uzun bir ömür sürdürüleceğinin önemli bir belirleyicisi olduğunu gösterdi.
Bu konuda birkaç hipotez var. “Fetal programlama” hipotezine göre, fetüsün ana rahminde yetersiz beslenmesi, damarlarının gelişiminde değişikliklere yok açar ve bu değişiklikler ileride hipertansiyon, inme, diyabet ve kan kolesterol düzeyi yüksekliği gibi durumlara yatkınlığa neden olur.
Diğer bir hipoteze göre, fetüs ana rahminde gereksindiği besinleri alamadığında, metabolizması bu koşullara uyum sağlar ve aldığı besinleri çok “tutumlu” kullanır. Doğduktan sonra anne sütünden gereksindiği besinleri almaya başladığında, tutumlu davranmaya alışan metabolizması, kalorilerin bir bölümünü yağ olarak depolamayı sürdürür. Bu durum da obeziteye yatkınlığa neden olur.
Dahası, epigenetik konusunda yapılan araştırmalar, anne rahminde yeterli besin alamayanların genlerinde görülen tutumluluk özelliklerinin, kalıtımsal olarak nesiller boyunca aktarılabildiğini düşündürüyor. Yani fetüsün ana rahmindeyken içinde yaşadığı koşullar, yalnız kendisini değil, sonraki kuşakları bile etkileyebilme potansiyeli taşıyor.
Diğer yandan düşük doğum ağırlığına sahip bebeklerin (zamanında, fakat 2.500 gramın altında doğanlar), ilerideki yıllarda koroner rahatsızlık yaşama riskinin, normal doğum ağırlığında (2.500 – 4.000 gram) doğan bebeklere göre 2 – 3 kat daha yüksek olduğu bildirilmiş.
Eğer yaşamın “ilk bin günü” bu kadar önemliyse, annenin ve bebeğinin bu dönemi olabildiğince iyi geçirmesinin sağlanması için elden gelen yapılmalı. Ancak kapitalist bir toplumda yaşayan emekçiler için bu çok olası görünmüyor. Oysa sosyalizm, emekçilere bu konuda büyük olanaklar sağlıyor.
SOSYALİZM VE ÇOCUK SAĞLIĞI
Tarihteki ilk sosyalist devlet olan Sovyetler Birliği, kadın ve çocuk sağlığının devletin en önemli görevlerden biri olduğunu ilan etmişti. Sovyetler Birliği’nin ilk Sağlık Bakanı olan Nikolay Semaşko’ya göre ana–çocuk sağlığı hizmetleri, insanlığın gelişiminin gerekli koşuluydu.
1919 yılında Bakanlıkların yeniden örgütlenmesi tartışmaları sürecinde çocuk sağlığı hizmetlerinin Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Sağlık Bakanlıkları arasında paylaştırılması önerildi. Lenin bütün çocuk sağlığı etkinliklerinin Sağlık Bakanlığı’nda toplanmasının daha doğru olacağını düşünüyordu ve Mayıs 1920’de diğer bakanlıklar çocuk sağlığıyla ilişkili bütün etkinliklerini Sağlık Bakanlığı’na devrettiler.
Kuzey Komün Sağlık Komiseri E.P. Pervukhin ve Sağlık Komiserliği Kurulu, Sağlık Bakanlığı’nın Ana – Bebek Sağlığı Birimi Konseyi’ni oluşturdular. 1921 yılına kadar görev yapan Konsey’de pediatristler, avukatlar, öğretmenler, Çalışma Bakanlığı temsilcileri, Gıda Bakanlığı temsilcileri ve diğer ilgili birimlerden temsilciler yer alıyordu. Bu ekip tarihin ilk kapsamlı ana – çocuk sağlığı programını hazırladı.
1920’li yıllarda Ana – Bebek Sağlığı Birimi’nin önde gelen görevleri yerel kreşler, klinikler, anne ve çocuk barınakları açmak ve yeni personel eğitmek oldu. Hekimler ve kreş yöneticileri için Ana – Çocuk Sağlığı Kursları açıldı. Bu süreçte adı öne çıkan V.P. Lebedeva, çocuk sağlığı biriminin başına getirildi ve 1930 yılına kadar bu görevde kaldı.
Sovyetler Birliği’ndeki ana–çocuk sağlığı etkinliklerine ilişkin detaylı bilgilere, Yazılama Yayınevi tarafından yayınlanan "Toplumcu Tıp: Sovyetler Birliği Deneyimi", "Kızıl Tıp: Sovyet Rusya’da Toplumsallaştırılmış Sağlık" ve "Sağlığa ve Hastalığa Toplumcu Yaklaşım" kitaplarından erişilebilir.
Sosyalizmin tarihsel mirasını günümüze taşıyan Küba, sağlık hizmetlerini sosyalist ilkelere göre örgütlemiş ve sağlık hizmetleri içinde ana–çocuk sağlığı hizmetlerine birinci önceliği vermiştir. Küba, dünya üzerinde insan yaşamına gerçekten değer verilen, bütün olanakların insanların daha sağlıklı ve anlamlı bir yaşam sürdürebilmesi için seferber edildiği tek ülkedir.
Küba’da sağlık kurumlarının ve sağlıkçıların amacı, Kübalıların hastalıkları ve acıları üzerinden para kazanmak değil, sağlık gereksinimlerini karşılamaktır. Sosyalist devlet, Küba’da hiç kimsenin sağlık hizmeti veya sağlıkla ilgili ilaç, malzeme, gereç satarak para kazanmasına izin vermez.
Küba’da yaşamın “ilk bin gününe” yönelik çabaların örgütlendiği Ana–Çocuk Sağlığı programı, ülkenin her köşesine yayılmış 450 polikliniğin mahallelerdeki uzantısı olan 11 bine yakın hekim – hemşire birimiyle sunulan “birincil sağlık bakımı” hizmetinin bir parçasıdır.
Yaşamın ilk bin günü, embriyonun ana rahmine düştüğü andan doğumuna kadar süren “doğum öncesi” dönemi, doğumu ve iki yaşını bitirene kadar süren “doğum sonrası” dönemi kapsar. Sosyalist devlet bebeğin sağlıkla doğması ve ömür boyu sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için, bu aşamaların her birinde büyüme ve gelişmeye müdahale eder.
SOSYALİST DOĞUM ÖNCESİ BAKIM HİZMETLERİ
Doğum öncesi bakım, gebelik öncesinde üreme risklerini önlemeyi hedefleyen bir programla başlar. Program, anne adayının gebeliğinin, kendisinin ve bebeğinin sağlığı için en uygun zamanda başlamasını teşvik eder. Sosyalist devlet bu amaçla üreme çağındaki bütün kadınlara, evli olup olmadıklarına bakmaksızın, ücretsiz doğum kontrolü desteği verir. Küba’da kadınların “etkili” doğum kontrol yöntemlerinden birini kullanma oranı yüzde 74’dür.
Sosyalist devlet anne adayını, daha hamile kalmadan önce gebeliğini olumsuz etkileyebilecek risk faktörleri ve hastalıklar yönünden değerlendirir ve gerekli müdahalelerde bulunur, folik asit desteği sağlar. Bu süreçte anne adayına yönelik eğitim etkinlikleri örgütlenir.
Kadının gebe kaldığı tespit edildiğinde, ailenin gebeliğe, doğuma ve çocuk bakımına bedensel ve ruhsal bakımdan hazır olmalarına yardımcı olmak için hazırlanmış özel bir izlem programı başlar. Bu çerçevede anne adayı doğuma kadar, her şeyin yolunda gitmesi halinde, 10 kez mahallesindeki hekim ve 4 kez mahalle hekiminin bağlı olduğu polikliniğin kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından muayene edilecektir.
Gebeler mahallelerindeki hekim–hemşire ekipleri tarafından “evlerinde” ziyaret edilir. Bu ziyaretlerde ebeveyn, fetal motor, görsel ve işitsel uyarıların, beyinsel ve duyusal gelişim ile bedensel, ruhsal ve sosyal gelişim açısından yararları konusunda bilinçlendirilir ve bu uyarıları nasıl yapacakları öğretilir. Böylece hamileliğin 20. haftasından itibaren ebeveyn, fetüsle “nasıl iletişim kuracağını” öğrenmiş olur ve bu onları anne–baba olmaya da hazırlar.
Sosyalist devlet “çocuk dostu” devlettir ve anne–babanın çocuklarına iyi bir anne – babalık yapmasını garanti altına alabilmek için annenin hamilelik sürecini, anne – baba adaylarını iyi birer anne – baba olabilmeleri için eğitmek üzere değerlendirir. Bu süreçte anne sütünün özellikle doğumdan sonraki ilk 6 aylık süreçte önemi özellikle vurgulanır.
Anne–baba adayları, yaşamın ilk döneminin “fizyolojisi” konusunda bilgilendirilir. Bebeğin hangi pozisyonda uyutulması gerektiğinden, ev kazalarına, soluk borusuna yabancı cisim kaçması halinde ne yapılacağına kadar birçok pratik bilgi verilir, uygulamalı olarak gösterilir.
Bu dönemde anne adayına aşıları yapılır, rahim ağzı kanseri ve genito-üriner enfeksiyonlar bakımından tarama yapılır, bir risk faktörüyle karşılaşılırsa ileri tetkikler yapılır, anne – babayı çocuk sahibi olmaya duygusal yönden hazırlayan psikolog görüşmeleri sağlanır. Genetik danışmanlık hizmetleri, doğumsal anormalliklerin ve genetik hastalıkların erkenden saptanması ve tedbirler alınması bakımından önemlidir.
Gebenin hamileliği boyunca uygun beslenmesi sosyalist devletin sorumluluğundadır. Annenin beslenmesi, bebeğin beyin ve bağışıklık sisteminin gelişimi ve sağlıklı büyümesi için çok önemlidir. Sosyalist devlet Kübalı hamile kadınların “sübvansiyonlu gıda sepetlerine”, gebeliklerinin 14. haftasından itibaren demir ve folik asit takviyesi yapar.
Beslenme aynı zamanda “epigenetik” düzeydeki etkileri bakımından çok önemlidir ve etkileri “ömür boyu” devam edecektir. Annenin uygun beslenmesi, bebekte ileride obeziteye ve kalp hastalıkları gibi kronik durumlara yatkınlık gelişme olasılığını azaltacaktır. Epigenetik değişimlerin sonraki nesillere de aktarılabildiği düşünülürse, sosyalist devletin bu aşamadaki müdahalesinin ne kadar önemli olduğu daha iyi takdir edilebilir.
Gebelik sürecinde mahalle hekimi veya poliklinikteki kadın hastalıkları ve doğum uzmanı gerekli görürse (riskli gebelik), hamile kadın Küba’daki 131 doğum evinden birine yatırılır. Doğumevleri “hastane” değildir. Gebeler doğum evlerine riskli gebeliklerinin sağlıkçılar tarafından daha yakın takip edilebilmesi için kabul edilir. Sovyetler Birliği deneyiminden miras kalan ve yalnızca sosyalist ülkelere özgü olan bu uygulama, hiçbir kapitalist ülkede, zenginler için paralı bir hizmet olarak dahi yoktur.
SOSYALİST DOĞUM VE DOĞUM SONRASI BAKIM HİZMETLERİ
Doğum öncesi bakımın son aşaması, anne adayına doğumunu sağlıklı ve güvenli bir şekilde yapabileceği uygun bir sağlık kuruluşu ve ehliyetli bir sağlık personeli sağlanmasıdır. Sosyalist devlet, Küba’daki bütün doğumların bu şartlarda gerçekleşmesi için gerekli tedbirleri alır ve hizmetleri sunar. Küba’daki doğumların yüzde 99,9’u bu şartlarda gerçekleşmektedir.
Küba’da hiçbir bebeğin dikkatten kaçması mümkün değildir. Bebeğin nüfus kaydı doğduğu hastanede yapılır ve otomatik olarak Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı kayıtlarına geçer. Küba’da bebeğin aile içi veya dışı doğmuş olması arasında hiçbir ayrım yapılmaz. Kadın dilediği takdirde evlilik dışı olarak dünyaya getirdiği bebeğini, sosyalist devletin güvencesiyle tek başına büyütebilir. Bu noktada annenin kararı esastır.
Sosyalist sağlık hizmetlerinin temeli “sağlık gözetimi” hizmetidir. Sovyetler Birliği deneyiminden miras kalan “sağlık gözetimi” (dispensarizasyon) hizmeti, sosyalist sağlık anlayışının ürünü olan, sosyalizme özgü bir hizmettir. Bu hizmette geleneksel kapitalist sağlık hizmeti anlayışının tam tersi bir anlayış söz konusudur.
Kapitalist toplumlarda sağlık hizmeti, sermayenin insanların hastalıkları ve acıları üzerinden kazanç sağlamasını garanti altına almak amacıyla örgütlendiğinden, sağlık hizmeti sunmak için insanların hastalanması ve sağlık kurumuna / hekime başvurması beklenir. Sosyalist toplumda ise insanların hastalanarak sağlık hizmetine gelmesi beklenmez, sağlık hizmeti insanlar henüz sağlıklı iken, hastalanmasınlar diye insanların evlerine, okullarına, işyerlerine vb götürülür.
Küba’nın “sağlam çocuk” izlemi yaklaşımı bu sosyalist anlayışın bir ürünüdür. Bebek doğumundan itibaren, mahallesindeki hekim - hemşire birimi ve bu birimin bağlı bulunduğu poliklinik tarafından “sağlık gözetimi” kapsamına alınır. 2017 yılında Küba’da 1 yaşının altında bulunan 120.458 bebek, bir yaşına kadar bir milyondan fazla kez ziyaret edilmiştir (ortalama bebek başına 14,6 ziyaret).
Bebek ziyaretlerinde optimal büyüme ve gelişme teşvik edilir, hastalıklar önlenir, riskler azaltılmaya çalışılır, sağlık sorunları erkenden tespit edilir ve tedbirler alınır, ebeveyn çocuk bakımı konusunda eğitilir.
Dikkat edilirse Küba’da ana – çocuk sağlığı hizmetlerinin muhatabı ve öznesi, kapitalist toplumlarda olduğu gibi “anne” değil, “ebeveyn” yani anne ve babadır. Sosyalist devlet çocuk bakımında anne kadar babayı da sorumlu görür ve anne gibi babayı da eğitir. Kapitalist sömürünün devamında önemli bir rolü olan ataerkil ilişkilerin kendisini ana – çocuk sağlığı hizmetlerinde yeniden üretmesine izin verilmez.
Sağlık gözetimi, yenidoğanda doğumsal hipotiroidi, fenolketonüri, doğumsal böbrek üstü bezi hiperplazisi, biotinidaz eksikliği ve galaktozemi gibi sorunların erken tespiti amacıyla metabolik tarama testlerinin yapılmasıyla başlar. Bunları bebeklerin bulaşıcı hastalıklardan korunması için alınan tedbirler, örneğin bağışıklama hizmetleri, ishal ve akut solunum sistemi hastalıklarının, enfeksiyöz nörolojik hastalıkların ve arboviral hastalıkların önlenmesi programları izler.
Bu süreçleri poliklinikte görevli pediatri uzmanı yakından takip eder ve gerekli durumlarda hekim – hemşire ekibine katılır. Sağlık gözetiminin sıklığı bebeğin yaşına ve sağlık durumuna göre değişir fakat rehberlerde belirlenen asgari ziyaret sıklığının altına inemez.
Sağlık gözetiminde bebeğin bedensel ve psikomotor gelişimi izlenirken, beslenme, hijyen, bağışıklama ve erken uyarım konularında eğitimler verilir. Sosyalist devlet kapitalist ülkelerde büyük bir sorun olan aşı karşıtlığına asla tolerans göstermez ve bebeğin “sağlık hakkının” ihlal edilmesine izin vermez. Ebeveyn acil durumlar konusunda uygulamalı olarak eğitilir.
Sağlık gözetiminin bebeğin evinde yapılması, sağlık ekibinin bebeğin ve ailenin “yaşam koşulları” hakkında gerekli bilgileri edinmesine ve bu koşulların iyileştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına yardımcı olur.
Beslenme eğitimi bu amaçla geliştirilmiş rehbereler doğrultusunda yapılırken, bebeğin büyüme ve gelişimi de yine rehberlere göre izlenir. Beslenme yetersizliğinin erken tespiti ve tedbirlerin zamanında alınması çok önemlidir. Aynı şekilde bebeğin aşırı kilo alması da önemlidir ve gerekli tedbirler alınır.
Anne sütünün yetersiz olduğu durumlar için sosyalist devletin özel tedbirleri vardır. Bütün eyaletlerdeki doğum hastanelerinde bulunan “anne sütü birimleri”, gönüllülerden sağlanan anne sütlerini gereksinimi olanlara “ücretsiz” dağıtır. Sosyalist devlet hiçbir bebeğin anne sütünden yoksun kalmasına izin vermez.
Sosyalist devlet bütün yurttaşlarının gıda güvencesini garanti altına almıştır. Bütün Kübalılar, uzmanlar tarafından yaşlarına, cinsiyetlerine, bireysel gıda gereksinimlerine göre düzenlenen diyet doğrultusunda hazırlanan besin karneleri (libreta) ile gıda satış birimlerinden gereksinim duydukları gıdaları sübvansiyonlu olarak sağlar. Bu çerçevede çocuk sahibi olanlar için özel bir “gıda destek” programı vardır. Bu çerçevede sosyalist devlet, her çocuk için 7 yaşına kadar günde 1 litre süt ve diğer gerekli gıdaları sağlar.
Sosyalist devletin üstlendiği en önemli görevlerden biri de, erken çocukluk dönemi eğitimidir. Sosyalist devlet bu görevini kurumsal ve kurumsal olmayan kanallardan yerine getirir.
Kurumsal kanal, bebeklere bakım hizmeti sunulan gündüz bakımevleri (kreşler) üzerinden yürütülür. Gündüz bakımevleri bebekleri “yürümeye başlamalarından” itibaren (1 yaş civarı) kabul etmeye başlar ve 6 yaşına kadar hizmet sunar. Küba’da çocukların yüzde 18’i (büyük çoğunluğu anne - babaları çalışan çocuklar) bu hizmetten “ücretsiz” yararlanmaktadır.
Kurumsal olmayan kanal, Eğitim Bakanlığı tarafından örgütlenen “Çocuğunu Eğit” programı çerçevesinde yürütülür. Kübalı ailelerin yüzde 68’ine hitap eden bu program çerçevesinde gönüllüler erken çocukluk eğitimi konusunda eğitilmektedir. Bu çerçevede çocukların dil eğitimi ve entelektüel, motor ve sosyal becerilerinin geliştirilmesi sağlanır. Ailelerin, Küba Kadınlar Federasyonu ve Küba Sendikalar Federasyonu’nun aktif katılımı söz konusudur.
Sosyalist devlet, çocuğuna kendileri bakmayı tercih eden anne – babaların yanındadır. Hamile kadınlara gebeliklerinin 34. haftasından, doğumdan 3 ay sonrasına kadar ücretleri “tam” olarak ödenmeye devam edilir. 3 aydan sonra çocuklarına kendileri bakmak isteyen anne – babaya 1 yaşına kadar ücretlerinin yüzde 60’ı ödenir. Bu kapsamda yalnızca anne – baba değil, büyük anne ve büyük babalar da çocuk bakımını üstlenebilir ve aynı haklardan yararlanırlar. Bazı kapitalist ülkelerde de işçi sınıfının mücadelesi sonucu, babalara çocuklarına bakabilme hakkı sağlanmıştır.
SOSYALİST ERKEN ÇOCUKLUK BAKIMI HİZMETLERİNİN SONUÇLARI
Sosyalist devletin çocuklara sunduğu hizmetler sayesinde Kübalı çocuklar, Küba’dan çok daha fazla kaynaklara sahip, çok daha zengin ülkelerde doğan çocuklara göre çok daha şanslıdır. Küba’da doğan bebeklerin yüzde 99,5’i beşinci yaş günlerini kutlayabilmektedir.
Bebek ölüm hızının bin canlı doğumda ortalama 4’ü yakalaması (bazı eyaletlerde çok daha düşük), Küba’dan çok daha büyük maddi olanaklara sahip birçok kapitalist ülke için hayallerin ötesinde bir durumdur.
Bireylerin daha sonraki yaşamının sağlıklı sürmesinin en önemli belirleyicilerinden biri olan “doğum ağırlığı” konusunda Küba, yalnızca yüzde 5,1’lik bir düşük doğum ağırlığı (doğumda 2,5 kg altı ağırlık) düzeyini yakalamıştır.
Beş yaş altı çocuklarda gelişme geriliği yüzde 7, aşırı kilo ve obezite yüzde 17 olarak bulunmuştur. Çocuk felci, difteri, tetanos, boğmaca, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, menenjit, hepatit B, influenza b ve verem aşılarında aşılama oranı yüzde 100’e yakındır.
Küba’da yaşamın ilk bin gününde, sağlık hizmetleri, eğitim ve sosyal korumayı bütünleştiren, sosyalist bir ülkeye yakışan “kapsamlı” bir bakım hizmeti sunulmaktadır.