İşyeri hekimliği bir uzmanlık dalıdır

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Çalışma ortamlarında sağlık tedbirleri alınması ve sağlıkçıların görevlendirilmesi Avrupa’nın bazı bölgelerinde 16. yüzyıla kadar gerilere gitse de, çağdaş işyeri hekimliği uygulamalarının tohumları 19. yüzyılda Almanya’da atılmıştır. Sağlığın ve hastalıkların insanların çalışma ve maddi yaşam koşulları tarafından belirlendiğinin F. Engels ve R. Virchow tarafından ortaya konmasından sonra Avrupa’da yaygınlaşmaya başlayan işçi sağlığı çalışmaları, Almanya’da Bismarck tarafından getirilen prime dayalı sigorta sistemiyle geniş bir uygulama alanı bulmuştur.

Başlangıçta işçi sağlığı alanında hizmet sunan hekimlerde özgül bilgi ve beceriler aranmazken, alana ilişkin bilgiler biriktikçe, işçi sağlığı ve iş güvenliği “ayrı bir tıp disiplini” olarak belirmeye başlamıştır. 1906 yılında İtalya’da düzenlenen uluslararası bir toplantıda iş fizyolojisi, iş patolojisi ve iş hijyeni ile işle ilişkili hastalıkların önlenmesi ve sosyal yardım konuları ele alınmış ve Uluslararası Geçici İşçi Sağlığı Komisyonu (günümüzde Uluslararası İşçi Sağlığı Komisyonu veya ICOH) oluşturulmuştur. Avrupa’da hekimleri işçi sağlığı alanında eğitmek, bu alanda bilimsel araştırmaları teşvik ve işçilere hizmet amacıyla ilk İşçi Sağlığı Kliniği, Luigi Devoto tarafından 1910 yılında Milan’da kurulmuştur. Klinik işçi sağlığı alanında çalışacak hekimler ve diğer sağlık emekçileri için bu alana özgü eğitim örgütlenmesinin ilk örneğini oluşturmaktadır. 

SOVYETLER BİRLİĞİNDE İŞYERİ HEKİMLİĞİ UZMANLIĞI
Avrupa’nın batısında bu gelişmeler yaşanırken, Rusya’da 1917 yılında Ekim devrimi gerçekleşmiş ve işçi sınıfı iktidara gelmiştir. Nasıl sermaye egemenliği altındaki ülkelerde tıbbı ve hekimliği eğitiminden araştırma etkinliklerine ve hizmet sunumuna kadar kendi gereksinimlerine göre örgütlediyse, işçi sınıfı da Sovyetler Birliği’nde tıbbı ve hekimliği kendi gereksinimlerine göre örgütlemeye başlamıştır. Anayasasında “çalışmayana ekmek yok” yazılı bir toplumda işçi sağlığı, kapitalist ülkelerdeki gibi toplumun “belirli” bir kesimine yönelik olarak değil, toplumun “bütününe” yönelik olarak örgütlenecektir.

Sovyetler Birliği’nde işçi sağlığı hizmetleri kapitalist ülkelerde olduğu gibi genel sağlık hizmetlerinin dışında değil, ülkenin sağlık örgütlenmesinin omurgası olarak tasarlanmıştır. Kapitalist ülkelerde işçi sağlığı hizmetleri genellikle Çalışma Bakanlığı veya Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ve Sağlık Bakanlığı tarafından sunulan genel hizmetlerin dışında sunulurken, Sovyetler Birliği ve daha sonra kurulan diğer sosyalist ülkelerde işçi sağlığı hizmetleri “doğası gereği” ülkenin sağlık hizmetlerinin temelini oluşturduğundan, Sağlık Bakanlığı bünyesinde örgütlenmiştir. Bu bağlamda tıp eğitiminden (Sovyetler Birliği’nde tıp fakülteleri üçe ayrılmış ve bunlardan bir tanesi işçi sağlığı hizmetlerinde uzmanlaşmış halk sağlıkçı hekimler yetiştirilmesine ayrılmıştır), sağlık hizmetlerinin örgütlenmesine kadar bütün sağlık, işçi sağlığının gereksinimleri bakımından yeniden tasarlanmış, bir başka deyişle sağlık hizmetleri emeğin gereksinimlerine göre yeniden örgütlenmiştir.

Sovyetler Birliği’nde işçi sağlığı alanında yapılan çalışmaların, fabrikalarda kurulmuş ve işlik sağlık istasyonu, işyeri polikliniği düzeyinden fabrika hastanesi düzeyine uzanan ve SANEPİD istasyonlarla birlikte çalışan, başvuran hastaları tedavi etmek değil, bağlı bulunduğu işyerlerinde çalışan emekçilerin sağlığını korumak için örgütlenmiş “hastanelerin” oluşturduğu kapsamlı işçi sağlığı sisteminin, İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında kapitalist ülkelerde işçi sağlığı örgütlenmesi üzerinde önemli etkileri olmuştur.  

AVRUPADA İŞYERİ HEKİMLİĞİ UZMANLIĞI
20 Ocak 1958’de Avrupa’daki uzman hekimleri temsil eden meslek kuruluşlarının bir araya gelmesiyle oluşturulan Avrupa Tıp Uzmanları Birliği (ATUB) içinde İşyeri Hekimliği Uzmanlığı bölümü 1997 yılında kurulmuştur. Bölüm, Avrupa İşyeri Hekimleri Cemiyetleri Ağı ve Avrupa İşçi Sağlığı Okulları Birliği birlikte çalışarak İşçi Sağlığı Uzmanlığı alanını tanımlayan çalışmalar yapmıştır.

DSÖ Avrupa Bölge Bürosu Avrupa Çevre ve Sağlık Merkezi Bilthoven Birimi, Avrupa’da işyeri hekimliği eğitim müfredatının, işyeri hekimlerinin mesleki uygulamalarının ve yeterliliklerinin uyumlu hale getirilebilmesi için AB’ne üye devletlere yardımcı olmak üzere 27 – 28 Mayıs 1999 tarihlerinde Bilthoven’de bir atölye çalışması düzenlemiştir. Bu toplantıda işyeri hekimliği şöyle tanımlanmıştır:

İşyeri hekimliği, işçilerin sağlığının değerlendirilmesi; çalışma koşulları ve süreçlerinin işçilerin sağlığı ile ilişkilendirilmesi; tüm çalışan nüfusun sağlık, beceri ve çalışma kapasitesinin yönetimine yardımcı olunması; çalışma yetisi ve üretim bağlamında vaka yönetimi ile ilgili tıp uzmanlığıdır”. İşyeri hekiminin rolü “işçilerin sağlık ve çalışma yetisini korumak ve iyileştirmektir”. İşyeri hekimi “hastalık ve kaza sıklığının azaltılması, acıların hafifletilmesi, insan sağlığının yaşam boyu korunması ve iyileştirilmesinde önemli bir rol oynar.

2000 yılında AB ülkelerinde İşçi Sağlığı Uzmanı hekimlerin sahip olmaları gereken bilgi, tutum ve davranışlar belirlenmiştir. 2002 yılında da, AB’de Tıp Uzmanları Eğitimi Sözleşmesi’nde İşçi Sağlığı Uzmanlık Eğitimi için “asgari” koşullar belirlenmiştir:

  • İşçi Sağlığı Uzmanlık Eğitimi verecek kurumlar ve öğretmenlere ilişkin standartlar ATUB İşçi Sağlığı Bölümü tarafından tanımlanmaktadır (Madde 1.2 ve 3.2)
  • İşçi Sağlığı Uzmanlık Eğitimi’nin süresi 4 yıldır (Madde 5.1)
  • Eğitim klinik mesleki tıbbi bakım, işyerinde uygulamalı risk değerlendirmesi, yönetim becerileri ve araştırma becerilerini içermelidir (Madde 5.1)

Avrupa ülkelerinde İş Sağlığı Uzmanlık Eğitimi için başvuracakların, öncelikle bu ülkelerde “hekimlik” yapma hakkı bulunması gereklidir. Avrupa ülkelerinde Tablo 1’de görüldüğü gibi 5 – 7 yıllık bir Tıp Fakültesi’ni bitirmek gerekir. Daha sonra hekimler İspanya, İtalya, Belçika ve Hollanda’da İşçi Sağlığı Uzmanı olabilmek için doğrudan uzmanlık eğitimine başlayabilirken, diğer ülkelerde 1 – 4 yıl arasında değişen bir Genel Pratisyenlik (Aile Hekimliği) uzmanlık eğitimini tamamlamaları şartı aranmaktadır. Son olarak Genel Pratisyenlik alanında veya bir başka uzmanlık alanında eğitim almış hekimler İşçi Sağlığı Uzmanı olabilmek için 2 – 5 yıl süren bir “uzmanlık eğitimi” almaktadırlar. Bu eğitim şimdi AB ülkelerinde 4 yıl olarak standartlaştırılmıştır.

TÜRKİYE’DE DURUM
Türkiye’de işyerlerinde sağlık tedbirleri alınmasının tarihi, Dilaver Paşa Nizamnamesi’ne kadar uzanır. 1810 Fransız Maden Yasası’ndan esinlenerek hazırlanan Nizamnamede, Ereğli Havzası’ndaki maden işletmelerinde çalışan işçiler için hekim bulundurma zorunluluğu getirmiştir. İşçi sağlığına ilişkin kapsamlı düzenlemeler ise 1930 yılında kabul edilen Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile yasalaştırılmıştır. Yasanın 180. maddesi 50’den fazla işçi istihdam eden işyerlerinde işverenlerin, işçilerin sağlık kontrolleri ve tedavilerinin yapılması için bir hekim görevlendirmesini hükme bağlamıştır. Ancak bugün olduğu gibi geçmişte de bu düzenlemelerin kağıt üzerinde kaldığı ve gerektiği gibi yaşama geçmediği söylenebilir.  

Türkiye’de işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında çalışmalar yapan ilk hekimler arasında Sabire Dosdoğru ve M. Hulusi Dosdoğru isimleri öne çıkmaktadır. 1940’lı yılların başlarında tıp fakültesinden mezun olan iki genç hekimin yolları Zonguldak kömür madenlerinde kesişmiştir. Yaşamlarını işçi sınıfının mücadelesine adamış olan Dosdoğru’lar, işçi sınıfının Zonguldak madenlerinde maruz kaldıkları çalışma ve yaşam koşullarını 25 Temmuz 1945 ve 5 Kasım 1945 tarihleri arasında Tan gazetesinde yayınlanan makaleleriyle belgelemişlerdir. Bu makaleler 7 Şubat 1990’da Yeni Çeltek’te meydana gelen ve 68 madencinin yaşamını yitirdiği emek-kırımdan sonra BDS Yayınları tarafından “Sağlık Açısından Maden İşçilerimizin Dünü, Bugünü” başlığı ile kitaplaştırılmıştır.

Dosdoğru’lar makalelerinde maden ocaklarında yasalarda yer alan işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin uygulanmadığını, işçilerin barınma ve beslenme koşullarının yetersizliğini kişisel gözlemleriyle anlatmaktadırlar. Madenlerde işçilere “hayvan yemi” olarak kullanılan bakla yedirilmekte, işçiler arasında bulaşıcı ve salgın hastalıklar kol gezmektedir. İşletme yöneticileri kurumun arabalarıyla aileleriyle birlikte özel geziler yaparken, işçileri hastaneye nakledecek araç bulunamamaktadır. Dr. Hulusi Dosdoğru, “on paralık işçiye 10 liralık ilaç yazdığı” için eleştirilmektedir. Silikozis vakalarının üstü örtülmekte, masraf olmasın diye işçilerin akciğer filmleri çekilmemektedir.

Dosdoğru’lar 1946 yılında kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi tarafından yayınlanan Sendika gazetesinde de işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında makaleler yayınlamışlardır. Bu makalelerden yazarların işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında “teorik” olarak da oldukça donanımlı oldukları anlaşılmaktadır. Sendika gazetesinde 7 Eylül 1946 tarihinde yayınlanan “Endüstri Hekimliği” başlıklı makalede, işyeri hekimliğinin ayrı bir “uzmanlık dalı” olduğu ifade edilmektedir. Dosdoğru’lar 1990 yılında yayınlanan kitaplarının sunusunda “O tarihlerde Sosyal Hekimlik'in dünya üniversitelerinde ayrı bir bilim ve Endüstri Hekimliği'nin ayrı bir uzmanlık dalı olarak yeni yeni ele alınır olması nedeniyle, bizim bu bilimsel çalışmalarımız, karşımızdakilerce çok yadırganmış ve yanlış yorumlanmıştır” ifadesini kullanmaktadırlar.

“Endüstri Hekimliği” başlıklı makalede, işletmelerin “hekim bulundurmayı sırf bir kanuni formalite icabı olarak telakki” ettikleri, “işçi sağlığını kendisine ucuza mal edebilmek için ya ‘mütekait ve malûl elemanlar’ kullanmakta veya sırf imza ve isminden faydalanabilecek bir unvanı kiralamakta” oldukları ifade edilmektedir. Bu durum çok uzun yıllar böyle devam etmiştir. “Hekimliğin en hareketli ve yorucu sahası olan sanayi tababeti dinç, bilgili ve terbiyeli uzmanlar istemekte iken bizdeki elemanlar vazifelerini yalnız hasta işçilere bakmak, vizite yapıp rapor ve istatistik tanzim etmek ve bağlı bulundukları müessesenin menfaatlerini her şeyden üstün tutmaktan ibaret saymaktadırlar. Çalışma alanının ve işin nevinin emekçilerin sağlık durumları üzerindeki tepkilerini araştırmak özel hijyen tedbirlerini önceden almak, amelenin yorgunluk halini hesaplamak gibi esaslı tedbirler hiç düşünülmemektedir. Mesleki mecburiyetler bir tarafa bırakılırsa merak saikasıyla olsun amelenin çalışma mahallerini gören endüstri hekimimiz hemen yok gibidir. Endüstri tababetinin asıl vazifesi işçiyi hastalandırmamak için gerekli tedbirleri önceden almak ve maaş aldığı müessesenin menfaatlerine amelenin sağlığını feda etmeyecek kadar memleketin ve insanlığın adamı olmaktır. Endüstri hekiminin bütün mesaisini yalnız bu işe bağlaması için icap eden maddi gelir de müesseseye ödetilmelidir. Endüstri hekimliğinin yurdumuzda tesisi için klasik hekimlik malumatı kâfi değildir. İngiltere, Amerika, Fransa, Belçika ve sair ileri sanayi memleketlerinde olduğu üzere bu sahada çalışacak doktorların ayrı kurslara tabi tutulmaları; bunlara verilecek hıfzıssıhha, sosyal hijyen ve hayati kimya, bakteriyoloji malûmatının artırılması şarttır.”

Ne yazık ki, bu paragraf günümüz Türkçesiyle içinde bulunduğumuz yılda yayınlanan bir dergide yer almış olsa, okurların çoğu yazının günümüzden 69 yıl önce kaleme alındığını fark edemeyecektir.

Sendika gazetesinin 14 Eylül 1946 tarihli nüshasında Dr. M. Hulusi Dosdoğru tarafından kaleme alınan başka bir makalede şu ifadeler yer almaktadır: 

Bugün memleketimizde mevcut şekle göre işçi sağlığı işveren müessesenin emrindeki hekimler tarafından kontrol ve idare edilmektedir. Ekseriya vaki olduğu üzere müessese menfaatlerini alakadar eden sağlık işlerinde hekim aylık aldığı tarafı tutmakta veya o tarzda harekete mecbur edilmektedir. Bu yüzden istirahat, rapor, maddi yardım gibi meselelerde rastgele konulmuş bir takım keyfi kuyudat bulunduğundan tabip kendi inisiyatifini kullanamamaktadır.

Bu dönemde Son Saat gazetesinde yayınlanan bir haberin başlığı “20 Müesseseye Bakan Doktorlar”dır:

İstanbul Bölge Çalışma Müdürlüğü imalathane, fabrika ve mekteplerin sağlık durumları hakkında son yaptığı incelemelerde bu müesseselerin kanunen mecbur bulundukları doktor tutmak ödevlerini hepsinin sözde yerine getirdikleri fakat ismen var olan doktorların cismen hiçbir zaman mevcut olmadıkları ve bu ödevi pek az bir meblağ karşılığı olarak mahalli hükümet tabipleri ile birkaç profesörün formaliteyi karşılayacak tarzda arada sırada müessesede göründükleri tespit olunmuştur. İstanbul’daki sayısız imalâthane, fabrika, mektep, atölyenin birkaç profesyonel formalite hekiminin elinde olduğu da anlaşılmıştır. Bu arada yalnız bir ilçe tabibinin Beşiktaş’dan Arnavutköy’üne kadar olan sahadaki mektep ve fabrikaların hepsinin resmi doktoru olduğu bu arada meydana çıkarılmıştır. Bu tabibin yedi kudretinde olan          müessese yekununun 20’yi aştığını söylersek buralarda sağlık işlerinin nasıl yürüdüğünü okuyucularımız çok iyi anlarlar. Aynı şekilde bir başka Kaza Hükümet Tabibi 17 müesseseye ancak maaşlarını almak suretiyle bakmaktadır. Bu hadise bütün İstanbul için böyledir. Bu müesseselerin her biri 20/30 lira gibi pek cüzi bir para ile doktor formalitesini yerine getirmekte ve resmi makamlara karşı bu hekim adlarını bir paratoner gibi kullanmaktadırlar.

Daha sonraki yıllarda Türk Tabipleri Birliği’nin çabalarıyla işyeri hekimi çalıştıran işletmelerin sayısı oldukça artmışsa da, bu işyerlerinde görev alan hekimlerin gerçekten “işyeri hekimliği” yaptıklarını söyleyebilmek çok güçtür. Kuşkusuz Türkiye’de de işyeri hekimliği yapan on binlerce hekim arasında kendi kendisini yetiştirmiş ve mesleğini hakkıyla yerine getirmeye çalışan hekimler yok değildir. Ancak “geneline” bakıldığında işyeri hekimliği alanında Dosdoğru’ların zamanından bugüne eğitim alanında da çok yol alındığını söyleyemeyiz. Örneğin Avrupa’da bir hekim işyeri hekimi olabilmek için tıp eğitimi dahil en az 9, en çok 13,5 (ortalama 11 yıl) eğitim alırken ve daha önemlisi işçi sağlığı üzerine en az 2, en çok 5 yıllık (ortalama 4 yıl) uzmanlık eğitimi alırken, Türkiye’de hekimler 6 yıllık eğitimden sonra sadece 220 saatlik bir kursla (bunun da önemli bir bölümü uzaktan eğitimle verilmektedir) işyeri hekimi olabilmektedirler. Dosdoğru’ların işyeri hekimliğinin bir “uzmanlık dalı” olduğunu ifade etmelerinin üzerinde 70 yıl geçmiş olmasına karşın, bu konuda en küçük bir adım atılmamıştır.


KAYNAKLAR

______. (2015). Zonguldak Gerçekleri Sabire ve Hulusi Dosdoğru. Çalışma Ortamı, 138: 4 – 6.

Akalın, MA. (2010). Toplumcu Tıp: Sovyetler Birliği Deneyimi. İstanbul: Yazılama.

Akalın, MA. (2014). İşyeri Hekimliği Nedir, İşyeri Hekimleri Ne Yaparlar?.  Tıp Budur (İlknur Arslanoğlu – Editör). İstanbul: İthaki Yayınları içinde. S: 149 – 157.

Bertazzi, PA. ve Foà, V. (2005). The first century of the "clinica del lavoro" in Milan. International Journal of Occupational and Environmental Health, 11(1): 12 – 17.

Cashman, C. ve Slovak, A. (2005). The Occupational Medicine agenda: routes and standards of specialization in Occupational Medicine in Europe. Occupational Medicine, 55: 308 – 311.

Dosdoğru, S. ve Dosdoğru, MH. (1990). Sağlık Açısından Maden İşçilerimizin Dünü, Bugünü. İstanbul: BDS Yayınları.

DSÖ. (2002). Avrupa’da İş Hekimliği: Kapsam ve Yeterlilikler. Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Çevre ve Sağlık Merkezi – Bilthoven. Ankara: TTB.

Jeebhay, MF. (2009). Occupational Medicine Specialist Training Programme at the University of Cape Town. Occupational and Environmental Health Research Unit, Department of Public Health and Family Medicine.

Keskin, Ö. (2011). Osmanlı Devleti’nde maden hukukunun tekâmülü (1861-1906). OTAM, 29: 125 – 148. 

Macdonald, EB., Ritchie, KA., Murray, KJ. ve Gilmour, WH. (2000). Requirements for occupational medicine training in Europe: a Delphi study. Occupational and Environmental Medicine, 57: 98 – 105.

Öztürk, O. (2009). Emek Tarihimizden Bir Yaprak: Sendika Gazetesinde “Endüstri Hekimliği”. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 33: 20 – 22.

TMMOB Makine Mühendisleri Odası. (2012). İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği. Oda Raporu. Genişletilmiş Dördüncü Baskı. Ankara.

UEMS - Occupational Medicine. http://www.uems-occupationalmedicine.org/ (Erişim: 22.11.2012).