Alma Ata’dan Astana’ya

Akif Akalın

Blog: Sınıfın Sağlığı

Bugün (25 Ekim) Kazakistan’ın başkenti Astana’da, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), UNICEF ve Kazakistan Sağlık Bakanlığı’nın ortaklaşa ev sahipliği yaptığı uluslararası bir konferans başlıyor. Küresel Birincil Sağlık Bakımı Konferansı’nda “evrensel sağlık sigortası kapsamı” ve “sürdürülebilir kalkınma hedeflerine” erişebilmek için, 40 yıl önceki “birincil sağlık bakımı” taahhüdü bir kez daha “yenilenecek”. 

BİRİNCİL SAĞLIK BAKIMI NE DEMEKTİ?

DSÖ kurulurken, sağlık bir “insan hakkı” olarak kabul edilmiş, tıpta ve sağlıkta egemen olan “medikal model” reddedilerek, sağlığın yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedensel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali olarak kabul edildiği “sosyal model” benimsenmişti. Ancak DSÖ politikalarının belirlenmesinde, örgüte en büyük mali desteği sağlayan ABD’nin sözü geçiyordu ve ABD örgüte, tıbbi – sanayi kompleksin gereksinimlerine hitap eden “hastalık temelli” bir mücadele yaklaşımını dayatıyordu.

1960’ların başlarından itibaren emperyalist boyunduruktan kurtulmayı başaran bir dizi ülke, sağlık sistemlerini toplumcu bir anlayışla, sermayenin değil, toplumun gereksinimlerine göre örgütlemeye başladılar. Çin, Hindistan, Küba, İran, Tanzanya ve Vietnam’ın da aralarında bulunduğu birçok ülke, DSÖ’nün “dikey” örgütlenme anlayışı yerine kurdukları “yatay” örgütlenmelerle (örneğin Çin’de yalınayak doktorlar), temiz içme suyu sağlanması, sanitasyon ve beslenme gibi sağlığın sosyal belirleyicilerine hitap eden politikalar benimseyerek, çok kısa sürede büyük başarılar kazandılar.

Bu gelişmelere kayıtsız kalamayan DSÖ, ABD’ye rağmen, daha sonra “birincil sağlık bakımı” olarak tanımlanacak bu yeni yaklaşımı merceğine aldı ve 6–12 Eylül 1978 tarihlerinde, UNICEF ile birlikte, o zamanlar sosyalist bir ülke olan Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’da, 134 ülkeden temsilcilerin katıldığı “Birincil Sağlık Bakımı Konferansı” düzenledi. Konferans sonunda “herkese sağlığın” anahtarının “birincil sağlık bakımı” olduğunu ilan eden, Alma Ata Bildirgesi yayımlandı. 

BİRİNCİL SAĞLIK BAKIMI SERMAYE DUVARINA ÇARPTI

Alma Ata Bildirgesi, herkesin ekonomik ve sosyal bakımdan üretken bir yaşam sürdürebilmesi için DSÖ tarafından belirlenmiş olan “2000 yılında herkese sağlık” hedeflerine erişmenin yolunun, “birincil sağlık bakımından” geçtiğini söylüyordu. Sağlıkta koruyucu ve önleyici hizmetlere ayrılan pay artırılmalı, sağlığın sosyal belirleyicilerine hitap edebilmek için diğer sektörlerle işbirliğine gidilmeli ve insanların maddi yaşam, çalışma koşulları iyileştirilmeliydi. 

Bu yaklaşım başta tıbbi–sanayi kompleks olmak üzere, sağlık sorunları üzerinden kazanç sağlayan kesimleri harekete geçirdi ve 1979 yılında Bellagio’da (İtalya), Rockefeller Vakfı’nın ev sahipliğinde, UNICEF’in işbirliğiyle, “alternatif” bir konferans düzenledi. Konferansta Alma Ata’da benimsenen, bütün topluma yönelik “kapsamlı” yaklaşım yerine, yalnızca beş yaş altı çocuklar ve üreme çağındaki kadınlara yönelik “seçici” bir yaklaşım önerildi. 

Seçici yaklaşımda, soruna yönelik “dikey” örgütlenmeler, ucuz teknolojik müdahalelerle (aşılar, doğum kontrol yöntemleri, ORT vb.), bebek ölüm hızının hızla düşürülmesini ve doğuştan yaşam beklentisinin artmasını sağlayacaktı. Kapsamlı yaklaşıma göre sağlık göstergelerinde çok daha hızlı iyileşmeler elde edilebilecekti. 

Sonuçta Alma Ata Bildirgesi’ne imza atan ülkelerin büyük çoğunluğu, kapsamlı yaklaşım yerine seçici yaklaşımı benimseyip, uluslararası kuruluşların yardımıyla çeşitli ana–çocuk sağlığı kampanyaları örgütlerken, yalnızca Küba, Vietnam, Sri Lanka ve Nepal bildirgeye sadık kaldı ve dünya üzerinde “2000 yılında herkese sağlık” hedeflerine yalnızca Küba erişebildi.

SOSYALİST ALMA ATA MI, KAPİTALİST ASTANA MI?

Bugün DSÖ ve UNICEF, “kapitalist” Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenledikleri toplantıda, “2000 yılında herkese sağlık veremedik, 2030 yılında herkese sağlık güvencesi verelim” diyecek. Muhtemelen Konferans sonunda, Milenyum Hedefleri’nin yalan olduğu ortaya çıkınca ilan edilen Sürdürülebilir Hedefler’e ulaşabilmek için bir “Astana Bildirgesi” yayımlanacak. 

Bildirgede neler olduğunu birkaç hafta içinde değerlendireceğiz, fakat şimdiden, 1990’larda Dünya Bankası’nın güdümüne girerek, küresel neoliberal saldırının basit bir aracı haline gelen ve artık sağlık alanında yaşanan felaketi gizleyebilmek için yıllıklarını dahi kuşa çeviren DSÖ’nün, dünya halklarının yararına bir bildirge kaleme alamayacağını söyleyebiliriz.

Bugün dünya nüfusunun yarısından fazlası sağlık hizmetlerine erişemiyor, 2 milyar 300 milyon insan tuvalet bulamıyor, fakat DSÖ ve UNICEF “herkese sağlık sigortası kapsamı” hayali kuruyor. 

2014 yılında dünyanın sağlığa 8 trilyon 982 milyar dolar harcadığı hesaplanmıştı. Bu harcamanın 8 trilyon 103 milyar doları, kişi başına milli geliri 12 bin 475 doların üzerinde olan ülkelerde yaşayan 3 milyar 56 milyon kişi için, 879 milyar doları da düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşayan 3 milyar 66 milyon kişi için yapılıyordu. Astana bu adaletsizliği gündemine alacak mı?

Orta ve düşük gelirli ülkelerde sağlık harcamaları içinde “cepten harcamalar”, neredeyse kamusal harcamalara yaklaşıyor. 800 milyondan fazla insan, sağlıkları için gelirlerinin “en az” yüzde 10’unu harcamak zorunda kalıyor. Bunlardan 180 milyonu, sağlıkları için gelirlerinin yüzde 25’inden fazlasını harcıyor. Dahası her yıl 100 milyon insan, sağlık harcamaları nedeniyle aşırı yoksulluğun pençesine düşüyor, diğer bir ifadeyle “iflas” ediyor. Astana’da bunlar da konuşulacak mı?