Faiz tartışması üzerine -II

Zeynep Ağdemir

Blog: Serbest Kürsü

Önceki yazıda Tayyip Erdoğan ve Ali Babacan arasındaki fikir ayrılığının yeni olmadığına değinmiş, tartışmanın evveliyatına bakmıştık. Hâlâ faiz tartışmasının anlamının ne olduğu sorumuz cevapsızdır. Bu soruyu cevaplamaya çalışalım.

Bugünlerde devam eden faiz tartışması, Erdoğan-MÜSİAD ve Babacan- TÜSİAD arasında yaşanan IMF ile anlaşma ve mali kural tartışmalarının devamı niteliğinde görünmektedir. Keza mali kuralın para politikasındaki yansıması, Merkez Bankasının özerkliği ve para politikasının yegâne amacının fiyat istikrarı olmasıdır.

Merkez Bankasının faiz politikasına yönelik iktidar ve sermaye cephesinden neler söylenmiş kısaca inceleyelim.

Erdoğan Merkez Bankası’nın faiz indirimi yapması konusunda baskı yaparken, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı faiz indirimine karşı çıkmış, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Babacan- Başçı ekibine destek açıklamaları yapmıştır. Merkez Bankasının faiz indirimi kararı Tayyip Erdoğan tarafından yeterli görülmemiş, Babacan ve Başcı’nın istifa ettiğine dair haberler gündeme gelmiştir.  

Tayyip Erdoğan, faiz oranın yüksek olduğu yerde yatırımın olmayacağı, faiz indirimlerini kim savunuyorsa faiz lobisinin baskısı altında olduğu ve bunun ülkeye ihanet olduğunu[i] içeren bir  konuşma  yapmış ardından, Başçı’ya ve Babacan’a istinaden “…Kendinize çeki düzen verin…[ii]” açıklaması gelmiştir.

Tartışmaya TÜSİAD ve MÜSİAD da katılmıştır.

TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes “Daha evvel de vurguladık merkez bankaları refah yaratamaz, onların ana görevi fiyat istikrarıdır. Burada yeri geldi, bağımsız kurumların bağımsızlığını TÜSİAD olarak önemsiyoruz. Senelerdir de dillendiriyoruz. Bu kurumların bağımsızlığı ekonomi adına önemlidir. TÜSİAD’ın bu konuda görüşü hiçbir şartta değişmeyecektir. Bu anlamda son dönemde kamuoyunun, iş dünyasının kafasını karıştıran gelişmelerin sonlandırılmasını diliyorum[iii]” şeklinde açıklama yapmıştır.

TÜSİAD, Merkez Bankası özerkliği ve fiyat istikrarı konusunda ısrarcıdır, faizlere müdahale edilmemesi gerektiğini dile getirmektedir. Merkez Bankasının özerk olmasının anlamı, Merkez Bankasının para politikası kararları ile hükümetim kamu yatırım, harcama kararları arasındaki ilişkinin kesilmesidir. Örneğin, kamu kapsamlı bir yatırım planı ortaya koysa ve borçlanmayı kolaylaştırmak için faizleri indirmek istese, hükümet faiz oranına müdahale edemeyecektir, çünkü böyle bir yetkisi ve aracı da yoktur. Ya da Merkez Bankası devlete borç veremeyecektir, Merkez Bankasının devlete borç vermesi 1980 sonrası yasaklanmıştır. Merkez Bankası devlete borç veremezse devlete kim borç verecektir? Finans burjuvazisi.

Merkez Bankası faizle uğraşmayacaksa kim uğraşacaktır? Piyasa. Piyasanın faizleri belirlemesinin anlamı  nedir ?  Marks’ın Kapital’in III. cildinde de belirttiği üzere piyasa faiz oranı borç sermaye arzı ve borç talebi arasındaki bağıntıya bağlı olarak değişmektedir. Büyümesi sıcak paraya dayalı bizim gibi ekonomilerde, borç talebi yüksek olacak dolayısıyla borç isteyen yüksek faiz vermek zorunda kalacak, piyasa faiz oranı yükselecek ve finans sermaye kazanacaktır.

Merkez Bankası yatırım kararlarına müdahale edecek kararlar almamalı,  faizle çok uğraşmamalıdır peki ne yapmalıdır? Fiyat istikrarını sağlamalıdır. Fiyat istikrarının sağlanması bir yandan ücret artışlarının enflasyon üzerinden gerçekleştiği bir ülkede ücretlerin baskılanması anlamına gelirken, diğer yandan finans sermayenin değerinin azalmasını önlemeyi amaçlamaktadır.

Maliye politikasında mali disiplin, para politikasında fiyat istikrarı anlayışını, IMF ve mali kural tartışmasında olduğu gibi Babacan-TÜSİAD kanadı temsil etmektedir. Daha önce de değindiğimiz üzere Türkiye’de bankacılık sektörünün önemli kısmı TÜSİAD üyesidir ve TÜSİAD finans sermayenin çıkarlarını gözetmektedir denebilir.

MÜSİAD Başkanı Nail Olpak  ise “Paradan para kazanan değil, ticaretten ve yatırımdan para kazanan iş adamlarını temsil ettiklerini ifade ederek “dolayısıyla bir temel ilke olarak, yüksek faiz, her zaman ticaretin ve yatırımın düşmanı olmuştur. Bunu net bir şekilde söylemek isteriz”, “İş dünyası olarak Merkez Bankası’nın çeyrek puanlık indirimi yetersizdir” açıklamasında bulunmuştur.

Daha öncede belirtildiği üzere MÜSİAD devletin vergi indirimleri, devlet rantları ile beslenen inşaat sektöründe yükselen bir sermaye grubudur. Mustafa Sönmez’in AK Faşizmin İnşaat İskelesi kitabında söylediği gibi inşaat sektörü hem diğer sektörlerde talep yaratması hem de niteliği nasıl olursa olsun istihdam yaratması açısından ekonomik büyümenin temel motorudur ve inşaat sektörünün yapısal özellikleri gereği borçlanarak büyümektedir. Maliye politikasında mali kurala sıcak bakmayan sermayenin bu kanadı, faiz indiriminde ısrarcıdır, çünkü işlerini önemli oranda kredilerle yürütmektedir.

Tüm bunların üstüne Davutoğlu, Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in New York’a giderek Bank of America Merrill Lynch, çeşitli fon yöneticileri, Citigroup gibi finans çevreleriyle görüşmesi tesadüf değil gibi görünmemektedir. Davutoğlu görüşmede Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunu vurgulamış, bazılarına göre faizler konusunda garanti vermeye çalışmıştır.[iv] Böylelikle tartışmaya uluslararası finans sermaye ve Davutoğlu da dahil olmuştur.

Kısacası, faiz tartışması, inşaat sektörünün çıkarlarını önde tutan MÜSİAD-Erdoğan ile finans sektörünün çıkarını önde tutan Babacan-TÜSİAD cephesi arasındaki çatışmaya işaret etmektedir denebilir.

Erdoğan ve Babacan arasında geçen faiz tartışmasının emek cephesi için anlamı ise inşaat sektörüne vergi indirimleri, teşvikler, faiz indirimleri, çeşitli rant kanalları sağlanırken, inşaat işçilerinin inşaat şantiyelerinde çadırlarda çıkan yangınlarda, bakımı yapılmamış asansörlerde yere çakılarak hayatlarını kaybetmesi;  faize karışılmaması, fiyat istikrarının sağlanması, finans sermayenin korunması için kamu harcamalarının kısılması, yani atanamadığı için intihar eden öğretmenler, zorla lağım temizletildiği için hayatını kaybeden taşeron işçilerdir…

Durumun en garip taraflarından biri Merkez Bankasının faiz kararlarının kredi faizleri üzerinde etkisidir. Erinç Yeldan’ın da bahsettiği gibi Merkez Bankasının özerkliği nedeniyle ekonomiye müdahale araçlarını yitirmesi, ekonomideki etkisini de sınırlamaktadır[v]. Yani Erdoğan- MÜSİAD ne kadar faiz indiriminde bastırsa da bunun kredi faizlerini etkilemesinin garantisi yoktur. Ancak durum böyle olsa da Babacan- TÜSİAD cephesinde rahatsızlık yaratmaktadır.

Diğer yandan, şunu da not etmek gerekir ki bu çatışma AKP politikalarının bir bütün olarak sermayenin yararına çalıştığını olumsuzlamazken, sermaye fraksiyonları arası çıkar çatışması olasılığına işaret etmektedir[vi]. Tartışmaya dair başka bir yorum ise Erdoğan’ın yaşanabilecek muhtemel krizi finans sermayenin üstüne atmak amacıyla bu tür çıkışlar yaptığı yönündedir[vii].


[i]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/223971/Erdogan_dan_baris_cagr....

[ii] http://haber.sol.org.tr/turkiye/erdogandan-babacan-ve-basciya-kendinize-....

[iii] http://www.yurtgazetesi.com.tr/ekonomi/tusiad-faiz-geriliminde-safini-ac....

[iv] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/28361163.asp, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28376110.asp

[v] http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/206009/Faiz_Savasi.html.

[vi] Bu noktada, AKP-finans sermaye ilişkisine dair Nilgün Erdem‘in soL bakış’ta yayımlanan “Türkiye IMF’ye borcunu nasıl ödedi ?” yazısına bakılabilir.

[vii] http://www.birgun.net/news/view/iktidar-blogunda-merkez-bankasi-catlagi-....