Faiz tartışması üzerine-I

Zeynep Ağdemir

Blog: Serbest Kürsü

Tayyip Erdoğan ve Ali Babacan arasında geçen faiz tartışması ne anlama geliyor ?

Esasen Babacan-Erdoğan arasındaki fikir ayrılığı yeni değildir denebilir. Bu yüzden, bu yazıda ikili arasında yaşanan uzlaşmazlıkların evveliyatına bakalım, sorumuzun cevabını ise diğer yazıya bırakalım.

Babacan-Erdoğan arasındaki anlaşmazlığın ilk sinyalleri 2008 krizinde yaşanan sıcak para çıkışından sonra IMF ile işbirliği yapma olasılığı gündeme gelince yaşanmıştır. 2009 yılının ilk iki ayında sıcak para çıkışı hızlanınca, IMF ile anlaşma yapma tartışması hararetli hâle gelmiştir[i].

IMF ile anlaşma konusundaki karar, Mart 2009’da gerçekleştirilecek yerel seçimler sonrasına bırakılmış,  dönemin TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, “IMF ile anlaşmanın seçimden sonraya kalması çok üzücü…bütçe afaki bir bütçe…ihracat kanalları daraldı, Türkiye’de iç tüketim çok önemliydi…ekonomik krizin, işsizliğin arttığı, iş dünyasının sıkıntıda olduğu bir durumda yerel seçimlerin bu kadar ön planda olmasını anlamakta güçlük çekiyoruz[ii]”   şeklinde bir açıklama yapmıştır.

Türkiye, IMF ile anlaşma yaptığında mali kural (bütçe dengesi, kamu borcu, kamu harcaması ve kamu gelir gibi göstergelerde hedeflerin belirlenmesi anlamına gelmektedir) uygulanmak zorunda kalınacak, bütçe açığına belirli bir sınır getirilecek ve Hazine’ye IMF tarafından para aktarılacaktır. TÜSİAD, IMF ile anlaşılma yapılması taraftarıdır.

TÜSİAD’ın bu noktada temel kaygısı, IMF ile anlaşmaktan kaçan AKP’nin mali kuraldan vazgeçerek bütçe harcamalarını arttırması gibi görünmektedir, “afaki bütçe”den kasıt muhtemelen budur.  Diğer yandan, sıcak para girişinde sorunlar olursa iç talepte düşüş yaşanabilecektir, TÜSİAD bu seçenekten de çekinmektedir denebilir.

Bütçe harcamalarının kısıtlanmak istenmesinde ise iki saik vardır. Birincisi, bütçe harcamalarının kısılması emek maliyetlerini düşürmeyi amaçlamaktadır. İkicisi, bütçe harcamaları talep yaratacak, bu talebin enflasyon yaratma olasılığı olacak, bu da finans sermayenin değersizleşmesine neden olacaktır. Daha basitleştirirsek, bütçe açığına hedef konursa, örneğin milli gelirin yüzde biri gibi, ücret artışları bu kurala uygun olarak düzenlenecek, yani ücretler baskılanacaktır. Finans sermayenin değersizleşmesi ise şu şekilde gerçekleşmektedir: 100 bin TL’nin, yüzde 10 enflasyon ortamında, yani fiyatlar genel seviyesinin yüzde on arttığında, alım gücü düşecek 90 bin TL’lik alım gücü olacak, yani değersizleşecektir[iii].

TÜSİAD doğrudan söylemese de AKP’nin seçimlere yönelik popülist politikalar uygulama isteğinden tedirginliğini dile getirmiştir. TÜSİAD başkanının açıklamaları finans sermayenin çıkarlarına dönük uygulamalara işaret etmektedir. Unutmamak gerekir ki Türkiye’deki bankacılık sektörünün önemli kısmı TÜSİAD üyesidir.

Dönemin MÜSİAD başkanı Vardan da tartışmaya katılmıştır. IMF ile anlaşma yapılmaması gerektiğine, hükümetin teşvik paketi öncesinde bütçe açığını göze aldığını ve bu tedbirlerin yerinde olduğuna, ancak bu çabaların istenen sonucu vermesi için bütün paydaşların elini taşın altına koyması gerektiğine, bankaların kriz döneminde kâr üzerine kâr elde ettiklerine ve bazı kesimlerin IMF ile anlaşma konusunda sürdürülen ısrarcı tavrını terk etmesi gerektiğine dair bir açıklamada bulunmuştur.[iv]

MÜSİAD’ın IMF konusunda temel kaygısı, IMF ile yapılan anlaşmada getirilecek bütçe kısıtlarının, belediyelerden ve diğer kamu kaynaklarından elde ettikleri rant kanallarını tıkayabilecek olması gibi görünmektedir. Keza, teşvikler yüzünden bütçe açıklarının ve mali disiplindeki bozulmanın olumlu olduğu açık biçimde dile getirilmiştir.  MÜSİAD başkanı, finans kurumlarının kâr üstüne kâr elde ettiklerini, buna rağmen bütçe açıklarından rahatsız olduklarını, biraz da finans kurumlarının ellerini taşın altına koymaları gerektiğini söylemektedir.

MÜSİAD pek çok alanda faaliyet göstermesine rağmen büyük oranda inşaat sektöründe yoğunlaşmış bir sermaye örgütüdür denebilir. Özellikle bankacılık sektöründeki varlıkları azınlıkta kalmaktadır. İnşaat sektörünün en önemli kaynaklarından biri kamu tarafından yaratılan mali desteklemeler ve rantlardır. MÜSİAD, IMF anlaşması ile uygulanacak mali kurallardan ötürü bu kaynağını kaybetmek istememektedir.

Ali Babacan, Mart 2009 yılı yerel seçimlerine kadar IMF ile anlaşma konusunda net fikrini beyan etmemiş, seçim sonrası dönemde “IMF ile anlaşmanın büyümeye olumlu katkısı olabilir[v]” şeklinde açıklama yapmıştır. 

2010 Mart ayında Tayyip Erdoğan, IMF ile anlaşılmayacağını dile getirmiş,  Ali Babacan ise IMF ile ilişkilerin Orta Vadeli Programla devam edeceğini söyleyerek, bizce mali disiplinden yani bütçe kısıtlamalarından vazgeçmediklerini ima etmiştir.[vi]

Yani, IMF ile anlaşma konusunda, Erdoğan -MÜSİAD bir tarafta, Babacan- TÜSİAD diğer tarafta durmaktadır.

Erdoğan-Babacan arasındaki görüş ayrılığının daha gözle görülür hâle gelmesi mali kural tartışmasıyla olmuştur.

2010 yılı Mayıs’ta Babacan, bütçe açığını milli gelirin yüzde birine eşitleyen Mali Kural Yasa Taslağının hazırlandığını açıklamış, Tayyip Erdoğan ise “Tam sıçrama yapacakken kendi IMF’mizi yaratmanın alemi yok” diyerek, Taslağın rafa kalktığını dile getirmiştir. Görüş ayrılığı konusuna ise “görüş ayrılığı olmaması diye bir şey yok…Başbakan bir şey söyler ve orada iş noktalanır[vii]” açıklamasını yapmıştır. Çatışmanın ekonomik sebepleri IMF ile olan anlaşmazlıkla aynıdır denebilir. Bu tartışmaların yine bir seçim arifesinde olduğunu da eklemek gerekir.

Bu fikir ayrılıklarına paralel olarak, Babacan’ın 2014 yılında 5. İstanbul Finans Zirvesi’nde yaptığı açıklama dikkate değerdir[viii]. Babacan, inşaat sektöründe “ölçüsüz rantlar”dan rahatsız olduğunu dile getirmekte, yatırım kararı verilirken sadece faiz indiriminin değil, güven unsurunun da önemli olduğunu söyleyerek bizce faiz indirimi isteyen sermaye çevrelerine mesaj vermektedir.

Henüz 2012 yılında bile, iktidar ve sermaye çevreleri arasında yaşanan çatışmaları, TÜSİAD’ın MÜSİAD’ın inşaat sektöründe elde ettiği ranttan rahatsızlık duymasına bağlayıp, 28 Şubat öncesi döneme benzeten değerlendirmeler bulunmaktadır[ix].TÜSİAD- TÜRKONFED ile MÜSİAD- TUSKON ve hatta MÜSİAD ile TUSKON arasındaki çatışmalara dair pek çok değerlendirme de yapılmıştır. Neşecan Balkan, Ahmet Öncü ve Erol Balkan tarafından derlenmiş Neo-liberalizm, İslamcı Sermayenin Yükselişi ve AKP kitabı ve Mustafa Sönmez’in “MÜSİAD- TUSKON ayrıştı TÜSİAD düşük profilde” yazısı buna örnek gösterilebilir.

Kısacası, hâlihazırda özellikle bütçe dengesi üzerinden sürmüş bir fikir çatışması vardır. Tartışmanın bir tarafında inşaat sektörünün çıkarlarını önde tutan ve sektörün bütçe harcamalarından yararlanması adına bütçe açıklarını savunan Erdoğan-MÜSİAD, diğer tarafında ise finans sermayenin çıkarlarını önde tutan, finans sermayenin değersizleşmesini önlemek adına mali kuralın gerekliliğini vurgulayan Babacan- TÜSİAD bulunmaktadır.


[i]Bu döneme dair ayrıntılı analiz Mustafa Sönmez’in Teğetimin Yıkımı kitabında bulunabilir.

[ii]http://www.milliyet.com.tr/tusiad-baskani-yalcindag--imf-ile-anlasmanin-....

[iii] Bu konuda daha geniş bir değerlendirme için Yiğit Karahanoğulları ve Ceyhun Gürkan’ın “Bütçeyi Özerkleştirmek: Mali Kurallar ve Kurullar” yazısına bakılabilir.

[iv]http://www.milliyet.com.tr/musiad--imf-anlasmasi-yerine-yapisal-reformla....

[v] http://m.radikal.com.tr/ekonomi/imfyle_anlasma_buyumeye_katki_yapar_ama_....

[vi] http://www.on5yirmi5.com/haber/guncel/olaylar/15836/imfsiz-yola-devam.html.

[vii] http://www.radikal.com.tr/ekonomi/basbakan_son_noktayi_koydu_mali_kural_....

[viii] http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/119992/Babacan_dan_flas_Bank_....

[ix] http://www.toplumsol.org/islami-sermaye-akp-ve-tusiad-ozcan-caglar/.